Teamüller durağan,
Sefil yaşlara mı yoksa
isyan?
Çatal karam, demelere muhalif
satılmışlık iken
Muadili demli bir
tedirginlik.
Usulca okşar yüreği
akşam pazarı hezeyanlardan
Arda kalan kırık ve
sözsüz makamında
Aşkı kadim bilen yürek
Ve doğurgan gölgelere
giydirdiğim
Çetrefilli sükûnet:
Tam bir ikilem,
Doğandan ayrı saymak
ölümü;
Mutluluğu gölgelemek mi
Olmalı beşerin
muhatabı?
Devir teslimi yükümlü
sürgün düşlerin;
Yeni günün ezeli rakibi
dünden kalma gece,
Tek bir yordamda hâkim
kılan ister istemez
Ve beyanlarında
temkinli ve pür-neşe akıbeti
Doğramak ayakucuna
evrenin:
Hayli yorgun bir günce
olsa da
Talim ettiği nedamet
yüklü gölgenin…
Pervazı ne enkaz ne de
satır başı;
Sözcüklerim
kundaklanırken
Nankör addettiğim
sitemi burkan ezelden
Biraz da taşan
heybemden.
Her demi densiz bir
yara,
Her günü yutarken evren
Demeli belki de
Sabra meyleden bir
tevekkülde
Taşan pervazından aşkın
titrek bildirgesi,
Karadan beyaza çalan o
lehçeyi de ihlal eden
Tek menşei bilinmezin
hükmettiği
Bir milada dokunurken
usulca,
Sezerken ayan beyan.
Kalemin meşrebi
sevgiden mütevellit
O aykırı nizamda,
Selama durduğum bir
yaradan da öte,
Ezik gönüllerde karaya
çalarken aşkın niyazı
Yudumlamak kana kana çalmayan
o şarkıyı.
Çalmadan ya da
çaldırmadan mümkün olsa keşke
Yaşamak ve sevmekten
ibaret olmaya
Meyleden bir yarım
küreden akan şelale:
Hem de ısrarla günün
bir vakti
Dolan zihnime
Boşaltmaya kıyamazken
Heybemde tıkılı o izafi
günce.
Akarken kanı delice,
İnlerken delinir,
bilmez misin
Mis kokulu gök kubbeye
uzatmışken elimi
Ve teneşir paklayan ölü
imgelere okuduğum rahmeti
Rehavet bilip de
Yüklendiğim gün ve
gece.