Nidaları serptikçe,
İkbalin çizelgesinde en
doğurgan kadının bile
Tahayyülünü aşan o
anlık reçete:
Bir iddia, bir suret;
Suret-i kati, demek
bile
Yüreğin ikrarı.
Tüketilen dünlerin saf
kan yalnızlığı yalan:
Hem de nasıl;
Bir iklimde dirilip de
Evrilen yarınlara
dokunan tek bir tümce:
Yoksunluğun hükmüne
varan evren’de asılı bir gölge;
Sırık bir düş’e takılıp
da
Ölü düşlerin
küpeştesinde,
En rahvan edim yine
peyda olan.
Bir sakıncanın yüreğin
tozuna mal olan,
Tekbir yüklü bir gönle
devredip de sevdayı,
Tüten bacası yüreğin,
Tümden hiçliğe intikal
eden tek bir hece
Yine asılsız aşkların
ihbarını tetikleyen
Hüzne delalet.
Kıvranan ruhlara nifak
sokan huzmesine
Rehin versen de
benliğini,
Türeyen bir hazneye
soksan da elini;
Kuş tutup yüreğimle
Kondursam da veda
busemi…
Hamdık madem,
Hamdolsun, demek değil
mi yüreğin ifşası?
Yoktun madem,
Yoksunluğundan mı doğdu
bunca tefrika?
Sezilerin biteviye
döşediği hüzün treni
Devrilen istikametin
yolcusuz rehaveti.
Sızan nidalara bürünen
aşk’ın çetelesi,
Ne duruyorum, hem
postalamadım mı ölüm fermanımı?
Kırık niyazımı çok
görme Tanrım
Her ne kadar boykot
etseler de varlığımı.
Çözümsüzlüğün daniskası
ve
Bağımsız ruhun
tefekkürü şu yazmaya çalıştığım.
Çok görme sonunu
yaşamaya müstahak aşkı,
Boyutsuzluğumun yürekte
tüneyen inkılâbı.