Takur  Baharat'ın  adamları  Jalaleddin'i  tırmandığı  pencereden  indirdiler  ve  akabinde  Allah  yarattı  demediler.  Çünkü  bu namussuzlar  Allaha  değil  bir  sürü  saçmasapan  tanrıya  inanıyorlardı.

Jalaleddin'i  öylesine dövdüler  ki  zavallı  delikanlı  artık  gökteki  yıldızları  ayan  beyan  bir  şekilde  görmeye  başladı  ve  tabii  ki  bu  durumda  da  yine  dans  ve  müzik  başladı.

Benim  gönlüm  sarhoştur
Yıldızların  altında
Sevişmek  ah  ne  hoştur
Yıldızların  altında.

Yanmam  gönlüm  yansa  da
Ecel  beni  ansa  da
Gözlerim  kapansa  da
Yıldızların  altında

ADEM-  Ne  sevişmesi  abi  yaaa !  Herif  eşek  sudan  gelinceye  kadar  dayak  yedi.
BEN-  Yahu  anlasana.  Çocuk  öylesine  dayak  yedi  ki kayış  koptu  resmen. Yıldızların altında  Meera'yla  seviştiğini  sanıyor  garip.


Takur  Baharat, Jalaleddin'i  iyice  haşat  ettikten  sonra  adamlarına  seslendi.

-Çabuk bana  takur  Sivay  Sing'i  çağırın.  Acele  gelsin.  Hemen  düğün  yapıp  bu  Meera  denen  şıllığı  başgöz  edeyim.  

Beş  on  dakika  sonra  takur Sivay  Sing  geldi.  Takur  Baharat  hâla  öfkesini  söndürmemişti.  O  kızgınlıkla  Takur  Sivay'a  seslendi.

- Takur  Sivay !  Kızımı  hemen  al  yoksa  bu  Jalaleddin  denen hergele  sana  boynuzları  takacak  haberin  olsun.  Yalnız  hemen  belirteyim  bu  Meera  denen  orrr..puya  çeyiz  meyiz  vermiyorum.  Bütün  çeyizi  bir  evlek  pırasa.  Babaya  karşı  gelmek  neymiş  anlasın.

ADEM-  Abi  Karadeniz  türküsünün  tam  yeri  şimdi.
BEN- Ya  ne  alaka.  Hem  buraya  hangi  Karadeniz  türküsünü  koyacaksın  ki?
ADEM-  Abi  sen  izle  de  gör.

Haşat  bir  şekilde  yerde  uzanmakta  olan  Jalaleddin  yattığı  yerden  doğruldu  ve  başladı  yanık  bir  Karadeniz  Türküsüne

Deeway'ın  nalini  de  gel  salini  salini
Adam  cebunde  taşır  senin  gibi  gelini
Oy  Asiye  Asiye,  tütün  koydum  keseye
Baban  seni  vereyi  de  bir  evlek  pırasiye
Oooy  Asiye'm  oyyyy.

BEN- Oooolum,  Asiye  de  nereden  çıktı  yahuuu?
ADEM-  Abi,  sen  demedin  mi  Jalaleddin  yediği  dayak  yüzünden  ne  dediğini  bilmiyor  diye.  Herif  Meera  diyeceğine  Asiye  diyor.
BEN-  Hımmm  mantıklı. 

Takur  Baharat  ve  Takur Sivay,  hemen  düğün  hazırlıklarını  başlatırken  Jalaleddin'i de  bir  öküz  arabasına  koyarak  kendi  köyüne  gönderdiler. 

Gün  ağarmak  üzereydi.  Hadjı  Moj-Ella  Prakash  sabah  namazını  kılıp  üzerine bir  kaç  rekat  da  kaza  namazı  eda  eyledikten  sonra  seccadesinden  doğrulduğu  anda  dışarıda oğlu  Jalaladdin'i  pekmeze  bulanmış  vaziyette  gördü  ve  ''  oy  Jalal'ım''  Diye  bir  çığlık  kopardı.

ADEM- Abi,   Jalaeddin  niçin  pekmeze  bulanmış?
BEN- Kırmızı  boya  ya  da  salça  bulamadıklarından  kan yerine  pekmez  kullanmışlar  da  ondan.
ADEM-  Haaa  anladım.  Bu  daha da mantıklı.

