Beklemedeyim ve de
takipte.
Susuyorum ki neye
namzet olduğunu bilmeden gönülsüz bir seferberlikle ahkâmların yalıttığı
suretlerde görünmez bir lekeyim.
Ecdadımı yâd edip,
yankısı yüreğime çarpan o kalabalığın hezeyanında, nüktedan bir tebessüm ile
odaklandığım gönül odamın, doğurgan eşkâlini yitik bir gün sonrası baştan aşağı
süpürüyorum hani olur da; varsa üç beş nefret kırıntısı dünden kalan durduk
yerde kanatır gönül dostlarımı.
Tahayyül ettiğim bir
ömrün sapağında, kanmanın da verdiği o ayrıcalıkla, en saf yanım nasıl saf
tutuyorsa izbelerinde beynamaz imgelerin, bir bir sağaltıyorum mazinin
tortusunu.
Aldırmalı mıyım?
Gönülsüz bir soru benimki bir o kadar cevabını merak etmediğim. Yine de tüm
ısrarımla deşiyorum kabuk tutmamış o geçirgen yaralarda birikmiş ıssızlığımı.
Her kafadan bir ses yükseliyor: Değil sorumun cevabını almak, muhatabım olmayan
bir sefalete nazire edercesine sesleniyorlar diğer yakadan. Ne çok insan ki
çoğunun yüzünü bile çıkaramazken… Öyle bir yaka ki; giden asla dönmüyor yine de
düşlerimde payidar kimlikleri ile dertleşiyorum tozutmuş aklımın izbelerinde
kalan bilinç ötesi yalnızlığımı, yerli yersiz sorgularken. Yaftalanmak belki de
en uygun edim ki sebebini bilmeden müdahil edildiğim bir yolculuk ve ne yazık
ki tek kaçak yolcu benim.
Aslı astarı olmayan
ithamlarda kaybettiğim gerçeklerimi bir bir yalıtıyorum yanlış ve şıksız
cevaplardan. Anlık bir var oluş olsa da peyda olan unutmaya kıyamadığım bir
rota ve yüreğimin çeperinde asılı kayıtsızlığım ile de bir o kadar tezat ve
göstermelik bir sevinç çoğununki.
Asılsız bir menkıbe,
kaybolmuşluğu öznesiz emir cümleleri iken maruz kaldığım, suskunluğuma nazire
eden o iyi niyetim olsa da tek kurtarıcım, ettiğim sitemlerde rast geldiğim
hoyrat ve nankör fısıltılara karışmış sıra dışı bir o kadar cevaplamaya
tenezzül dahi etmediğim münafık bir bekleyiş ve bir o kadar gerekçeleri
sunulmamış satırların altına attığım imzam bu da yetmezmiş gibi parmak izimden
mesulüm hani olur da ipe çekilmeden ettiğim duayı bile görmezden gelirken adına
adalet denen.
Sıralı bir ölüm, gözden
ırak olsam da gönülde kanayan bir yaraya denk düşen. Benzersiz aşklara çelme
takan nefret otağı o seyreltili curcunası devranın, derken tebdil-i kıyafetle
karışıyorum aralarına: Kâh yaşlı bir Çingene elinde tefi, kâh bir masal
prensesi, aşkı mağdur edilmiş sefalet bekçisi o rahvan zaman iken tek sığınağı.
Sağım solum hüsran. Tanrım, nasıl da kepaze ve ayarı bozuk cümle âlem sefasını
sürerken gıybetin ve nefretin, yontulmuş katı yürekler taşı taş üstünde bırakmadan
ihaneti destur edinmiş.
Varlığım bir hezimet.
Aşk ise nasıl da
doğurgan.
Gölgeler fazlasıyla
sığıntı ve de muğlâk. Ya ben?
Benliğimin tezahürü
iken pişmanlığımı köpürten o afakî mizacı hoş görüsüz zihniyetlerin, yoldan
çıkmış kim varsa nasiplenmiş fazlasıyla.
Fırsatçı ve münafık
müritleri cehennem bekçisinin tam anlamıyla hezeyan içinde.
Bilim ve teknoloji bile
çarpıtılmış gerçekleri ve çarpık zihniyetleri, kelimenin tam manasıyla teğet
geçiyor. Zifiri karanlığı alt eden sadece gönülden yansıyan o ışık ve bir o
kadar göreceli çoğunun nazarında. Yine de vazgeçemeyeceğim rotası,
kaybolmuşluğumu bertaraf eden üstelik ansızın soluduğum mucizevî bir var oluş,
tüm yansıması yine güzelliklerin tezahürü iken baktığım suretlerde.
Farkındalık kazanmak mı
yoksa tesellisi mi o yılan hikâyesinin?
Hani olur da rast
gelirim enginliğine mavi gökyüzünde süzülen bir serçenin, olur da takılırım
peşi sıra ve bir de bakmışım ki boyutsuzluğumun çeperinde bir çapak kadar
gereksiz iken tüm menfi duygular ve duyumlar, sadece karışım saflarına
meleklerin.
Bir resim çiziyorum her
gün dönümünde, sadece bir resim ve boş bir sayfada raks ediyorum, imgeler
çağırırken ismimi.
Bir çiçek koparıyorum
dalından, üstü başı hüzne bulaşmış kırık bir güle fısıldıyorum bülbülün aşkını,
kırgın bir yüreğin neferi iken asalet yüklü aşk. Kayıp bir çocuğa rast
geliyorum ve korunaklı dünyama alıp, dayıyor başını göğsümün üstüne: Dokunmaya
kıyamazken usulca okşuyorum saçlarını ve tel tel örüyorum, ince ince ağlıyorum
ve usul usul seviyorum hiçbir beklentim olmaksızın. Tereddütsüzce haykırıyorum
boşluğa, boş kollarımla sarıyorum evreni ve gönül koyduğum kim ise, sadece
nasipleniyorum ezelden beri ne ise sığdırdığım yüreğe. Çalıp çırptığım sevgi
zerreciklerini serpiyorum sağıma soluma ve bir çırpıda çözülüyor dizlerimin bağı,
tüm o vakur ve asil yalıtılmışlığı bir ganimet bulmuşçasına sahipleniyorum,
olmazın oluru bir bulutta peyda olurken çisentileri gönül hutbemin.