Ay Güneşe Teslimdi - Son
İlk akşamımızdı Sarımsaklı’da.
Oğlumla sahile indik yürüyüşe. Mustafa’m gibiydi Murat’ımın da boyu posu,
yakışıklılığı. “Oturalım” dedim, kumlara oturduk. Ses yoktu, çıt yok. Yüreğim
geçti atağa, duyan var mıydı bilmiyorum; ama ben konuşuyordum dudaklarım
kapalıyken.
“Hatırla,
seninle güneşi batırırdık, neşe doğardı gecemize. Şimdi tek başıma, gene güneşi
batırıyorum da; ne yapsam olmuyor, hüzün doğuyor geceme. Yoruldum sanırım. Hep
derdim hatırlarsan; “Ben senden besleniyorum aşkım. Sen beni bıraktıktan sonra
ruhum aç kaldı. Doyuramadım ya da yeterli olmadı hiçbir şey sen gibi.”. Seni
çok özledim Mustafa’m.
Olmayacaktı böyle.
Sarımsaklı’da Mustafa’mın hayalleriyle idim ve nefes alamıyordum. Murat’ım bunu
hissetmiş olacak ki; eliyle çenemden tuttu, yüzümü kendisine doğru çevirdi…
-Sabah dönelim
anne…
Başımla
onayladım bu sözü; içime akan gözyaşlarım ve suskun isyanlarımla.
Yaşıyorum uzun
gecelerde. Biraz aydınlık, ama çoğunlukla karanlık günlerde yaşıyorum. Nasıl
mı? Hiç sorma! Ben de bilmiyorum. Zamanı
öldürüyorum çoğu zaman senle dolu yüreğimin coşkularında. Sonara diyorum ki, ”Mevsim
ister yaz olsun, ister sonbahar. Bazı günler sevinç, bazı günler keder. Hepsi
gelir geçer. Boş ver… Yaşıyorsun ya, Ne fark eder? Önemli
olan, ölüme kavuştuğun gündür. ‘Bekle’ diyorum kendime; sabırlı ol, az kaldı;
kavuşacağız Mustafa’m.”
Yıllar içimden
geçiyordu koşuşturarak. İçim evrene açılıyordu seni özlediğini haykırarak.
Hizmet edineceğim zevkler edinmiştim kendime, öğretmenliğimin yanı sıra. Bahçe
bakımı, hatta ev eşyaları tamiratı yapıyordum, atölye ustalığı öğrenip,
eğitimini alarak. Sonra resim çiziyordum şiirlerimde. Öyküler yolluyordum dergi
ve gazetelere. Herkes tanıyordu beni Mustafa’m. Ben yazabiliyormuşum
duygularımın resmini. Bu başarılarımda ulaşıyordum doyuma sensiz yıllarımda.
Öğrendim ki, mutluluk her şeyin yolunda gitmesi demek değilmiş. Sadece yolunda
gitmeyenlerin dışındakileri de görmek için verilmiş bir kararmış. Aslında
mutlulukla mutsuzluğun eşit ölçülerde dağılımıymış hayatın kendisi. Daha birçok
şey öğrendim sen yokken Mustafa’m.
Öğrencilerime
yolları siyahsa bile kendilerinin çözüm üreterek en azından kıyafet ya da şemsiyelerini
rengârenk seçmelerini, içlerindeki baharları taze tutmalarını öğretiyorum. Ben,
seninle sevdiğim baharları hatırlayarak, senin hayatıma girmene binlerce defa
şükrediyorum. Yokluğunda bile, ömrümü anılarınla besleyerek capcanlı tutuyorum.
Bin hoş muhabbetimiz baki kaldı tüm diriliğiyle bende. “Keşke bunu da yapsaydık”
demiyorum. Seninle dolu dolu her şeyi yaşayıp tadına vardık. Ne üstüne bir daha
yaşanır, ne de yanından geçer başka bir yaşanan anı.
Bir bohça
hazırladım kendime; sana gelirken alacağım. Önce bohçamın içinden tüm
kırgınlıkları, öfkeleri, olumsuzlukları boşalttım. Sadece sevgi koydum içine. O
olduğunda tüm güzellikler de gelecektir peşi sıra benimle.
Son zamanlarda
geceleri kâbuslar görerek uyanıyorum uykumdan. Her defasında bir yol var, yolun
sonunda da sen… Koşuyorum, koşuyorum tam sana dokunacakken uyanıyorum.
