Hayallerim, temayüllerim , tüm rüyalarım
gene çalındı uykularımdan.
Gecenin korkunçluğu ortasında
yemyeşil bir örtünün karanlık gölgesindeyim;
her şeye rağmen,
uyumayı sürdürmek çabalarım gereksiz.
Öyle yorgunum ki,
pes etmeliyim,
teslim olmalıyım,
her kim teslim alacaksa, ona…
Öyle Azrail’e filan eyvallahım yok,
adam gibi biri olmalı teslim alan...
Bazen yaptığım gibi
iskelede bağlı duran küçük tekneme ulaşmalıyım;
onun sakladığı bir şişe rakım ve oltalarım var.
Çok açılmaya gerek yok,
şöyle beşyüz metre uzaklaşabilsem bile yeter,
anasına sattığım dünyasına
şöyle uzaktan bakmak için...
Her seferinde bu son dedikten sonra tekrarlayan, böylesine umarsız, gariban
ve kimsesiz hallerim çok oldu; evet…
Zavallı teknemin bu kaçıncı paylaşışı yalnızlığımı?
Ya denizin?
Kaçıncı kez teselli edişleri beni?
İki kadim dostumla birlikteliklerimden
ağrılı dönüşlerimi hiç sevmez kollarım,
küreklere asılacak gücü yiter, biter.
İskele yanındaki çay bahçesi bomboş,
yitirmiş ruhunu.
Oturursam bir kişi olacak.
Biraz otursam, sonra da gitsem.
"Giderken vedalaşacaksak,
öyle karşıdan karşıya olmalı bu,
tükrük, salya öpüşmelerden hoşlanmam... "
Eskiler içinde kirli bir kadın
üç kuruş sadaka dilenecek her hal…
Belki de teslim olmuşluğumu teslim alacak.
“Teslim almaya mı geldin beni?”
“Hayır. Teslim olmaya geldim.”
“Olmaz. Uyku tulumum tek kişilik.”
“Sorun olmaz; üst üste yatarız…”
Düşünüyorum da,
nasıl da zoruma gidiyor şimdi,
fermuarı bozulacak
ve içinden çıkılamayacak
o uyku tulumuna onunla girmek…
Ben ömrümün sonuna kadar
aldatılacağım ilişkiler içinde olacağım, belli…
Akıllanmam
sonuna ulaşamayacağım bir kitabı
yazmaya kalkışmam gibi zırva.
Biliyorum. Çünkü, yaşıyorum.