Ana  yüreği  tabii  ki.  Oğlunu  o  halde  gören  Moj-Ella  Prakash  hemen  dansçılarını  çağırıp   başladı  ağıta:

İpek  mendil  dane  dane
Yudular  serdiler  güne
Ana Jalal'i vurdular
Baş ucunda  döne  döne 
Jalal  oyy oyy  yavrum  oyy  oyyy.

Aynı  anda  Takur  Baharat'ın  konağında  Meera  için  kına töreni  yapılmaktaydı. Türklerde  olduğu  gibi  Hintlilerde  de  kına  töreni  yapılmadan  kız  verilmezdi  ve  Yine  Türklerde  olduğu  gibi  Hintlilerde de  kına  töreninde  gelinlik  kızı  ağlatma  diye  sapık  ve  sadist  bir  gelenek  vardı.

ADEM- Buraya  ''  Yüksek  Yüksek  tepeler'' i  koyuyoruz  değil  mi  abi?
BEN-  Biraz  değişiklik  yapalım  Adem.  Bu  ''yüksek  yüksek  tepeler''den  başka  da  kına  türkülerimiz  var  bizim. Hem  o  türküde  bir  saçmalık  var.  Bir  yerinde  diyor  ki ''Annemin yelkeni  olsa  uçsa  da  gelse.''  Yelkenle  uçulur  mu  yahu?
ADEM-  Haklısın abi.  Türkünün  o  kısmı  bana  da  saçma  gelirdi  hep.  Eeee  hangi  türküyü  koyuyoruz  peki?
BEN-  İzle  de  gör.

Kınayı getir Aney 
Kınayı getir Aney 
Parmağın Batır Aney 
Parmağın Batır Aney 
Bu gece Misafirem 
Bu gece Misafirem 
Yanında Yatır Aney 
Koynunda Yatır Aney 

ADEM-  Abi  bu  Meera'nın  kız  kardeşleri filan  yok mu?  Onlar da  ağlasalar  ya  bacıları  gidiyor  diye.
BEN-  Güzel  fikir.  Meera'nın  iki  kız  kardeşi  daha  olsun  ve  onlar  da  ağlasınlar  bacıları  gidiyor  diye.
ADEM-  O  zaman  bir  türkü  daha  patlatalım.
BEN- Haydi  bakalım  o  zaman.

Meera,  anası  ve  kızkardeşleri  başlarlar  dansa


Yaylasından İnmişler, Üç Kız Bir Ana
İnmişler Aman, Ağlarlar Yana Yana
Karaları Giymişler, Üç Kız Bir Ana
Giymişler Aman, Ağlarlar Yana Yana

Acınır Hallerine, Üç Kız Bir Ana
Çıkmışlar Dama, Ağlarlar Yana Yana
Sokuldum Yanlarına, Üç Kız Bir Ana
Demezler Bana,  Ağlarlar Yana Yana

Bilmem Nasıl Güzeller, Üç Kız Bir Ana
Güzeller Aman, Ağlarlar Yana Yana
Gözlerini Süzerler, Üç Kız Bir Ana
Gülmezler Aman, Ağlarlar Yana Yana

Meera'nın  köyünde  analı  kızlı  ağlaşma  sürerken  kameralarımız  tekrar  Moj-Ella  Prakash'ın  köyüne  döner.

Moj-Ella  Prakash,  oğlu  Jalaladdin'in  delinmiş  bölgelerine  kenger  sakızı  ile  dolgu  yapıp,  sökük  ve  yırtıkları güzelce  yamaladıktan  sonra  öfkeyle  ayağa  kalktı.  Bu  takur  Baharat  denen  gavata  haddini  bildirmeliydi  ama  kadın  başına  ne yapabilirdi  ki?  Bir  müddet  çaresizce  evinin  içinde  dolaşıp  bir  sigara  yaktıktan  sonra (  Sigara  sağlığa zararlıdır )  nihayet  beyni  çalışmaya  başladı.  Evet,  bu  intikamı  ancak ve  ancak  Don  Samhi  Barbargi'nin  yardımıyla  alabilirdi.  Hemen  cep telefonuna  uzandı  ve Don'u  aradı.

