Tanımsızlığın ölçüt
bildiği ve anlık bir ikrarda sararmışken…
Yüz görümü bir
cesaretin boyunduruğunda;
Belki de hiçlik denen
zaman biriminde.
Öyle ya; zamansızım ve
ansız,
Söz gelimi sırasız bir
vakitim:
Yetmedi, direnen bir
askerin siperine sinen kan ve gözyaşı;
Sükûtun özlemine riayet
eden akılsız başının
Ayak seslerine vakıf
iken yeryüzü ve beşer,
Yolun bitiminde gerisin
geriye kaçan…
Tufanlara karışan
hülasa imgeler ki nasiplendiği kadarına
Pek de itibar etmeyen.
En akılsız indin en muteber
gölgesine
Asıp da beyaz
bayrağını,
Kan kırmızısı üstüm
başımdan mütevellit bir rotada
Ölümü bile teğet geçen
yalnızlığın o derin sancısı.
Söz bir Allah bir
demekten gayrı neyi sindirmeli yürek?
Nedir olmazın oluru bir
cümleye yüklediğimden çoğunu
Sırtlamışken o münafık
gözyaşı…
Seğirttikçe ve
seyreldikçe ışık,
Huzurun biteviye
tınısına maşuk bir bedelle örtündüm madem
Dünden beri;
Islakların kurumadığı
ödemediğim kefaretin
Boyunduruğuna yığılı
rahmeti de
Şükür bilip…
Yok gayrisi;
Hem de yok benden
başkası:
Sızan ve sezen ruhun inkılâbı
şu devrik beyanatı yüreğin
Kıpraşan hangi cemreye sığınmalı?
Ötesizliğin makbul
tınısına rağbet ettiğimden öte
Sanrılardan örülü bir
reçete benimki:
Sev ve asla vazgeçme
demek olsa da işin aslı,
Kılıksız bir şiire mi
verilmeli paye?
Hem de en afilisinden
bir dizeye bel bağlayıp
Sancılanmazken önce iken
şairin güncesi?
Isındığım belki de
haylice ıslandığım;
Haybeden bir imgede
boğulmayı maharet bildiğim…
Sevmeden de ölürüm en
batıl tümce:
Sevmeleri birbirine
zincir eylediğim.
Söz gümüşse sükût en
derin söylen;
Gömülmeyi arz ettiğim
hangi şiir ise;
Sona ramak kala
İstikbali yine tevafuk
yüklü bir yürekte
Boş vermişliğimin
külfeti nasıl da hemhal ve muteber bir tantana.
Kırılmayı aşka
yeğledim.
Kıskandığım sadece
arsız cümlelerim;
Hani ötelerden yağan
rahmetin kucağında
Ve aşka âşık o
beynamazı yok sayanlara inat.