Makale / Araştırma

Eklenme Tarihi : 5.01.2017
Okunma Sayısı : 1951
Yorum Sayısı : 6
Günün Yazısı

Bu Yazı 6.01.2017 tarihinde
GÜNÜN YAZISI
olarak seçilmiştir.
TÜRK’ÜN  YENİDEN  DİRİLİŞİ  NE  ONUN  NE  BUNUN  DEĞİL,  BİR  ABD  VATANDAŞI  OLAN  JOHN  GAUGHAN  SAYESİNDE  OLMUŞTUR.


Evet  bu gün  yine  satranç ile başlayacağım  ve  oyun olarak  zerre  kadar  anlamadığım  satranç  ile  ilgili  ilginç  bulacağınız  bir  iki   hikaye  anlatacağım  siz değerli  okuyucularıma. Sonra  da  Türk’ün  yeniden  dirilişi  ve John  Gaughan  konusunu  ele  alacağız.

Satrancın  ne  zaman ve  nerede  ortaya  çıktığı  tam  olarak  bilinmese  de M.Ö 1300  yılı  civarlarında  eski  Mısır  kabartmalarında  satranç  oyununun  varlığına şahit  oluyoruz.  Ancak  genel  kabul  görmüş  kanaat  satrancın  Hindistan’dan  çıktığı  üzerinedir.

Satranç  oyunuyla ilgili  olmasa  da  üzerinde  64  karenin  bulunduğu   satranç  tahtası  ile  ilgili  oldukça ilginç  bir  hikaye  vardır  ve  sanırım  bu  hikayeyi herkes bilir.
 

6.  Yüzyıl  Pers  hükümdarlarından  biri (  Herhalde  cömertliği    ve  adaleti  ile  Hz.  Peygamberin  bile  övgüsüne  mazhar  olmuş  olan  Nuşirevan  olsa  gerek )  bir  ustadan (  Ki  onun  adının  da  Sissa  İbi  Dahi  olduğu  söylenir.)  bir  satranç  takımı  yapmasını  ister.  Sissa  İbni  Dahi  gerçekten  de  dahi  bir  insandır.  Bu  satranç  takımını  yapar  ve  hükümdara  sunar.  Hükümdar  çok  beğenir  ve  ‘’  Dile  benden  ne  dilersen ‘’  der.  O  da  ‘’  Fazla  bir  şey  dilemiyorum.  Sizden  şu  satranç  tahtasının ilk  karesine  bir  buğday,  sonraki  karelere  de  bir  öncekinin  iki  katı  buğday  koymanızı  ve  bana  vermenizi  istiyorum’’  der.

Hükümdar  karşısındaki  bu  ustanın  alçak gönüllülüğü(!)  karşısında  şaşırır  ve  vezirine  ‘’  İsteğini  yerine  getirin’’  der.

Başlarlar  Sissa  İbni  Dahi’ye   buğdayları  vermeye.  Hatta dalgalarını  geçmektedirler  bu  usta  ile.  Çünkü  onuncu  karede  verdikleri  buğday  512  adettir  ki  bu bir  avuç  bile  değildir.

15.  Karede  16.394  adet  buğday tanesi  vermeleri  gerekiyor.  Tarım  uzmanları 1000  buğday  tanesinin  30  gr  geldiğini  tespit  ettiklerine  göre  demek  ki  15.  Karede  Sisa  İbni  Dahi’ye  verilecek  buğdayın  miktarı  16294 :1000= 16,294 -----  16,294  x  30=  488.82  gram.  Yani  yaklaşık  yarım  kilo

16.  Karede yuvarlak  olarak bir  kilo  oluyor  buğday.

25.  Karede  verilecek  buğday  512  Kiloya  çıktığında  vezir  hâla  işin  vahametinin  farkında  değil…

30. Karede   Sissa  İbni  Dahi’ye  verilecek  buğday miktarı  16.384  Kilo  Yani  16  tonu  geçmiş  vaziyette…

40.  Karede  miktar  16.777.216  kiloya  çıkıyor.  Yani  küsüratı  atacak  olursak  16.777  ton  buğday  oluyor.

Daha  önce  de  küsüratı  atmıştık  ama  önemli  değil…Devam  edelim.  Ama  bu  sefer  ton  olarak  tabii  ki…

50.  Kareye  gelindiğinde  verilmesi  gereken  buğday  17.179.648  Ton..Yazıyla:  on yedi  milyon yüz  yetmiş  dokuz  bin altı  yüz  kırk  sekiz  ton.

