Esir düştüğüm cümlelere
Tırnaklarımı geçirdiğim
Ezkaza serpildiğim o boyutsuz mecra:
Şiir adına bir dilek tuttuğum
En pervasız kelam adeta
Dipsizliğin kurulu düzeni;
Bir dalıp bir çıktığım
Nahoş esinti
Yine gürül gürül yağmurların
Basireti bağlanmış bereketi
Adına
Düştüğüm yollarda
Bir başıma kalmışlığım.
Matemi yok sayabiliriz
Ölüm bulaşmadan üstümüze başımıza.
Teğet geçer ayın şavkı
Gönül gözünde derin bir yarık
Şimdilerde perdeli yüreklere inat
Şiirler dizeriz:
Sağında sen solunda benden arda kalan
En berduş imgeyi de çalarken usul
usul
Yürekten sızan yaşı silersin
Hani olur da, demeye ne hacet
Belki de bir bukle hüznü şerh düşeriz
Nakarat niyetine
Feryat figan yıkılsak da ezelden,
Kayıtsızlığın mucididir
Karakaşına kara gözüne şiirin
Taş taş üstünde kalmaya dek
Vururuz delice bam teline:
Deli gönülden derlediğimiz
Hangi hutbe ise
Sarınıp sarmalanırız
Göğe nispet
Hikmetine dair kâinatın
Surelerde yaşarız alabildiğine.
Suretinde aşkın
Konuşlanırız en derine.
Zaman küsebilir arsızca
Ben de küser ve giderim ansızın,
Demenin cehaletidir yine ikrarı
yüreğin.
Son bulan hangi yalandır da
Doğruların ihtarını yok sayarım
Gel-geç hangi gönülse
Başımdan savarım usulca
Nabzını tuttuğum devranın
Kanayan iklimlerinde
Bir sure tadında olsun yaşam
Demenin cüreti ile
Dolar taşarım da
Akarım ansızın,
Susarım yerli yersiz
Yerim içimi
Derlediğim içli şarkıları asarım gök
kubbeye
Şefaat bildiğim soytarı bir şiirden
çalarım
Seni aklım sıra.
Yarımadalar öğütür densiz vakit,
ölümüne aşklar devşiren şehirde yıkıntılardır hülasa evrenin kayıp fıtratında
engebeler açan.
Soldur sağın yoldaşı aslında sağın
sola nispetine yükümler sunan.
Depreşen gecede, merkezin iştirakinde
sonra da kuytu nispetinde ağlak bir sancı saplanır.
Gök kubbede emrivaki yüklü söylemler
kazan kaldırırken inatlaşan beyitleri tehir etmek olası aşkların girizgâhıdır.
Tepeler kondurmak belki de yüzeyin
makberinde ölü bir döldür, yine şiire atıfta bulunan yeryüzünün göçebe
aşklarından çalıntılar yapan bir güzergâhı da şerh düşen en menfi ve yorgun
terennüm tadında ifşa ederken meramı dillere düşmüş.
Kovuklarda sanrılar saklanır. Onanmaz
yarasıdır yalnızlığın ve tekbir getiren nahoş fısıltıları da görmezden gelen
yürek dolusu sakıncayı da göz ardı edip, ihya edilesi rotasında fazilet
yüklenmiş kırlangıç kanatları bilinmezin.
Topa tutan ahkâmlardan sızan irin.
Gönül gözünden gocunan iblis.
Katıksız sevgiyi yürek rahlesine seren
nefis düşkünü kaçkın tezahürü ile beşerin, en atıl rotayı devingen rutubet
oranında siperine odaklanmak adına hangi mahlas ise şiir yüklü feveran
gölgelere kumpas hazırlayan sonsuzluğun mealinde bir ara durak kadar da
vasıfsız vücudu ile zulme dair hangi kehanet ise anmakla arınmak arasında bir
köprüde mola veren endamı yine boyutsuzluğun.
Kerelerce dile gelir de.
İfşa etse de bazen.
İma yoluyla yıkılacağına inandığımız
gök kubbenin ihtişamına yürek dayanmazken.
Bazen sonlardır tensiye edilen
bazense başı olmayan sakıncalı hikâyelerden çıkıp da yola varmak adına derin
bir coşkuya haiz olduğumuz devrik şiirler cumhuriyeti.
