Antik ezgilere eşlik eden lir seslerinden ibaret
bir armonidir huzurumuz.
Avuç içi çizgilerim hep nötr.
Ezgilerime yazdığım her kederi fonda lir sesi eşlik
ederken doğurdun.
Bizim şarkımız değil duyulan o melodi,
o uyduruk çınlamalar melodi de değil zaten.
Kimsesiz
düşlerim bir sana hasret ölesiye.
Herkes tanır onları
ihtiraslarından, sen de öyle!
Senin kadar güzel hayalin,
yolunu şaşırıp da gelmedikçe,
bu amil sarhoşluk siliyor geceleri
kahırla.
Mısralarım algın, nahif ifadelerim bitap.
Üşüyorum,
ısınmak uğruna
düşüyorum cehennemin en derin çukuruna, kayboluyorum...
Gözlerini kapatma, her göz kırpışında bir yıldızım
sönüyor.
Yıldızların selamıdır bakışların.
Korkarım ki, öylesine bir denesem bakışmayı,
nazar
değdireceksin gözlerime...
Dokunuşlarım,
fersude dokunuşlar.
Bitap
düşmüş gecelerimi yıldızların kanatlarında sana taşıyorum,
ayrılık
vukuunda terk edilen bir ceninin teessürü gibi.
Hiç
birinin hiç kimsesi olmayacak.
Benim
gibi, bir şeyleri hep eksik yaşayacaklar.
Bütün
eksik yaşamışlıklarım barınamayıp çıkıyor hayatımdan.
Bahtımın
karasından başka rengim yok!
Siyah
beyaz düşlerime her düştüğünde
renklerden
muaf bir gökyüzü çiziyorum sana.
Eksik,
güdük, yetersiz ve anlamsız sözcüklerle süslediğim,
darmaduman
haldeki karanlıklarımda sen de ziyan
olma,
git,
uzaklaş
benden...