Müebbet iklimler
tarafından kuşatılmış
Can pare ve saydam
kalbin o çalınmış sükûtu,
Hele ki demlenmiş
kaygıların mihrabı iken
Şu çalan şarkıdan
sızan;
Gönül koyduğum en vakur
imge
Adsız ve sırnaşık bir
aşk kadar keyfe keder,
Islak kuyuların
girdabına yığdığım efkâr
Şu solgun mabedin girizgâhına
konan.
Keşkelerle donatmıştım
öncesinde rotamı
Ve yüzü dönük bir
mabedin güneşe duyduğu aşkı
Asla abartmamıştım bil
ki gün öncesi.
Hele ki yağmurun
yıkadığı gönlün
En beyhude feryadı iken
Dilimdeki şu anlamsız düğüm.
Bir menkıbeden arda
kalan tek bir hatıra belki de;
Yoldan çıkmışlığı
gönlün ki en kırık mızrabı
Yâd ettiğim şu sefil
hüznün ikrarı.
Yine de dilime pelesenk
sevdanın nazenin tınısından
Boş boğaz bir imgenin
kefareti,
Ödemekle yükümlü gönül ve
en sakil ve tek bir hece;
Pervazında aşkın nasıl
da dokunaklı bir şarkı
İçinde yitip
kaybolduğum.
Bir elimde düş pazarı
yalnızlık,
Heybemde sadece aşk ki
yüreğin ikrarı
Ve müebbet iklimlere
çarptırıldığım
En deli hezeyan.
Gidip gelmelerden
ibaretim ne yazık ki,
Hele ki tasarrufunda en
korunaklı tümcenin,
Adsız gölgelerden yadigâr
Ve tortusu çökmüşken
gayya kuyusuna.
Bir devrin kapanmaz
yarası,
Bir hutbenin yürek
burkan tınısı
Yine de bahşedilmiş en
gonca hatırat,
Atalarımdan gönle
kazılmış en derin mabet,
Şu sefil faninin sırça
köşküne dadanmış engin bir gaflet kadar
Adı konmamış
dürtülerden taşarken bitimsiz nefreti ile
Saplanmak çamura nasıl
bir hengâmedir ki,
Asılı kalmaktan bin
beter sonsuza.
Ve tekerrür eden tek
bilmece;
Bilinmezin indinde ve
seyrüseferinde sevda denen ganimetten
Yüreğe dolan.