Hazan ki muteber aşkların döl yatağı;
bahar ki mutluluğun batağı; sehven yenik düşen bir aşkı kutsayan aşk meleğine
kinayeler yağdıran iblis.
Cehaletin fıtratında hep azap vardır;
yoksunluğun sulh bildiği yalnızlık ise bir örtüdür adeta düne sünger çekmek
nasıl ki uzak bir ihtimal ve nasıl ki zaman zarflarında pulu kayıp mektuplar
yine ikrarı iken duyguların.
Hicvinde ömrün şaşalı bir muhabbet.
Edimi yankı; dünü yargı ve yarını
tescilleyen dualarımızda bulduğumuz o huzur.
Dingin rahleye konuşlu yürek sesi
belki de kibrin ve kinin yok sayıldığı gönül gözünden ibaret hayatında neşesine
vakıf bir çocuk sesi kadar kutsal rabıtanın tarhına ektiğimiz umutlar ve boy
veren başaklarda baş aşağı edilse de aşk ve yalan.
Dermanı olmayan aşk var mıdır da aşk
hep mutluluktan ibaret olmaya delalet bir yükümlülük ile mazhardır ömrün
atılında kapana kısılan o yürekten nasiplenip de aksarken sözüm ona ama
aktarmalı yolculuğun da ara durağında hala yüreği enerji ile dolup taşan?
Densiz yakaları vardır madem şiirin
ve şehrin hangi aklı evvel tehir edecektir mutluluğu… demeye ne hacet ve hem de
düşer aşka her saf yürek, demenin vebali ne ağırdır ne de hafif lakin aşık
olmanın dayanılmaz ağırlığına da mazhardır ruhun hafiflediği sevgilinin her
sözünde kıyama durup da kıyıma uğramayı görmezden geldiğimiz üstelik şiirin
erbabı ustadan da korkulur hani. Ne de olsa dize dize okur ve okutur yürek
sesini.
Yürek yürek atar insan ve sebepsiz
sever zaman zaman.
Sanrıları yok sayıp, müdahale etmeden
hayatın gerçeklerine ve zamanı da mekânı da unutup boyutsuzluğun resmini
çizdiği her aşk mevsimi. Kandığı kadar kanamaya meyyal her şiiri çok görmez
üstelik Tanrı.
Gözden ırak olsa ne yazar? Hele ki
surunda nefsin, demlenir irade dışı olsa da zaman zaman ve meyleder sabrı, dona
kalır yazın ortasında belki de buz kesen pervazında kışın güneşten de sıcaktır
Aralık’ın soğuğu gerçi geniş açılı bir penceredir her mevsim lakin en dik acılı
rüzgârdır da esene değil de estiren kim ise üstelik büklüm büklüm hezeyanlar
ürer de üreyen değil üreten yüreğin boynu kıldan incedir eğer ki mevzu bahis
aşk ise.
Aşka uyanan günün aşka kapanan dünün
aslında ömrün her adımında adı olmayan şarkılar söyler kör âşık.
Bir şiirde unutulmuş bir dizeden de
farkı yoktur şairin ve gönlün.
Bir gönülden fazlası da değildir eğer
ki düşmüşsen aşka ve sunmakla sundurmak arasında gider de gelir ve ansızın öyle
bir gider ki akıl baştan…
Bayat ekmeğin coşkusuna mazhar, yaş
meyvenin lezzetine delalet, şakıyan bülbüle nispet yapan gül’ün nazarında belki
de dikenlerin tomurcuğa meyyal o yumuşaklığına tanık olur evren.
Tek şahidi vardı aşkın gerçi iki
taraf olsa da bu hikâyede.
Yaratan hep arka çıkar ve saklar bu
pervasızlığı zira yüreğin hayatla imtihanıdır her aşk masalı ve göreceli
sağanaklar da değildir rahmete haiz olmanın doyumsuzluğu.
Sev, der evren ve usulca seversin.
Sus, dersin kendine ve yüreğine lakin
hayatın merkezine düşmüşken yolu aşkın… susarsın hem de nasıl.
Susamışsan aşka hep susarsın.
Sırra kadem basan huzurdur aşkın
merhalesine vakıf ve mutlak mutluluğu boykot eden aşk meleği sadece ağlar ve
tanıktır o da omzunda şerh düştüğün günaha eşlik ederken.
Susarsın hem de nasıl hele ki
susamışken aşka kana kana susarsın ve…