Git deseydin, gidecektim;
Sürün dedin,
Sürüne sürüne dolandım durdum peşinde.
Yaşamadığını hissetmenin efkarıyla…
Yaşamamak mezarlıkta olmakla alakalı değil.
Yaşamak nedeniyle mezarlıkta olamamakla alakalı.
Dertli yanım sevdi bu savaşı, tercihi hep yaşamamak oldu.
Mezarlıklar savaş sığınaklarıdır;
Ne atom bombası işler, ne de laf…
Mezarına sığınabilen herkes kurtulmuştur;
Ya sığınamayanlar?
İşte onlar, sürünenler…
Canları sağolsun,
İyi şeydir sürünmek, var olduğunu hissettirir adama…
Akşam olup da eve döndükçe
Diz ağrılarım yerine huzuru bulmam mümkün olmadı
Hüzünlerim her gün, gün akşama döndükçe döndüler yanıbaşıma
Öksüz hüzünlerin ey hayat,
Sensizliğin boşluğunda dolu dolu
Kirpiklerimde tünediler
Her göz kırpışımda bir yağmur damlacığı indi,
Öptüler yanaklarımdan şevkatle.
Dudaklarım kurudukça içtim bir damla göz yaşı
Bir damla öpücükle kurtulmayı istedim hüzünlerimden,
Bir kurtuldum bin kez tutuldum
Çok sevmiştim. Seviyordum… sadece ben…
Kendi kendime gelin güvey olmak gibi…
Her gece, gece yarası
Seni yaşatmayan herşeyin ardında göz yaşlarımla kalakaldım.
Artık gerisini sen düşün, sabaha kadar hüzün…
Galiba öleceğim artık...
Her hüzün bu sonuçtan kendi payını hesaplamaya başlayacak.
Paylarına düşen kadar sırtlayacaklar tabutumu.
Çok genç öldü, ama çok geç kalmıştı, diyecekler…
Elbette ki,
Gelmeyeceksin benimle.
Ben gittikten sonra
Peşinden yüzsüzce koşup durduğumu
Anlatacaksın kendini savunmalarında,
Şükrederek buna sevinç çığlıkları atacakken
Bir başka bedenle bir kez daha dalacağım içine
Bir kez daha sürün, diyeceksin peşimde,
Hep süründereceksin…
*