Zamandan çalmak aslında
o beyhude bekleyişler…
Bir gidenin yolunu
mimlemek bir de gitmeyenleri gömmek en derine.
Sonlardan mustaribiz:
Sonu olmayan hikâyelerden, başı kayıp sırdaş cümlelerden, sonla yıkanan
bağrında ömrün öğüttüğümüz yine zaman.
Aman vermesek de
zamanın arsızlığına bir de gönül koymuşsak.
Tınısını t/aşıyoruz.
Durgun sahillerde
kabaran köpüklerin abartılı çağrısı.
Kelaynak kuşlarını dost
bilip bir de ketum bir zinciri yâd edip; hani dünden çaldığımız ama yarına
iliştirmeyi beceremezken.
Kabarık saçları var
yitenlerin. İçleri çürüdükçe büyüyen o abartılı hüzün bir de deşifre ettiğimiz
kaygılar. Hayli alaylı onca söylem ve alayına sövüp saydığımız ki yığdığımız
sadece içimizin döküntüleri. Kalburüstü öfkelerini uyuttukça evrenin bir de kanıksadıkça
kaderin izdüşümünü bazen bir gölgeyiz bazen çapraz bir imge bazense sağlatmakla
yükümlü tuttuğumuz ve her nasılsa tutunmayı beceremezken mutluluğun kaygan
zemininde artık nasıl bir patinaj yapıyorsak.
Sivil cümleler ürüyor;
aklın haznesine naif bir dokunuş öncelikle bir de zifiri karanlık: Kapatın
ışıkları diyen densiz bir tümce konduruyorum odanın tavanına.
Sarkıtlarında aklın
yitik hezeyanlarım var bir de körelen zamanın aralıklı sondaj çalışması.
İndinde olmalıyım ya
hüzün boca edeceğim ya da neşemi tehir edip sığınacağım boşluğa.
Gidenlerin son cümlesi
takılı aklımın kepenkleri henüz inmemişken. Ismarladığım kayıp cümleler
fısıldıyor bir de kayıtsızlığı dünyanın hani olur da mücbir sebeplerden
aşırırlar aklın balyalarında artık ne ise bir kuram neticesi bilinçaltının
sessiz çığlığı…
Aman vermektense
zikreden zaman bolluğu bu da demek oluyor ki gün kırk saate tekabül etmekte:
Bir gün evrildikçe bir
de makamı süzgün o matem çığlığım:
Bir saati yaşa ve öldür
içindeki acıyı.
Gelmeden bir sonraki
randevuya hazır et ne ise istimlâk edilecek: Benden üreyen ama bensizliğin de
müşkülü iken sen demeye dilimin varmadığı.
Kayıtsız o ruhani
farkındalık mı yoksa ahkâm kesip kesip sessizlikle yüzleşesi?
Tüm esintisi yüreğin
sadece üşüten gerçeklerin kazanımı üstelik dolduruşa gelen insanoğlunun o hazin
ihbarı belki de sorumlu tutulmaktan yorgun yüreğin de beyanı ve adlandırmakla
mükellef ama sonlanmasına izin vermeyen bir döküm yine dinginliğin haylini
sonsuza taşıyan.
Kayıt altına aldığım
bir günün dökümü an’a dokunduğum ansızın ve bellediğim sızıma rahmet okunası.
Dünlerin nidalarında
aklım. Sıra dışılığın yansıttığı ama sıradan bir cümleyi de tehir ettiğim.
Şiddeti tavan yapmış
bir depremin kayıp enkazıyım. Ola ki bulunayım bir de derbeder olmuş yıkıntıyı
işin yoksa yeniden dönüştür o parlak rezidanslardan birine ve döşe yüreğin
hüznünü en pahalı duygularla.
Bedelsizim belki de ya
da randımanı düşük bir robotum yine dünyaya mal olmuş askıntı bir fani: Her
içsel sorgusunda ahkâm kesecek yine içe dönük mecrasında dış sesleri de
duymazdan gelecek.
Öğüttüğüm aklın
değirmeninde çatık kaşlı bir faniyim kimi zaman ve çaldığım yine iç odamın
yalıtılmışlığı ile bir yüreğin küpeştesinde ezkaza bir zafiyete dönüşen sevgi
bağımlılığım.
Zarfları yırtık
mektuplar var elimde ve yarım cümleler, yarım isyanlar ve yine Yaradan’ın
kucağında ettiğim tövbelerle günü bitirip yarından kestiğim ümidi tehir eden
bir kayıtsızlık belki de.
Algılarımı
çaldırmalıydım oysa fi tarihinde oysa demedi kimse bana.
Alınganlığımın pili ise
tükenmek bitmiyor ve hezeyanlarıma ortak kıldığım suç ortağı cümlelerim.
Öznemde saklı tuttuğum yaralarla beyan ediyorum tüm edatları ve sıfatlar
bürümüş insanlığın yüzünü.
Hanidir kaygılı ya da
sıra dışı bir müptelasıyım mı yaşama sevincinin dirliğe delalet ettiği ve
adımlarken geri geri.
İnsan büyüyeceğine
küçülür mü peki? Zaten cevap aramıyorum da ve arakladığım duyguların
tezahüründe saf ve densiz bir kelama daha düşüyor yolum.
Aldatıldığım gün gibi
aşikâr ve k/andığım onca beyan: Kâh dünden alıntı kâh yarının çıkmaz sokağında
kaybolmalara dair.