Bu gün erken çıktığım için yol üzerinde kuaföre gidip bakım yaptırmak istedim. Bu rüzgâra ne kadar dayanacaktım bilmem. Kuaförden çıktığımda hafiflemişti rüzgâr. “Şanslıyım.” diyerek hızla evime gittim.
 
Saat geçmişti; ama Mustafa’m dönmedi henüz. Merak içinde beklerken kapı çaldı. Hızla kapıyı açtım. Gelenler Mustafa’m değildi. İki polis bana bakarak “İyi akşamlar bizimle gelmeniz gerekiyor. Eşiniz bir kaza yaptı; durumunu bilmiyoruz.” diyerek sözlerine devam etti: “Bekliyoruz burada sizi.”
 
Gözümü kapadım, açtım; hayal ile gerçeği araladım. Acılar yakarken bedenimi dışarıya fırladım. “Gidelim lütfen.” dedim. Hastaneye geldiğimizde, arkadaşı Mehmet Bey’in ailesini de görmüştüm kapıda. Telaş içinde yanlarına koştum. Mehmet Bey’in eşi boynuma sarıldı ve ağlamaya başladı.
 
-Başımız sağ olsun Yasemin… Başımız sağ olsun kardeşim.
 
-Ne oldu ki?
 
-Benim eşim de Mustafa’nın arabasındaymış. Akşama doğru mağazadan çıkarken bir TIR ile çarpışmışlar ve ikisi de kurtarılamadı Yasemin…
 
Dediğini duymakla duymamak arsında gidip geliyordum. Bu konuşma bir dakikada bitmiş miydi, yoksa saatler mi sürmüştü? İçim daralmıştı; nefes alamıyordum. Gözlerimi açtığımda başımda hemşireler ve doktor vardı.
 
-Sakin olun Yasemin Hanım. Sakin olun.
 
-Ne oldu ki? 
 
Aynı cevabı vermemesi için dua ediyordum.
 
-Eşiniz maalesef. Ölümde bizim için Yasemin Hanım. Metanetli olun.
 
Birkaç gün müşahede altında kalıp, sakinleştirici iğnelerle aptala dönmüştüm. Bu arada Mustafa’mı ve Mehmet’i toprağa vermişler. Ben görmeden, Mustafa’ma sarılmadan…
 
Yalnızlığım sardı bedenimi Mustafa’m. Sana yürümek koşmak istedim. Koşup anılarda seni ve beni yakalamak… Ben, beni kaybettim Mustafa’m. Göç mevsimi mi geldi ki hazanlarda bıraktın beni? Revan oldum yalnızlığımla. Şimdi ruhuma siyah giydiren eller, su tutsam arınır mı? Peki, Mustafa’m; benim ellerim iki yakamı sarmalayıp bu denli sıkmışken, ben hayata neyle tutunacağım? Mustafa’m, ah Mustafa’m… Gözümün gördüğü, gönlümün sevdiği Mustafa’m…
        
Her taraf zifiri karanlık! Bir meşale yakın Allah aşkına. İçim karanlık, dışım karanlık. Hücreni bulamıyorum Mustafa’m. Beni de al yanına; zindansa zindan, darsa dar, seninleyse ölüm, beni de al Mustafa’m! Sensiz bu karanlıkta ne yaparım? Bin ah ile doldu çığlıklarım geceme. Yeri göğü yırttım pençelerimle; yine karanlık, yine karanlık Mustafa’m. Ben anlamam sensizlikten. Gel Mustafa’m! Ya da al beni de…
 
Sen okyanusum değil misin? Ben damlan sende… Damlaları sel edip, toprağının koynuna akmam mı Mustafa’m? Aç kapını, arala, geldim yanına.
 
Günler geçmişti. Murat’ım ellerimi tutuyordu. Annem başımda, herkes evdeydi. Mustafa’m sen neden yoksun? Mevlit yaptık, dualar yolladık sana. Hocalar dedi ki; “Dualar ulaşır ona.” Duaların arasından duy sesimi Mustafa’m. Beni de al yanına. Kırk gün geçti yoksun Mustafa’m. Artık olmayacaksın demek… Yaşamaya alışmak ne zordu sensiz. Yeniden tutunmaya çalışmak ne zor…
 
Ben annemlere gitmediğim için, annem ve babam bende kalıyorlardı. Murat’ım üzüntüsünü de omuzlayıp okuluna devam ediyordu. Alışılır mıydı yeniden onsuz hayata? Alışılır ya da alışılmaz; o olmayacaktı bir daha. Gelmedi de; bir daha hiç kapıyı açmadım ona, hiç sarılmadım, öpmedim bir daha. Yüreğim dipsiz kuyu ve kuyunun dibinde Mustafa’mın dupduru suyu… Bir gün ona doğru akacak; biliyorum. Bu yangın sönecek içimde…
 
Öğrencilerim gelmişlerdi evime. “Öğretmenim özledik, hadi gelin” diyordu bazısı; bazısı sarılıp susuyordu kelime bulamadığından. Ben de özlemişim onları.
 
Mesleğime döndüm. Yıllar geçiyordu hızla. Mezunlar veriyorduk her yıl. Yeni umutlar salıyorduk ışıl ışıl sokaklara. Pınar’la acı ve kader birliğinde daha da sıkı dostluk kurmuştuk. Mustafa’mın kanı, canıydı. Bakışı da aynı; iyi ki yanımdaydı.
 
Murat’ım mezun olmuştu. Babası gibiydi tıpkı. Her şeyiyle Mustafa’ma benziyordu. Olsaydın gurur duyardın oğlunla Mustafa’m. Başarılı, yakışıklı, vefalı oğlunla…
 
Murat’ım ilk defa benden bir şey istemişti. Hadi anneciğim, bu sene beraber tatile çıkalım. Buna çok ihtiyacımız var. Buralardan uzağa bir yere gidelim. Sen seç yeri.
 
Aslında oğlum haklıydı. İkimizin de ihtiyacı vardı. Babasıyla beraberliğimize karar verdiğimiz, o muhteşem gecelerimizin ilkini paylaştığımız yere, Balıkesir Sarımsaklı’ya gitmek istedim. Anılarımla sarılmak istiyorum.
 
Murat baktı yüzüme…
 
-Nasıl istersen anneciğim. Nasıl istersen.

19. BÖLÜM SONU

DEVAM EDECEK...
( Ay Güneşe Teslimdi - 19 başlıklı yazı MELEK KIRICI tarafından 30.06.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu