Biz niye yazıyoruz ki sürekli,
kötü olmayın, zehir yemeyin, güzel ve sıkı giyinin diye ki… Eğer insanlar huzur
içinde yaşıyorsa, kimseye zarar vermez. Böylece zengin ve müreffeh bir toplumda
kurallar saygı ile işler ve kimse kimseye yük olmaz, acı da vermez.
Her şeyin anahtarı ve cazip
tarafı “Ben’li …” sözlerle başlıyor. Hiçbir şeyi araştırmayan, bildiği dar
kalıplar içinde yaşadığını doğru, güvenilir ve vazgeçilmez zanneden kişiler,
ektikleri tarladan sadece sararmış sap-saman alıyorlar, ürün değil. O samanı
görünce de ya bu samanda olmasaydı, neyse ki, ektiğimden bir şeyler ortaya
çıktı diyecek kadar zavallı oluyorlar. O samanla yetinip, ders almadan
eğlenmeye devam ediyorlar yaşamlarında…
Bir ifadenin, paylaşımın, değerin
doğru olduğu nasıl anlaşılabilir ki… Kıymetle mi, güldürmesiyle mi, sonuçları
ile mi, ortak faydasıyla mı? Çünkü doğru bildiğimiz şeyler, başta bize hoş
gelebilir, kitleleri güldürebilir, kıymetli olabilir de. Örneğin, piyangodan
bilet almayı doğru gören insan bileti alır, varsayalım ki aldığı biletten en
büyük ikramiye çıkabilir. Başlangıçta, umutlarını, hayallerini, geleceği saran
her şey ayağına gelmiş ve müthiş sevinmiştir. Yaptığı ona göre doğrudur. Fakat
zaman geçtikçe, ne hayali kalmıştır, ne umudu ne de çevresine güveni. Kimseyle
ortak bir paylaşım içine giremez. Herkesten kaçar olmuştur ve mutsuzdur. Öyle
sonlar vardır ki bu insanlar için, katil olan, intihar eden, her şeyini
kaybedip dilenen veya simitçilik yapan, barakalarda yaşayan… Şimdi sıradan bir
insana sorsam, piyango bileti almak isteyecektir ve de diyecektir ya çıkarsa ve
kazanırsa hayatını garantiye alacaktır kendince. Çalışmayacak, tembelce
yaşayacak, kendine kulları-hizmetçileri olacak… Demek ki, doğrular kabul ile
değil sonları ile de değerlendirilmelidir.
Doğrular, kişinin fıtratına göre
de değişir. Kimi şakadan hoşlanır, hayatı ciddiye almaz. Söylediklerini doğru
kabul ederseniz, size güler geçer, kahkahalarla… Kimi ciddiyeti sever, sanırsınız
ki, söyledikleri delinmez çelik zırh gibidir. Eğer her söylediğini doğru kabul
etseniz, içinden seçme şansınızın olmadığı, soğuk bir denizde yüzmek gibi
titrersiniz. Demek ki, doğruları insan tercihlerine göre yapmamız ve yaşatmamız
toplumsal olarak doğru gözükmüyor. Çünkü insan mükemmel değil, sabırlı hiç
değil ve yapıcı olmakta zorlanıyor-bencildir.
Doğruları belirleyen temel ölçü
ilahidir. İnsanın fıtratını ve tercihlerini iyi bilen Yaratıcı, doğruları öğüt
olarak Kutsal Kitabımız Kur’anı kerimde bizlere tavsiye olarak sunuyor.
Örneğin, içki haram ve içmememiz tavsiye ediliyor. Bunu doğru olmadığını kabul
edip isyan eden biri, zamanla ona kul oluyor. İçtikçe, kendinden geçiyor,
çevresine zarar vermeye başlıyor. İçkiye verdiği paralar ile ailesinin rızkını
çöpe atıyor adeta. Ailesine zaman ayırmıyor, dövüyor, sövüyor, küfrediyor… En
sonunda, ailesi, dostları, çevresi onu terk ediyor. Kötü kokular ve perişan
elbiseler içinde bir ömür sürüyor. En acıklı bir ölüm ile hayata veda ediyor.
Yüce kitabımızdaki doğruların yaşanmadığı her seçimde buna benzer hüsranlar
çoktur, kumar, zina… Benzeri şeyler gibi.
İnsanlar, Yaratıcının
tavsiyelerini dinlemiyor ve belki de hiç dinlemeyecek. Biz hep sosyal
patlamalardan, büyük savaşlardan, zalimlerden, çaresiz hastalıklardan,
çalışmayan bedenlerden… Çok konuşmaya devam edeceğiz görünüyor. Doğrularda,
doğru yolda ilahidir. Gözlerinizi açınız, kulaklarınızı bu sese veriniz ve
ayaklarınızı hızlıca bu doğrulara yönlendiriniz. İnanın ki, kendi bildiğinizi
okumaya devam ederseniz uçurum kenarına geldiğinizde sizi iten güç mutlaka
olacaktır. Sonsuza uçarken, kim bilir ne pişmanlıklar dökülecek dilinizden,
teninizden ve geçmişinizden…
Saffet Kuramaz