-Alo,  don  musun,  fanila  mısın  her  ne  haltsan...Bana  acil  yardımın  gerekiyor.

Don  Barbarghi  oldukça  uzun  bir  zamandan  sonra  Moj-Ella  Prakash tarafından  aranmış  olmasının  hayra  alamet  olmadığını  anlamıştı.  Merakla  sordu.

-Hayrola  hadjı.  Bir  sorun  mu  var?  

Hadjı  Moj-Ella Prakash, kısaca  ''Takur  Baharat  Jalaladdin'i  dövdürdü  adamlarına''  Diyeceğine  tam  bir  saat on  beş  dakika  konuştu  telefonda. 

ADEM-  Abi  sorması  ayıp  bu  film  kaç  saat  sürecek?
BEN-  Niye  sordun  ki?
ADEM-  Yahu  filmin  bir  saat  on  beş  dakikası  sadece  bu  telefon  görüşmesi  olursa  bu  film  kaç  saatte  biter?
BEN-  Valla orasını  ben  de  bilemiyorum.  Bindik bir  alemete,  gidiyoruz  kıyamete.  En  uzun  Hint  Filmi  dalında  rekor  denemesi  deriz  olmazsa.


Don  Barbargi '' Kalkota'nın  haracını  topladım  ama  Punjap'ınki henüz  gelmedi.  Yani  işlerim var  biraz, gelemeyeceğim''  Dediği  anda Moj-  Ella  Prakash ''  Sıçtırma  haracına.Töbe  töbe...Hadjı  kadını  zorla  günaha  sokuyorsun.   Kırk  yılda  bir  işimiz düştü  sana''  deyince bir  saat  on beş  dakikalık  bir  konuşmayı  daha  dinlemeyi  göze  alamadı.  Kısaca  ''  Tamam  merak  etme.  Hemen  geliyorum''  Diyerek  telefonu  kapatmak  istediyse  de  Moj - Ella  Prakash    '' Gelirken  revani  getirmeyi  unutma ''  Diye  başlayıp    revani  ile  başlayan   tatlılar  listesini  Hatay  Künefesi  ile  tamamladı  ki  bu  da  bir  yarım  saat  sürdü  nereden  bakarsanız.   

Don  Barbarghi,  beş  bin  fedai, dört  kobra  helikopter,  on üç  uçaksavar, elli   roket,  yedi  tank,  sekiz  yüz  mayın,  iki  bin  kanas  ve  üç  bin civarında  G-4  ile  Delhi'den  yola  çıktı. Kendisi  beyaz  bir  atın  üzerindeydi.

ADEM-  Abi  tam  buraya  bir  mehter  marşı  koysak  nasıl  olur?
BEN-  Harika  olur.  Hangisini  düşünüyorsun?

Hangisi  olabilirdi  ki.  12  Eylülümüzün  meşhur  türküsü  tabii  ki.

Yine de şahlanıyor aman
Kolbaşının yandım da kır atı
Görünüyor yandım aman
Bize serhat yolları.

Davullar çalınsın aman
Aman da ceng-i ceng-i de harbiyi
Görünüyor yandım aman 
Bize sefer yolları.

Evet,  Don  Samhi  Barbarghi büyük  bir  orduyla  sefere  çıkmıştı  ama  kader  ağlarını  örüyordu  doğal olarak.  Başta  da  belirttiğimiz  gibi  Jalaladdin  fakir  ama  gururlu  bir  gençti.  Onca  yaraya  rağmen  hemen  ayağa  kalktı  ve  anası  Moj-  Ella  Prakash'ın  tüm  itirazlarına  rağmen  ''  Kasaba edeceğime minnet,  kendimi ederim sünnet  ''  Diyerek  evden  fırladı.  Kafaya  koymuştu.  Meera'yı  kaçıracaktı. 
 

Du  bakali  n'ooolcek?  Gelecek bölümde. 

( Türk Müzikli Hint Filmi ( Meera'nın Güğümleri Kalaylı ) ---3. Bölüm ---- başlıklı yazı Sami Biber tarafından 27.09.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu