3. BÖLÜM
c)    
Usta Oluyorum

1231      Eylül  – KAYSERİ

 

-Euzübillahimineşşeytanirracim, bismillahirrahmanirrahim. El hamdü lillahillezı enzele ala abdihil kitabe ve lem yec'al lehu ıveca. Kayyimel li yünzira be'sen şedıdem mil ledünhü ve yübeşşiral mü'minınellezıne ya'melunes salihati enne lehüm ecran hasena, Makisıne fıhi ebeda, Ve yünzirallezıne kalüttehazellahü veleda

…Kul lev kanel bahru midadel li kelimati rabbi le nefidel bahru kable en tenfede kelimatü rabbi ve lev ci'na bi mislihı mededa. Kul innema ene beşerum mislüküm yuha ileyye ennema ilahüküm ilahüv vahıd fe men kane yercu likae rabbihı felya'mel amelen salihav ve la yüşrik bi ıbadeti rabbihı ehada. (Taşlanan ve (Allah'ın huzurundan) kovulan şeytandan Allah'a sığınırım, Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla! Hamd, kuluna Kitab’ı (Kur’an’ı) indiren ve onda hiçbir eğrilik yapmayan Allah’a mahsustur. (Allah onu), katından gelecek şiddetli bir azap ile (inanmayanları) uyarmak, salih ameller işleyen mü’minleri, içlerinde ebedi olarak kalacakları güzel bir mükâfat (cennet) ile müjdelemek ve “Allah bir çocuk edindi” diyenleri de uyarmak için dosdoğru bir kitap kıldı… … De ki: “Rabbimin sözlerini yazmak için denizler mürekkep olsa ve bir o kadar da ilave etsek (denizlere deniz katsak); Rabbimin sözleri tükenmeden önce denizler tükenirdi.” De ki: “Ben de ancak sizin gibi bir insanım, (Ne var ki) bana, ‘Sizin ilah’ınız ancak bir tek ilâhtır” diye vahyolunuyor. Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa yararlı bir iş yapsın ve Rabbine ibadette kimseyi ortak koşmasın.”)

(Kehf Suresi 1,2,3,4 – 109,110 ayet)

 

-          Âmin.

-                     Allah Allah Inna‘lIahe ma’a’s-sabirin.

Hak Te’ala vardır. Şeriki naziri yokdur. Padişah oldur veziri yokdur. Ferd-i yektadır. Elifin ma’nası bu. Ol ahad fahr-i “alemdür. Muhammed Mustafa nur-ı kevneyndür. Muhammed Mustafa cemalündür senün. Nurı Ilahi yüzündür ‘alem mihri mahı nisak olsun. Sena dünya ve ‘ukba sensin ki din-u dünya padişahı es-selamu ‘aleyküm ya erbab-ı ehli şeri’at erkanı Muhammed’e salavat. Der-miyan idelüm varımızdan yarimizden hanı-manı terk idelüm canı dildarımızdan sırrımız gizlü degildir vakıfsız esrarımıza çün evvelden berü didilerde soralım ıkrarımıza es-selamu ‘aleyküm ya erbab-ı ehl-i tarikat erkanı Muhammed’e salavat, Ehl-i derde dert olalım nokta gibi ferd olalım huşalım kuhı haraba tadilin abad olsun nanı ni’met kaya şu dünyada bir ‘ad olsun bize teslim olalım dlibe irşad olsun es-selamu ‘aleyküm ya erbab-ı ehl-i hakikat erkanı Muhammed’e salavat. Du’acıyım du’acıdan armagan du’a Hakk kılıcı Sultan Ahi Evran-ı Veli’nün tariki bir takdir tarikin irşad idelim şu dünyada bir ‘ad olsun pire teslim olalım talibe irşad olsun. Es-selamu ‘aleyküm ya erbab-ı ehl-i ma’rifet erkânı Muhammed’e salavat. Destini destime virgil deste-girimdir. Allah pir ile yok pervane kıblemiz dergâhsız erenler huzurunda şeddi kuşanıp piri pir olmak ister halkalar ne büyüksüz ihtiyarlar ustalar ehle mahallihim cemalen can irişdi el-hamdu li’llahi ne devletlü zemane irdik el-hamdu li’llahi vatandan gayrı düşdüm yabanaden yola geldim gene geldim el-hamdü li’llah Resülün seccadesi çün bize virildi el-hamdü li’llah dini pak Hazret-i Muhammed Mustafa ra salavat ‘azameti Huda.

Tekbir:
Allahu ekber Allahu ekber âh âh

Uyandı cân gözi el-hamdu li’llâh

Yiğitbaşı;

-                     Allahumme salli âlâ seyyidina Muhammedi-ninnebiyyi ümmiyyi ve ala alihi ve sahbihi ve sellim. (Allah'ım! Ümmi Peygamber Muhammed (sav)'e onun aline ve ashabına salât ve selam eyle.) diyerek sol ayağını önce attı, sağ ayağını onun yanına getirdi. Böyle üç adım yürüdü. Sağ elini kalbinin üzerine koyarak hafifçe eğildi.

-          Selâmünaleyküm…

-          Aleyküm Selâm, dedi Ahi Baba…

Yiğitbaşı;

-                     Hal şudur ki; Debbağ Esnafımızdan bir kardeşimiz, uzun zamanda Ömer Ustanın hizmetinde bulunmuştur. Şartları yerine getirmiştir. Hizmetini hora getirmiştir. Ustasının rızasını da almıştır. Ömer Usta dahi, ustalık hakkını yerine getirip bugün siz büyüklerinin rızası ile huzurunuzda kalfasına ustalık izni vermek diler. Ne buyurursunuz?

Debbağlar Zaviyesi Başkanına dönerek;

-          Vuslat Kalfanın usta olması bizce uygundur.

Zaviyeler Birliği Başkanı;

-          Bizce de uygundur.

Ahi Baba;

-          Bizce de uygundur. Davet edin gelsinler !

Yiğitbaşı; sol eline bir tas su, sağ eline bir süpürge aldı. Birer adım birer adım ilerleyip Ahi Babanın önüne gitti. Sol dizini yere koydu. Sağ dizini büktü. Süpürgeyi koltuk altına yerleştirdi. Hafif eğilirken açık parmakları ile sağ elini kalbinin üzerine koyarak selam verdi. Geriye çekilirken aynı zamanda da yeri süpürdü. Geriye varınca eğilerek Ahi Babayı bir daha selamladı.

Yol arkadaşları ile birlikte yürüdü. Sağındaki genç, üzerinde para kesesi bulunan bir tepsi taşıyordu. Soldakinin taşıdığı tepside mendil, havlu, çorap gibi hediyelik eşyalar vardır. Tek adım usulü ile yürüdüler. Ahi Babanın yanına varınca Yiğitbaşı, para kesesini masaya bıraktı. Sonra hediye eşyalardan birini aldı. Ahi Babanın önünde sol dizini yere koyarak ve sağ dizini dikerek oturdu.

-                     Size hediye getirdik biz bu canı, az ve değersiz olur fakirin armağanı… dedi.

Hediyeyi başı hizasına kaldırdı, öper gibi yaptı ve Ahi Babanın önüne bıraktı. Zaviye Başkanlarına da hediyeleri aynı şekilde ve sözlerle verdi. Yol arkadaşları ile birlikte tek adım yürüyüşüyle geri çekildi.

Yiğitbaşı solda, usta sağda, onların arkasında da Vuslat yer almıştı. Vuslat’ın arkasında yol arkadaşları durdular. Usta ile Yiğitbaşı, ellerini göbekleri üzerinde bağlamaışlardı. Vuslat’ın ellerini, göğsü üzerinde çapraz tutuyordu. Sağ elinin parmakları açıktı ve kalbin üzerindeydi; sol elin üzerinden geçmekteydi. Yol arkadaşlarından birinin sol eli Vuslat’ın omzundaydı ve sağ elinde de dürülü bir peştamal vardı. Öbür yol arkadaşının sağ eli de Vuslat’ın omzundaydı; sol eliyle tuttuğu tepside Vuslat’ın işlemiş olduğu deri parçası vardı. Diğerleri Yiğitbaşına uyarak yürüdüler. Önce sol adımlar atıldı, sonra sağ ayak onun hizasına getirildi. Sağ ayak başparmağı, sol ayak başparmağının üzerine bindirilip tekrar sol adım atılıyordu. Yiğitbaşı ve yanındakiler Ahi Babanın yanına yaklaşınca birlikte baş kırıp selâm verdiler.

-                     Mefhari mevcudat, Hazreti fahri âlem Muhammed Mustafa’ya salâvat.

Yiğitbaşının yanındakiler haricinde diğerleri onlara katıldılar.

-          Allahümme, salli alâ seyidine Muhammed.

Yol arkadaşları dört adım geri çekildiler. Diz kırıp oturdular. Yiğitbaşı ve usta da Vuslat’ın biraz gerisine çekilip birer elleri ile Vuslat’ın omzundan tuttular; diğer elleri göbekleri üzerindeydi.

Ahi Baba;

-Hoca Efendi güzel sesinizle sözü size bırakıyorum, dedi.

Hoca Efendi bir sure okuyup “Sadakallahülazim” diye bağladıktan sonra Ahi Baba:

-                     Ey Yiğitbaşı! diye seslendi. Ustalık iznini almak istediğiniz kalfa evladımız bu kişi kimdir? Kimlerdendir? Hangi meslektendir?

-                     Ustalık iznini almak isteyen bu gençtir. Kırşehri vilayetinin Kabadurak Köyünden, Kefkirler Sülalesinden, Hacı Dursun oğlu Vuslat’tır. Debbağdır. Ömer Ustanın yanında çalışmış ve yetişmiştir.

-Maşallah! Peki, mesleğindeki ehliyeti, ustalığı, hüneri nasıldır?

-                     Biz iyi biliriz, diye cevap verdi Yiğitbaşı. Sizin de görmeniz için yaptığı işlerden bir örnek getirdik.

-          Çok iyi, çok güzel! Yaptığı iş ortaya getirilsin!

Yiğitbaşı örnek işi alarak Ahi Baba’ya verdi. Ahi Baba işlenmiş deriyi evire çevire baktı. İşi güzel bulduğunu yüz ifadesi ve baş sallaması ile ifade ettikten sonra Yiğitbaşı’na uzattı.

-          Üstatlara da göster!

İşlenmiş deri, zaviye şeyhlerinin ve ustaların ellerinde de dolaştı. Hepsi, örnek işi ellerine alarak inceleyip başlarını “güzel” anlamında salladılar. Yiğitbaşı, örnek işi tekrar tepsiye bıraktı.

Ahi Baba :

-                     Peki… Vuslat Kalfanın dünya işleri nasıldır? İnsanlığı için ne dersiniz? diye sordu.

Yiğitbaşı :

-                     İyiliklerinin şahidi olmaları için arkadaşlarını getirdik. Ustası Ömer Usta, hem şahidi hem de kefilidir. Biz, Vuslat’ı iyi yolda ve faydalı işlerde buluruz. Ustalık izninize lâyık görürüz.

Ahi Baba :

-          Çok iyi… Ya ahret işleri için ne dersiniz ?

-Biz onu Hak yolunda, dininde, diyanetinde görürüz. Amma iç yüzünü Allah bilir.

Ahi Baba, orada bulunanlara süzerek konuşmasını sürdürdü.

-Ey Azizler! Bu kardeşimizin gönüldeki isteğine ne buyurursunuz? Vuslat’ın usta olmasına, iş yeri açmasına izin verelim mi?

Zaviye Başkanları bir ağızdan, işitilebilir bir sesle;

-          İzin verelim. Usta olmayı hak etmiştir, dediler.

Ahi Baba ayağa kalktı, ellerini önlerinde bağladı. Ömer Usta, Vuslat’ı sağ dirseğinden tutarak Ahi Baba’nın önüne getirdi.

-          Ey oğul ! Can ve gönül kulağı dinle, deyip yanında durdu.

Vuslat çaprazlama duran ellerini bozarak kulak memelerinden tuttu.

Ahi Baba, Vuslat’a hitap etmeye başaldı:

-                     Ey oğul! Usta olmak için izin istersin. Yaptığın iş çok güzel olmuş. İşini üstatlar da beğendiler. Mesleğindeki ustalığını böylece ispatladın. Yol kardeşlerin, ustan seni övdüler. Dünya davranışlarında sana kefil oldular. Ahret işlerinde de senin hakkında “Hak yolunda yürür, din ve diyanetini bilir.” diye söylediler. Memnun olduk, çok duygulandık. Yüce Mevlâ’mızdan cümle mümin kulları ile birlikte seni de dünya ve ahret nimetlerine kavuşturmasını dileriz.

Vuslat’ın ve oradakilerin dudaklarından birer “Âmin” kelimesi döküldü.

-                     Ey oğul! Gerektir ki güzel ahlâktan, doğru düşünmekten dışarı adım atma. Nefsine ve şeytana uyma! Haramdan, mekruhtan uzak dur. Sünnetleri zamanında yerine getir. Elinle koymadığını götürme. Kimsenin saltanatına tamah etme. Kimsenin çoluk çocuğuna kötü nazarla bakma. Kimseye kibirlenme. Kimseye gizli düşmanlıkta bulunma! Cimrilik etme. Kimseyi kıskanma. Her kimin ayıbını görürsen ört. Dünyaya aşırı sevgi ile bağlanma. Senden büyüğünün ayağına git; ona saygı göster, ikram et, hizmette bulun. Bir elinin kazandığını dünya ihtiyaçları için harca. Öteki elinin kazancını ahreti düşünerek fakir fukaraya bağışla. Hayır işlemekte elinden geleni yap. El bizden, izin Allah’tan… Haydi Allah mübarek eylesin…

 

Ahi Baba bir adım geri çekildi. Vuslat, ellerini kulaklarından indirdi.

Önce Yiğitbaşı, sonra oradakiler salavat getirdiler.

-          Allahümme, salli alâ Muhammed.

-          Allahümme, salli alâ Muhammed.

Ömer Usta Vuslat’ın üzerindeki kalfalık peştamalını çözerek yol arkadaşına verdi. Ustalık peştamalını alarak Ahi Baba’ya uzattı. Masanın üstündeki teraziyi de getirip yere koyduktan sonra Vuslat’ın sağ yanında durdu.

Ahi Baba teraziyi göstererek;

-                     Oğul! dedi. Hak al, hak ver. Kimseye eksik verme. Allah kazancına ve ömrüne bereket versin. Ne zaman teraziyi eline alırsan, ahret terazisini hatırla. Bilmelisin ki helâle hesap, şüpheliye itap ve harama azap vardır. Haydi oğul, işlerini bu ölçüye göre yap.

Sağ eliyle Vuslat’ın sırtını üç defa sıvazladı.

Ömer Usta, Ahi Baba’ya :

-          Peştamalı kuşatır mısınız efendim? dedi.

-                     Bunca yıl emek çekmiş, Vuslat’ı yetiştirmişsin. Peştamalı bağlamak senin hakkındır, dedi Ahi Baba.

Ömer Usta teraziyi bıraktı. Peştamalı aldı, katlarını açtı ve uzun kenarından tutarak gerdikten sonra bir defa çırptı. Oradakiler tekbir getirdiler.

-                     Allahü ekber, Allahü ekber. Le ilâhe illala hüvallahü ekber. Allahü ekber velillahil hamd.

Ömer Usta Vuslat’ın arkasına geçerek tekbirin bititirlmesini bekledi. Sonrasında sol elindeki peştamalın ucunu Vuslat’ın başından dolandırıp bel hizasına indirdi. İki ucunu birbirine bağlayıp çözdü.

-          Bismillah alet tahkik velhamdü lillahi alet Tevfik.

 

Peştamalın uçlarını bir daha bağlayıp çözdü.

-          Ya Hazreti Cebrail !

Üçüncü defa bağlayıp çözdü.

-          Ya Hazreti risalet penah Muhammed Mustafa !

Ömer Usta, dördüncü defa düğüm attıktan sonra çözmeyip üstüne bir düğüm daha ilave etti. Vuslat’ın iki elini avuçlarına alalarak Ahi Baba’ya döndü.

-                     Biz bu yiğidi; aklımızın erdiği, gücümüzün yettiği kadar mükemmel yetiştirmeye çalıştık. Allah’ın yardımı ile başardık. Bu günlere kavuştuk. Allah’a sonsuz şükürler olsun. Kalfamın her halinden memnunum. Vuslat’ın debbağlık mesleğini başarıyla sürdürüp şereflendireceğine inanıyorum. Vatanına, milletine faydalı olacağına da inanıyorum. Biliyorum ki bundan sonra da dinine diyanetine bağlı kalacaktır. Üstüme geçmiş hakları varsa, huzurunuzda Vuslat’tan helallik diliyorum.

Vuslat, mahcup bir eda ile :

-                     Benim ustamda hiçbir hakkım yoktur. Bugüne kadar bana velinimetlik yaptı. Ustamın bende hakkı olmalıdır. Allah ustamdan da, sizlerden de razı olsun.

Ömer Usta masa üzerindeki taşı Vuslat’a vererek, nasihat etti.

-                     Taşı tut, tuttuğun altın olsun. İşlediğin işlerden hayır gör. Ömrün boyunca yoksulluk ve sıkıntı çekme. Sana; gelmiş-geçmişler, ustalar-pirler, erenler şefaatçi olsunlar.

Vuslat’a bir paket içine sarılı hediyesini Vuslat’ı elerline tutuştururken,

-                     Hakkım varsa helal olsun, dedi. Bak oğul! Âlimlerin dediklerini, Ahi Babanın öğütlerini, benim sözlerimi tutmaz isen; ana-baba, hoca-usta haklarına saygı göstermez isen; Allah’ın emirlerini dinlemez isen; yarın ahrette iki elim yakandadır, bilmiş ol!

 

Vuslat ağlayacak gibi olmuştu. Ustasının elini öptü. Ustası ile birlikte Ahi Babanın önüne kadar yürüdüler. Ahi Baba masa üzerinde duran Yiğitbaşı’nın bıraktığı iki hediyeyi alarak Birini Usta’ya, diğerini de Yiğitbaşı’na verdi. İkisini de alınlarından öperek tebrik etti.  Vuslat, Ahi Babanın elini öptü. Ahi Baba, Vuslat’ın sırtını sıvazladı.

Ömer Usta’ya :

-          Şöyle yanıma buyurunuz, deyip oturdu.

Ömer Usta, yanına, onun gösterdiği yere oturdu.

Vuslat, zaviye şeyhlerinin de elerlini öptü. Bu arada yol arkadaşları küçük kâseler içerisinde helva dağıttılar. Bir tepsi üzerinde de şerbet dolu bardaklar getirildi.

Ahi Baba, peştamal bağlama töreninin bittiğini ima ederek ayağa kalktı. Vuslat Usta’ya dönerek;

-Ustalığını kutlarım. Allah hayırlı uğurlu etsin, Allah utandırmasın, deyip yürüdü.

Oradakiler “Âmin!” deyip saygıyla ayağa kalktılar ve Ahi Babayı uğurladılar.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

( İlahi Aşkım Mormenekşem - 3c.bölüm başlıklı yazı Ali Özdemir tarafından 6.10.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu