Yüz görümlüğü sevdalarda,
o kayıp imgeleri
Sırdaş bildiğim kış
akşamları:
Yeknesak hüzün,
Tütün kokan odalarda,
Öylesine bir ömrün
demli kıyılarında
Ne varsa
yalıtılmışlığın
Günü birlik elem yüklü
kıblesi iken
Yüz sürdüğüm.
Miracım sadece tefekkür
ve alabildiğine;
Derin sarnıcında
yükümlü bağımlılığım iken,
Her rast geldiğimde
Ellerim uzanır boşluğa
kifayetsizce.
Mihrak dolu yankıları
yoldaş bildikçe gönül,
Arsızca sırıtsa da
ölüm:
Varlığın teamülünde
kırık bir tebessüm,
Belli belirsiz çehremde
dolaşan gölgeler.
Koyultulmuş
kuytularında süregelen sefası
Kul bilip kucak açan
anlamsızlığa.
Yan gelip yatan devran
seyreldikçe:
Ne çok tahakküm ne çok
edim,
Sırdaş bildiğim hidayet
yüklü varlığında
Anbean solmak kadar
beyhude,
Mızrabı kırık
bellemişim bir kez,
Yine de çalmaktan geri
durmadığım
O yarım şarkı,
Haznesine yığsam da
gönül gözüm yorgun,
Sevda bilip de payıma
düşen derin bir elem.
Yâd ettim hüznü,
Kırık ömrün kıyısında
paye vermiştim oysa:
Ne depreşen ne közlenen
Anlık sarkacın
himayesinde o döngü.
Konup konduracağım tek
bir buse
Yürekteki silik maziye,
Anlamlandıramadığım
temsili bir sahne:
Başrolünde kıyamet,
Kim bilir, neler neler
hüzne delalet.
Kırık yargılarda
nükseden o hibeli dokunuşu
Kıdemli hüzünler
depreştikçe
En dibe yığılı.
Hükümranlığında
gölgelerin
Sığındığım kalbi o nüktedan
seyrin,
Noksan yine de her daim
sol yanım:
Kıpraşan imgeler ne
ruhsuz ne de yoksun.
Riayet ettiğim salkım
saçak duygular,
Sone ermeden küllenen
Dalgaları emsalsiz süre
gelen yeknesak
Bir şarkının kırık
namesi;
Gömdüğüm en derinde
Aşkı hidayet bildiğim.
Varsın kırık hükümlerde
anılsın ismim:
Hücreleri kaygan ve
yüreksiz demli üzünçlerin,
Hoş bir rabıtada asılı
kalmaksa
İnkâr edeceğimi sanma
aslımı,
Asılsız rakımda devinen
mademki şu gönülsüz devran,
Sanma ki koyulmakta
düşlerin
Hanidir demlendiğim
ömür yettiğince.