Senci leyin hükümleri
var benliğin kıyama durduğu ve yerli yersiz gözyaşı yine yüreğin matem bildiği
bir aşka dayamışken başını o eşit imge asla da mübalağa etmiyor yüreğin
fıtratını; o kâfir kalem ki hezeyan ötesi yoksunluğun da mimarı bilinmezlik
kadar da mahrem bir sancıda gel-gitlere eşlik eden.
Varlık, katmanlı
yarasıyla o nüktedan tınıyı es geçiyor…
Rap rap rap…
Yüreğin kansız ihtilalı
yine puntoların sahte tınısında sakıncalarını da kanıksayıp düşmüşken yolunuz
aşkın güftesi bir şiir kadar korunaklı dünyaların da ütopyası iken yalnız
yürek.
Rap rap rap…
Şehirler tahliye oluyor
yürek hepten işgal altında. Matem buyurdu madem Tanrı, ne gam O yanımdayken; ne
gam yalnızlık sükûnetimi delse de; ne gam ölü bir imgeye rast gelip de yok
sayılsa benlik.
Kurşun askerler.
Kırık miğferleri kurşun
askerlerin.
Kırıcı hezeyanlar yine
yürek bandıkça aşka ezkaza görmediği muhatabı bir kıvılcıma denk düşmüşken
kırılgan tınısını da bertaraf etmenin husumeti iken çeperinde dünya denen
oyuğun.
Rap rap rap…
Hişt…
Rap rap rap: Dikkat
uyumakta benlik, vicdan hepten elek, sükût sizlere ömür.
Durdukça…
duraksamaklarla geçen bir ömrün kaçıncı sekansı ise… ve evet, durdukça durduk
yerde taarruza uğramak nasıl da mümkün ya durmadığım sapaklarda nedir bunca yük
her ne kadar yüksünmesem de yüklemlerin ihlali iken benliğin fıtratına ve
özgürlüğüne aykırı.
Libidosu kayıp şehirler
kundaklıyor şiiri, tetiği çekili aşklardan medet umuyor evren ve derme çatma
yalnızlıklar tahliye oluyor dönüşüm geçiren şehrin surlarında bir yılgı bazense
esaret yine düşkün mizaçların ahkâm kestiği, boyutların kayıp ve kopuk olduğu
kaldırımlarda fevri adamlar volta atıyor.
Rap rap rap…
Sükût delindi
ortasından ey güzel Allah’ım, nedir bunca öfke, demelere düşmüşken sapaklarda
akıl fukarası göçebe kuşlar bayat ekmek peşinde didikliyorlar şehrin bohçasını.
Fevri gölgelerden
mizacı kayıp coğrafyalar emsal teşkil ediyor yine metanet yüklü sakıncalarını
kaptırmışken akbabalara.
Misal… diye başlamaktan
yorgun onca beyit hele ki içselleşen öfkelerin hücum ettiği çatlaklarla yıkıma
uğrayan yüksek rakımlı yürekler bir bir konuşlanıyor dehlizlerinde bilinmezin
her nasılsa rahmet yoksunu mezarlarda yatan ölüler ayaklanıyor belki de tıkış
tıkış kabristanın uçuk bekçisi nazar eylemiş belki de surelerde yerini yurdunu
karıştıran kara melek ihsan bellemiş yine ufkun çağrısını.
Tınısında kaybolmuşluk,
rükûsunda aşk, beyanında ise cellât bir inkâr yine aşkın ırmaklarında ölümüne
sevdalı badirelerden edindiği tecrübe ile bilfiil yargılanırken hafif meşrep
gölgeler…
Kayıtsız.
Rap.
Sorumsuz.
Neden?
Sakıncaları ne ola ki?
Hele ki matemi
mabedinde evlat edinmişse hele ki sevdiceğin bir rüyayı bilincine kazımışken.
Geç hem de nasıl.
Kundaklanan şehir lambalarına kırgın tüm pervaneler, laneti giyinmiş gece
hepten isyankâr.
İndinde aşkın
tahammülsüz kadın ve erkek oysaki yüz görümü bir mutluluk ısmarlanmıştı.
Serenatlarında şehrin
bayat ekmek kırıntısı adeta çapak yüklü vicdandan da son tahliye yine can
pazarı bir imgede konuk etmişsen o davetsiz misafiri.
Sondan başa… misal…devamı
yok bu hikayenin.
Rap rap rap.
Kursağında takılı o
haram lokmadan mı medet umuyorsun?
Geç çok geç.
Endamlı çöküşler
biriktiren yüreğin tahliyesine saniyeler kala belki de eteğinden dökülen
taşların akıbetini merak eden bir mezar taşından akan rehavet kadar da anlamsız
bir ölümlünün bir ölüye verdiği sela hele ki Hakkın rahmetine kavuşmuşsa
hayatın koridorlarında edindiği mertebeyi ihlal ettiğinin farkında değilken.
Yürek öldü mü çok geç.
Şehir öldü mü zaten
ifratı hayli geçkin bir tabir sakinlerine sunumu iken lehçesi martaval hikâyelerin
yine ket vuran o zincirleme kazada ardı arkası kesilmezken ölü sevici bir
gölgeyi ihbar etmek ne kadar birincil vazifesi ise beşerin.
Öldürücü bir darbede
başından olan bir gövde mi yoksa hakların ihlal edildiği hele ki bir bebekse
bir sapkının son kurbanı.
Rap.
Dökümlü seyrinde,
sevdanın titrinde tüm hezeyan tüm kaos.
Geç; hem de nasıl.