Yanına gelmek,
istemekle olmuyor; öğrendim. Senin aşkını sensiz de sevip yaşatacağım ömrümce. İkimizin
bir bütün olduğu gecelerden birinde, bir damla ile dünyaya getirdiğim Murat’ım
koca adam oldu Mustafa’m. Âşık oldu bir güzel kıza; onu esirgeyip korumakta. Benim
de gözbebeğim oldu, kızım oldu. Halası ve tüm aile de üstüne titremekte. Yakında
bir torun müjdesi ile gelirim dokunduğum soğuk toprağından bana yansıyan
sıcaklığına. Hadi şimdilik hoşça kal. Yanına taşınacağım günü özlemle
beklemekteyim Mustafa’m.
Her sabah sensiz
uyanan içler acısı görüntüm yansımıyordu artık aynadan. Hayata tutunmuştum. Öğrencilerimden
ilk mezun olanlar, ilk tayin yerlerinin müjdesiyle geliyorlar. Beni ziyaret
etmeyi hiç ihmal etmiyorlar. Vefa, sadakat; başka ne olabilirdi ki Mustafa’m?
Benim de hamaratlığımı görme. Kitap yazmaya başladım; bunu bitirmeden gelmem
yanına. Hiç bekleme!
Yaşlılar evi
keşfetmiştim. Her gün gidiyordum; kitabımı onların arasında yazmak hoşuma
gidiyordu. Her türlü deneyimin doyumunda, zirvede oturuyorlardı her biri bana
göre. Anlatacak o kadar çok bakışları vardı ki bana; her birinden dünya kurup
yaşatacağım.
Birçoğu da bizim
gibi yarımının yer değiştirmesiyle soluğu bu yaşlılar bakım evinde almıştı.
Çocuğu çok çalışıyordu kimisinin. Onun için dua ediyordu avuçları göğüs
hizasında; aynı duruşta, saatlerce… Kim bilir bu dualarla ne kadar korunuyordu
evladı? Yolu, rızkı açılıyor, evinde huzur ile yatıp ailesiyle zaman
geçiriyordu annesini elleri dua hizasındayken.
Diğeri varını
yoğunu vermişti çocuklarına. Olmadı işte, tutmadı. Tutsaydı; bayramdan bayrama da
olsa alırlardı yanlarına. Bir amcam vardı; her gün banyo yapıp kolonyasını
sürerdi. Babam gibi mis kokardı. Ben babam diye her gün O’nu koklardım. Bir gün
bana “Senin içindeki acı ne?” diye sordu. Acı neydi Mustafa’m? Onların yanında
hiçti acı. Mutluluklarımıza eyvallah deyip azıcık sıkıntıya yenilmekti. Acı
neydi? Utandım, diyemedim. Sustum… Seni tarif edemedim. Affet beni sevdiğim.
Bunca dünyaların içinde, tüm duyularımla yaşarken, ben acı çekmeyim de neyleyim?
Acını da sevdim ben senin. Yaşadım derin derin…
Bu gün bu yol ne
kadar da kalabalık. Oysa sadece ben olur ve koşardım. Şimdi yürüyorum ve acelem
yok. Sen beni bekliyorsun yine yolun sonunda. Hüsniye Teyzem, senin annen,
baban, Pınar, annem, babam ve Murat’ım hepsi burada toplanmış. Onlar nerden
biliyorlardı ki bu yolu? Ağlıyorlar mı ne? Kime ne oldu acaba? Neyse Mustafa’m;
sana bu kadar yaklaşmışken geri dönemem. Sonra istersek beraber gider bakarız.
Yardım ederiz kimin ihtiyacı varsa.
Ah Mustafa’m! O
muhteşem bakışını ne kadar da özlemişim. Uzun zamandır bu kadar yakından
bakmamıştım. Derinlerine dalıp dalıp soluksuz kalıyorum Mustafa’m. Nefes alamıyorum.
Tut elimi, çek kurtar ne olur! Oh! Nihayet ellerini tutuyorum. Sana sarılmayı
ne kadar özlemişim.
Seni her zaman
sonsuz bir aşk ile sevdim Mustafa’m! Kavuştum! Şükürler olsun kavuştum sana…
SON...
(
Ay Güneşe Teslimdi - Son başlıklı yazı
MELEK KIRICI tarafından
3.07.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.