Haydi  bir  yuvarlama  yapıp  küsuratı  yine  atalım  ve  50.  Karede  17  milyon  ton  diyelim.

64.  Kareye geldiğimizde  en  yuvarlanmış  haliyle  Sisa  İbni Dahiye  verilecek buğdayın  miktarı:  168.528.000.000  Ton.  ( Yüz  altmış  sekiz  milyar beş  yüz yirmi  sekiz  milyon  ton )

Bu  miktarı  da  hesaplamışlar:  Bu  günkü  ölçülerle  dünyamızın  1500  yıllık  buğday  üretiminin  Sisa  İbni  Dahi’ye  verilmesi  gerekiyormuş.

Dünyanın  en  adil  hükümdarlarından  biri  olan  Nuşirevan  (  Tabii  ki  hikayeye  göre  tahminen  Nuşirevan  diyorum.)  bu  kadar  buğdayı  veremeyeceğine  göre  ama  verdiği  sözü  de  mutlaka  yerine  getiren  bir  hükümdar  olduğuna  göre  bu  sorunu  nasıl  halletti  hiç  bilemiyorum.

Ancak..Bu   matematik  hesabı  bizlere  ‘’Damlaya  damlaya  göl  olur’’  Atasözünün  ne  kadar  doğru  ve  haklı  bir  söz  olduğunu  kanıtlamıştır.

****************

Efendim,  geçen günkü  yazımda  Cübbeli Ahmet  Hoca’ya  bir  iki  taş  savurduysam  da  hemen  bir  noktanın  altını  çizeyim  bizim  hoca  açıklamamış  ama  İslamın  en  büyük  düşmanlarından  biri  olan  Ebu  Cehil  müthiş  bir  satranç  ustasıymış. Hatta  satranç  tahtasına  hiç  bakmadan  sadece  rakibinin  hangi  taşı  hangi  kareye  sürdüğünü  söylemesiyle  bir  başkasına  ‘’ benim  filanca  taşımı  filanca  kareye  sür’’  Diyerek  satranç  oynayıp  rakiplerini  yenermiş. Yani  çok  akıllı  bir  insanmış  ama nefsi  aklının  önünde giden  bir  insanmış.  Neticede  Ebu  Cehilin  çok  oynadığı  bu oyunun  Müslümanlar  tarafından  oynanmasını  sakıncalı  görülmüş  olabilir  diye  bir şeyler  de  söylenebilir  ama  tabii  ki  geçersiz.  Ne  yani  Ebu Cehil  yemek  yerdi  diye  biz  yemeyecek  miyiz?

******************

Evet..Şimdi de  gelelim  Napolyon  Bonapart’a ,  Benjamin  Frankin’e  ve  daha  nicesine   şah- mat çeken  Türk’e

Ancak  ona  geçmeden  önce  bir  hususun  da  altını  çizelim.

Satrancın  Avrupa’ya  yayılması  ve  özellikle  aristokratlar  arasında  oynanan  bir  oyun  haline  gelmesi Türkler  ve  diğer  Müslümanlar  ile  yakın  doğu  ve  hatta uzak doğulular  sayesinde  olmuştur  ve  işin  ilginç  tarafı  Avrupa’da  kilise  tarafından hiç  hoş  karşılanmamış,  zaman  zaman  yasaklar  getirilmiştir  bu  oyuna.

Bir  diğer  konu  mesela  Rusya’da  bu  oyun  hâla  ‘’Şah-mat’’  adıyla  anılırmış.  Öte  taraftan  Avrupa’da  da son  hamleye  ‘’Check- mate’’  deniliyormuş.

Bizim  ‘’Vezir’’  Amerika’da  ‘’Queen’’ imiş  yani  kraliçe… Bir  başka  ilginç  olan  nokta  ise  bir  yerde  ‘’Krala  ölüm’’  anlamına  gelen  ‘’Şah-  Mat’’ın  krallar  tarafından  bu  kadar  benimsenmesidir.

**********************

1769  yılında  Avusturya  İmparatoriteçesi  Maria  Tereza’nın  hizmetinde  çalışan  bir  bilim  adamı   olan Wolfrang  von  Kempelen,   bildiğimiz  kadarıyla  tarihin  ilk  satranç  oynayan  makinesini  icat  etmek  için  kolları  sıvar.   Buna  ‘’Satranç  Otomatı’’  diyoruz.


İmparatoriçe  adına  hazırlanan  bu  makinenin  yapımı  altı  ayda  tamamlanmış  ve  1770  yılında  ilk  gösterisini  de  yine  İmparatoriçe  Maria  Tereza’nın  huzurunda  yapmıştı.

Maria Theresa için yapılan otomat, tekerlekli bir platform üzerine satranç tahtasının çizilmesinden mütevellit, başına pelerinli, sarıklı ve bıyıklı bir Türk figürü oturtulmuş halde bulunmaktaydı. Uzunluğu 120 cm, genişliği 105 cm, ve yüksekliği 60 cm olan bu makine, akça ağaçtan yapılmıştı. Makinenin önündeki kapak açılarak İçi incelendiğinde, bir çok makara ve kaldıraç ile de karşılaşılmaktaydı.

Çalışma prensibi, kurmalı aletlerde olduğu gibiydi. Kurulduktan sonra karşısına oturan gönüllü ile oynayan Türk, arada kafasını hareket ettiriyor, gözleri ile de satranç tahtasını tarıyordu. Sadece oyunu oynayabilsin diye yapılmadığı ise, rakiplerini zaman zaman yenebilecek kadar iyi hamleler yapmasından anlaşılıyordu. 

Evet..1770  Yılında  artık  dünya’da  Kanuni’den  sonra  bir  başka  müthiş  Türk’ten  daha  bahsedilmeye  başlandı  çünkü  her  nedense  bu  müthiş  icada  Türk  adı  verilmişti.

Türk, oldukça  ustalıklı  hamleler  yapıyor,  önüne  geleni  deviriyordu  satranç  oyununda.  Haliyle  sahibi  Kempelen’e  de  bir  hayli  para  kazandırıyordu.

Aynı  zamanda  kendine  sorulan  sorulara da  önündeki  harf  kombinezonundaki  harflere  dokunarak  cevap  veren  Türk’ün  ünü  kısa  zamanda  Avrupa’yı  sardığı  gibi  ABD  ye  de  ulaşmıştı.

ABD  de  bir  hayli  gösteriye  çıktı  Türk.  Hatta  Benjamin  Franklin  ile  satranç  oynayıp  onu yendi.

1804  Yılında  Wolfrang  von Kempelen  öldü. Haliyle  Türk  de elden  ele  dolaştı  ve sonunda metronomun  mucidi  Johan  Nepomuk  Maelzel’e  ulaştı  ve  tabii  ki  gösteriler tüm  hızıyla  devam  etti.


Türk,  1809 da  Napolyon  Bonapart  ile  karşılaştı.  Napolyon,  karşısında  oldukça  ciddi  bir  rakip  olduğunu  görünce  iki  kez  hile  yaptı  ve  Türk’ün  taşının  yerini  değiştirdi  ise  de  Türk,  ilk  iki  seferde  taşını  asıl  olduğu  yere  koyduktan  sonra  üçüncü  hilede tüm  taşları  devirerek  oyuna  son  verdi.  Napolyon,  Türk’ün  bu  hareketine  çok  güldü  ve  ikinci  kez  ciddi  bir  maç  yaptılar  ama  ikinci  maçta  yenildi  Türk’e.

Bu  garip  makine  hakkında  bir  sürü  tez  ileri  sürüldü.  Makinenin  içine  bir  cüce  yerleştiğinden  tutun  da  Türk  figürü  olan  kuklanın  içine  bir çocuk  yerleştirildiğine kadar..Hatta  ünlü  yazar  Edgar  Allen  Poe  bile  ‘’  Türk’’  e  kafayı  taktı  ve  hakkında  makaleler  yazdı.

Bir  makinenin  böylesine  satranç  oynayabilmesi  pek  de  aklına  yatmıyordu  kimsenin.  O  sebeple  mucit  Kempelen  veya  daha  sonraki  sahip  Maelzel  için   ‘’ Üçkağıtçı,  sahtekar,  şarlatan’’  Diyenler  bir  hayli  fazla  olmakla  birlikte  Türk’ün  sırrını  net  olarak  ortaya  koyabilen  ya  da  ispatlayan  da  olamadı. 

Türk, Fransa  dışında  İngiltere  hatta  Rusya’da  da  gösterilere  çıktı.  Ancak  bence  en  önemli  gösteri  maçını 1
820'de 
bilgisayarın babası sayılan Charles Babbage ile yaptı.

