İkimizden artakalacak her şeyi imha ederek gidiyorsun,
mayınlar döşeyerek aramıza,
kapatıyorsun hudut kapılarını...
içimden boşaltıyorsun kendini, tamtakır,
senden kalan hiçbir şeyim yok artık,
kalıyorum sensizlikle;
okyanus mavisi hayalinde kayboluyorum gözlerinin...
yüreğim yaprakları dökülmüş bir sonbaharı yaşıyor
soluksuz bir adamın yüreğiyle sana /sus/uyorum,sana!
bir renksiz kimsesizlik doldurmuş
evimin odalarını
ruhumun tokluk tarlaları kıraç kalmış...
hazan mevsiminin kahrı gibi sızıyorsun yüreğime
ve aydınlıklarımı siyahla boyuyorsun birer birer;
sessizce indiriyorsun kahır soğuklarını fakirliğime...
kırmızı kazaklar örmeliyim soğukların üstüne…
heba edilmiş umutlarımın çırpınması içimi acıtıyor,
sözcüklerim zavallı yüreğimin atışlarında yalvarıyor sana!
"cehennemin dibine kadar yolun var!" diyorsun bana...
sokaklarında nefes darlığı çeken bir
şehirim
ruhumu ve sensizliği arnavut taşlarının altına gömüyorum!..
uzanmış yatıyorken
gecenin koynunda
dilinde pelesenk olmuş bedduaların kabus oluyor gözlerimde;
açıklanması mümkün olmayan bir ıstırap veriyor...
korkuyorum uçurum kenarlarında bulunmaktan!
kaçmak istiyorum, kaçamıyorum...
unutkan sokaklarının hayalsizliği ağrıtıyor
/başımı /
duvarlara vurmanın,
kaçıp gidememenin halsizliğiyle,
düşüyorum işte cehennemin dibine!
ruhsuz bıraktığın bu beden
bir daha hatırlamayacak seni...
sana bıraktığım, senin bana bıraktığın hiçlikten ibaret...