Bu gece özeldi. Her
şey muhteşem olmalıydı. Evliliğimizin on beşinci yılını kutlayacaktık. Evde
Mustafa’mla baş başa kalmak, yıllar yılı beni o kadar mutlu etmişti ki; ayda
yılda bir özel davetler haricinde ya da pikniklerimizin haricinde dışarıda
yemek yemeyi çok fazla tercih etmiyordum. Dışarıda hareketlerimiz
kısıtlanıyordu; bu da beni mutlu etmiyordu. Evde öyle mi ya?
Mustafa’ma dokunup kaçmak, bakışlarımla konuşmak, susarak çığlıklarda buluşmak…
Evde başkaydı durum işte. Siyah bir elbise
diktirmiştim. Vücudumu tamamen sararak aşağıya iniyordu. Sağ bacağımın
topuğundan başlayan uzun bir yırtmaçla şıklığa zarafet katıyordu. Eldivenlerim de
vardı. Kıyafetimin aksesuarları bitmiyordu bununla. Saçıma bağladığım,
elbisemin kumaşından kumaş duvak gibi, açık olan sırtımdan uzanarak, belimle
ben hareket ettikçe buluşuyordu. Siyah topuklu
ayakkabılarım, şarap kırmızısı dudaklarımla hazırdım geceye. Masamızı da çok
güzel düzenlemiştim. Murat’ım okulda olduğu için, servisimiz Mustafa’m ile bana
özel düzenlenmişti. Hiçbir eksiğimiz yoktu. Her şey muhteşem görünüyordu; ben de
dâhil… On beş yılı
geride bırakmış olmamıza rağmen, Mustafa’mın her kapıyı çalışında aynı heyecanı
yaşıyordum. Onun varlığıyla aynı oda içinde olmak en büyük mutluluğumdu. Zil çalmıştı
nihayet. Mustafa’m güzel gülüşü ile bana bakarken, yıllardır aynı hareketleri
yapıyor olmaktan, ezberlemiştik ikimizde bir adım sonrası hangi hareketimize
sıra geldiğini. Elinden çektim içeri; kapıyı itti ayağıyla. “Çok ama çok güzel
olmuşsun çiçeğim” dedi. Ceketini çıkartıp portmantoya astım. Her akşam olduğu
gibi, yüreğimin bana emrettiği ihtirasımın zirvesinde arzu ile öpmeyi ihmal
etmedim. O da beklerdi kımıldamadan öpüşüme cevap vereceği anın bir an önce
gelmesini. Kulağına eğildim sonra: -Gece uzun
olacak hazır mısın? Elleriyle başımı
avuçlarının arasına alarak, gözlerimin ta içine önce sessiz, sonra da kulağıma
eğilerek kısık sesiyle: -Senin gibi
güzelliğin karşısında ne zaman hazır olmadım ki? Odaya gidip
hazırlandı Mustafa’m. Çok özen gösterir, saygı duyardı bu özel günlerimizde. Kendi
kıyafetini seçer, giyer, parfümünü yeniler, gelirdi. Şu an gördüğüm yakışıklı
adamdı işte canım erkeğim Mustafa’m. Masada
yerlerimizi alıp kadehlerimizi doldurduk ve geceye ilk açılış konuşmasını
Mustafa’m yapıyordu. Ayağa kalktı ve gözlerime bakarak: -Sen, hayatımın
en önemli yerinde bana hiç yük olmayıp, mutluluk yayan kadın; seninle aynı
mahallede doğduğuma ve seni sevdiğime bir kez daha şükrediyorum. Seninle geçen
yıllarımda bir kere bile kırılmadım. Beni hiç üzmedin. Her zaman sevgi ile
baktın, sevgi ile dokundun. Her duyguyu yoğun yaşattın, beni doruklara taşıdın.
Seninle her anı yaşamayı sevdim. Teşekkür ederim; bana verdiğin erkek evlat
için, hayatıma kattığın mutluluk için, her şey için… Sarılmak için
yanına gittim. Gözlerim dolu dolu olmuştu. Bir süre kollarında kalakaldım. O da
salmak istememişti. Sonra kafamı az geri çekerek yüzüne baktım. -Sen bana aşkı
öğreten adam, aramızdaki beş yaş farkı hissettirmediğin gibi; olgunluğun,
efendiliğin ve vefa ile çizdiğin evlilik yolumuzda beni her zaman mutlu ettin.
Senin yanında hep güvende ve sevildiğimi hissettim. Beni hiç kırmadın ve
üzmedin. Seni seviyorum Mustafa’m. Slov müzikler
gecemize eşlik ediyordu. Mustafa’m kalktı sandalyesinden ve yanıma geldi; elini
uzatarak: -Siyah elbisen
ve kırmızı rujunla gecemde bir yıldız gibi yanıyorsun. Senden gözümü alamıyorum.
Benimle dans eder misin? Sana daha yakın olup, ben de parlamak istiyorum. Hemen sağ
ayağımı arkaya getirip hafif eğildim. -Şeref duyarım
sizinle dans etmekten… Durmak bilmeyen
dansımız başlamıştı. Sehpanın
altından bir kutudan, başıma takmak üzere bir toka çıkarttı. Üzeri melek
figürleriyle dolu, pırıl parlıyordu. Her yanı büyüleyiciydi. Saçlarıma tutturdu
tokayı ve yine de sönük kaldı diyerek yanağıma bir öpücük kondurdu. Çocuk
yanlarım ıslık çalıyordu onun kollarında. Şık bir takım
elbise almıştım Mustafa’ma. “Bir dakika” diyerek kendisinden izin istedim ve
hediyesini uzattım ve üzerinde nasıl duracağını merak ettiğimi, giymesini
istediğimi söyledim. Az sonra karşımdaydı Mustafa’m. Takım elbiseyi spor
seçmiştim. Çok yakışmıştı kendisine ve üzerine tam olmuştu. Çocuklar gibi
mutluydu. Onun mutluluğunda eteklerim zil çalar, dans ederdim ve yine öyle
yapacaktım. Bu elbisemin hakkını vermeliydim. Mustafa’ma bir şov hazırlamıştım.
Bunu sunmaya hazırdım. Müziği değiştirip uygun dans müziğini seçmiş, ortadaki eşyaları
diplere iterek kendime dans pistimi hazırlamıştım. Ritim ve uyum ile dans
ederdim. Eğitimini de almıştım. Ayrıca öyle laf olsun diye değildi; adam akıllı
bir dans şöleniydi. Duyguyu aktaran, içini söküp kavuran ya da coşkularla
yerinden fırlatan… Ki öyle de oldu. Mustafa’m tuttu elimi, beni kendine
çekerken son bakıştı attığım onu deliye çeviren.
( Ay Güneşe Teslimdi - 18 başlıklı yazı MELEK KIRICI tarafından 26.06.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. ) Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.