Yüz yıl öncesi Fırat nehrinin doğallığında yüzmek istiyorum. Medeniyetleri izlemek, tarihin içindeki küçük hesapların dizildiği alfabeyi onların dilinden öğrenmek… En azından öyle umuyorum ki, bu güzel nehrin etrafında olmalı yeşilliğin izleri, arıların, kuşların vızıltıları, at kişnemeleri! Tanıdığım üç beş insan orada bekleyecek olsa, ne bileyim piknik yapabilsek, hoş şakalarla gülebilsek, dar bir yaşam içinde hayallerimiz heyecanlarımızla hesaplaşabilse! Yanık bağlama sesiyle mecnunları dinlesem. Leyla’ları el değmemiş doğallığı içinde mecnun gibi düşünebilsem. Gerçek aşkları yaşamayı özlemek yerine yaşayabilsem! 


Erciyes’in karı erimediği gibi, her geçen zamanda yaşanan şikâyetler atom, hidrojen, nükleer derken tahrip gücü artan bombaların yerini aldığı, toplu ölümlerin vicdansızlığı içinde sıkıştırmakta ruhumu. Yüz sene önce, savaşlar vardı. Mehmetçik anne babasının elini öper helalleşir ve dönmeyeceği malum savaşlarda-ayrılıklarda onların kınalı kuzuları olur ve giderdi. Kendi kaderini, kendince umutlarıyla Fırat’ın saf suyunda akarak tüketirdi.

Yaşadığım şu yüzyılda, önündeki baraj bentleriyle Fırat'ın suyu azalmış durumda. Akmasını engelleyen, enerji üreten barajlar var önünde. Azameti bitmiş görünüyor. Etrafında, ne yüzen nede yeşilliği ile büyülenen insanlar var. Sadece yanık türküleri ve destanlaşan hikâyeleri ile tarihine ışık tutuyor, tıpkı yaşadığım bayat yaşamım gibi. O Fırat’ın aktığı her yerde terör var artık. Ne düşmanı belli ne de savaşanı…

Endülüs’teki muhteşem inancın dağılmasıyla oluşan mini krallıklar gibi. İnanç var gibi görünüyor, tartışılıyor ama yaşanmıyor. Mehmetler düşmanla savaşmak yerine, benlikleriyle-nefisleriyle savaşıyor. Ana babasının elini öpmek yerine, asi ve hayırsız evlat oluyor. Saygı yerine, fitneleri sınav oluyor ebeveynlerine! Fırat'ın suyu bulandı, Mehmetlerin güzel ahlakı da... Fırat'ın kolları, internetle-sanal sevgiyle besleniyor! Filmlerde bile, gözlük takılarak bir özlem dünyasına bellek yönleniyor. Orada yaşamak istediği ne varsa, ö gözlükten baktıkça haz alarak hissediyor. Bu yüzden gerçek yaşamda o kadar cazip değil günümüz Mehmetlerine!

Bütünü kurtarmak yerine ferdi kurtarmak ve eğitmek gerekiyor. Geçmişteki Mehmetlerin tarihini ve yaşadıklarını, bize verdikleri vatanın, o ruhtaki meziyetlerin okutulması gerekiyor okullarda. Her akşam pembe dizileri seyrederek okul sıralarına gelen körpelerin, o dizileri yaşamak için kurdukları feci kurgular yerine, ilerisini gören, çalışkan, imanlı bir eğitimin sevdasını yeniden filizlendirmek baş tacı yapmak gerekiyor! Mehmet’leri bu fitne dolu yaşamın içinde güzel ahlak için savaştırmak gerekiyor. Elindeki silahı kalemi, dilindeki sözleri barışı, kalbindeki sevdaları imanı sembolize etmeli diyorum. 

Hiçbir şeyin garantisi yok. Eğer ciddi bir şekilde yaşama sarılmazsak nelerimizi kaybedeceğimiz bir muamma. Özgürlük ancak, ahlaklı Mehmetçiklerle sağlanabilir. Sanal âlemin, pembe dizilerin, gerçekten bizim özümüze-çirkin yönlerinin filtrelendiği, geçmişin manevi güzelliklerine uyarlanmış şekilde seçilmesi gerekiyor. Ana babanın çalışması ve çocuklarının öz kontrolünü gerçek manada yapamaması sonucu, böyle temel önlemler alınmalı. Mirasa, hazıra dağ dayanmaz. Özünü, ahlakını yitirmiş bir nesil, kendini, vatanını ve geleceğini de yitirir. Ayıklamalıyız pirincin taşını, içimize giren tüm fitneleri de...   Bağlarımızı yeniden güçlendirip ayrılık gayrılık içinde olmamalıyız.İşte terör o zaman biter. Sömürülen insan o zaman kalmaz. Mehmetler yine kınalı kuzu olurlar. Yurt içinde ve  dışındaki yeni nesil Mehmetlerin dik duruşları ve kimlik erezyonuna uğramaları da böylece önlenebilir.  

Efeyle, zeybekle yiğitlik yaşasın içimizde
Misket çalsın dillensin düğünlerde sevdamızda
Horon tepelim el ele, coşkun aşk taşısın içimize
Paylaşmak ne güzeldir böyle aynı dil aynı din ile

Seraları-sanalları yıkalım zehirlenmesin tenimiz
Belayı defedelim sevdamızda, aşk olsun yarenimiz
Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur biline
Uyanık olalım, diri olalım… Susmasın ezanımız!


Saffet Kuramaz

( Günümüzün Mehmetleri başlıklı yazı safdeha tarafından 1.01.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu