Nizamı kayıp esaretin
gönüllü bekçisi ayrılık:
Ayrı düştüğüm kelebek
kanatlarım,
Kelebek ömrün güncesine
sığdıramadığım
En densiz hıçkırık,
susmalardan boğulduğum,
Aşkı hidayet bildiğim…
Önceliğin rağbet ettiği
közler kadar
Yakıcı iken kıblesi
ömrün,
Savsakladığım
mutluluğun kelebek kanatlarına
Kondurduğum ve
dudaklarımda dona kalın
Neferi hüznün.
Keşke deyip de
dönemezken geriye,
Son deyip de koyamazken
noktayı,
Belli belirsiz o kaygan
hatta kaypak tezahür,
Gönül gözümün görmeyi
reddettiği…
Dünsüz olsam keşke,
Keşke bir mızrap olsam
da çalsam gönül sesimin
En yanık türküsünü.
Altı üstü gitmelerden
ibaretim
Hele ki kancası kayıp
bir rehavet,
Gönül hutbemin
kanattığı o yaradan sızan,
Belirsizliğin rotası
hepi topu,
Ölümün soğutan nefesi;
Hayli çatık kaşlı.
Surelerden ibaretim
varsa yoksa
Adı dilimden düşmez
iken
Varlığımın tek sahibi;
Gölgeleri yok sayan
kayıp kıtaların ölü ahalisi,
Yaşarken gömülü
bildiğim,
Gömüp de dirilen
günbegün.
Solgun bir çiçek kadar
kıymete binsem keşke,
Ah ben, demek değil mi yüreği
derinden yakan?
Kıt kanaat mutluluğun
kanatları;
Hayli kırgın bir yanım,
seğirten dünden önceye:
Dünü teselli bildiğim
en aykırı sanrı,
Sancısı bitimsiz aykırı
nizamların
Ayrık otları kadar
yeknesak mizacı yalnızlığın,
Hele ki en içten
okuduğum sonsuz hutbe:
Boydan boya sıralarken
dilekleri.
Dünlerin artığı, an’ın
ortağı
Hatta yarınların
beklentisi iken tecelli eden,
Yerli yersiz yüreği
ıskalayan.
Dur, demekten gayrı bir
umut;
Bir yoksunluksa madem
noksan kılındığım
O heybetli ökçesi belirsizliğin,
Gönül dergâhıma sızan
bir bilmece
Her dem gölgelendiğim
Ve sevi dilinde en
meşakkatli özlem.