Avrupa’daki  gösterilerden  sonra  Maelzel  ABD  ye  gitti  ve  gösterilerine  burada devam  etti ama  bir  hayli  borçlanmıştı  ve  artık  öyle  çok  da  ilgi  çekemiyordu.  Yeni  bir  ülkede  popüler  olabileceği  düşüncesiyle  Küba’ya  gitti  ancak  burada  da  yakın  arkadaşı( asistanı)   
William Schlumberger öldü.

 
William Schlumberger’in ölümünden  sonra  Maelzel  tam  manasıyla  iflas  edince  herkes  alet  içindeki  kişinin  William  Schlumberger  olduğunu  düşündü.

İşin  doğrusu  Türk,  Kempelen’in  elindeyken  de  makinenin  değil  ama  kuklanın  içinde  belden  aşağısı  olmayan  Worousky  adlı  bir  harp  malülü  satranç  ustasının  olduğu  yönünde  rivayetler  vardı.

1838  yılında  Maelzel,  Avrupa’ya  dönmek  için  Bir  ABD  gemisine  bindi  ama  gemideki  odada  ölü  olarak  bulundu  ve  cesedi  de  rivayete  göre  denize  atıldı.

Türk,  bundan  sonra  bir  kez  daha  el  değiştirdi  ve  bir  cerrah  olan  John.  Mitchel’in  eline  geçti.

John  Mitchel  iyi  bir  şovmen  olmadığı  için  Türk  sayesinde  umduğu  parayı  kazanamadı.  Bunun  üzerine  Türk  adlı  bu  satranç  otomatını  Filedelfiya’daki  bir  müzeye  bağışladı fakat  ne  yazık  ki  1855  yılındaki  büyük  Filedelfiya  yangınında  bu  müze  de  Türk  de  yandı.

Türk’ün  1855  de  Filedelfiya  yangınında  yanarak  yok  olmasından  yaklaşık  150  sene sonra Dünyanın önde gelen sihirbazları için teknik donanımlar hazırlayan Amerikalı John Gaughan sekiz yüz eski belge ve eserden yararlanıp, aslına uygun bir şekilde Satranç ustası Türk’e yeniden hayat verdi. 

Satranççı Türk şimdi ikinci hayatını yaşıyor. 

Nerede  mi?

O  şimdi  Budapeşte'deki Kahramanlar Meydanı'nın hemen yanındaki büyük müzenin dönemsel sergi salonunun en önemli konuğu.    ( 2.  Nisan  2007  Yılı  itibariyle...Şu  anda  hâla  orada  mı  bilmiyorum  ama  sanırım  oradadır.)

Peki  tam  olarak  Türk  adlı  bu  otomatın  neye  benzediğini  ve  nasıl  çalıştığını  merak  ediyor  musunuz?  O  zaman  aşağıda  vereceğim  linki  google’a  yazıp  tıklamanız,   25  dakikalık  bu  gösterinin  özellikle  9.35.  dakikasından  sonrasını  dikkatle  izlemenizi  kesinlikle  tavsiye  ederim.

Şimdiden  iyi  seyirler.

Pardon…Özür  dilemeliyim  başlıktan  dolayı  sanırım.  Ama  ben  ‘’Türk’’ Derken Türk  Milletini  değil  işte  bu  otomat olarak  icat  edilen  ve  adı  ‘’Türk’’  konan  makineyi  kastetmiştim…


https://vimeo.com/73562137


RESİMLER.

1- Türk  adlı  satranç otomatı,  Mealzel’in  elinde olduğu  dönemlerde  bir  gösteri  reklamı.
2- Türk’ün -  Aynı  zamanda  çok  yönlü  bir  sanatçı  olan-  Kempelen  tarafından  çizilmiş  resmi.
3-  Türk’e  yeniden  hayat  veren  ABD  li  illüzyonist  ve  koleksiyoner  John  Gaughan ve  Türk’ün  aslına  uygun şimdiki  hali.
4-  Yeniden  hayat  bulan  Türk,  bir  rakibesiyle  satranç  oynuyor.
 
( Türk’ün Yeniden Dirilişi Ne Onun Ne Bunun Değil, Bir Abd Vatandaşı Olan John Gau başlıklı yazı Sami Biber tarafından 5.01.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu