Zamanı kuruyorum
sakilce.
Kuruyorum ve kurum
kurum dolanıyorum odanın içinde.
Kaça kurduğum ya da
kurguladığım mı gecenin laneti sonra da üzerime aldığım bej hırkam.
Hep bir hırkam olsun
istemişimdir sonunda edindim de.
Aslında giyeceğim
kollarım yoktu ve eteğimi indireceğim dizlerim de.
Gözlerim de olmadı
aslında ve hep gözlük takanlara özendim ne de olsa saklıyorlardı gözlerini.
Sahiplendiğim bir aklım
da olmadı pazar ertesi ne de olsa pazara gitmişliğim de yok.
Olsa olsa açık büfede
temaşa eden bir peynir dilimiyim belki de karamel tadında bir bisküvi parçası.
Ağzım da yok benim: o
bisküviyi kemirecek dişlerim ve diş protezim de ne de olsa diş doktoruna
gitmekten asla haz etmem tıpkı benden haz etmeyen o diş doktoru gibi.
Büyüttüğümü sanmayın
hani. Ve büyüdüğümü de ne de olsa eşkâli ve sınıfı olmayan biri asla büyümez.
Küçülmez de.
Ne ekmeğim ne de bir
kilo şeker.
Azalamam çünkü yoğum.
Çoğalamam çünkü canlı
değilim.
Ne kas sistemim var ne
de iskeletten ibaret bir mekanizmam.
Bir lahit olabilirim
mesela yine olmayanları içselleştirdiğim.
Bir cümle olmaya adayım
an itibariyle ama başı olmayan bir hikâyenin son cümlesi olmaya adayım ne de
olsa işim gücüm sonlarla.
Virgülle işim olmaz ve
ünlemle de.
Soru işaretleri asla
muhatabım değil ve sivri dilli insanları hiç sevmedim.
Ölüme bağışıklığım var,
öldürmeye de lakin kimse beni yakalayamaz ne de olsa ansızın yok olurum aslında
var olduğum da bir kehanet.
Bir cümle doğurabilir
miyim?
Ya da bir hezeyan
üretebilir miyim?
İnsan olsaydım katliam
bile yapardım: önce evlenirdim sonra bir çocuğum olurdu evlendiğim kadından
yoksa adamdan mı demeliyim?
Elbette kadından ne de
olsa bir sonraki aşamada o kadın ve doğurduğu çocuk ölüme aday hem de öz babası
tarafından öldürülecek.
Ve işte bir ailenin
dramatik sonu.
Hayır, hayır,
öykündüğüm filan yok ne de olsa hiçin hiçiyim üstelik nerede görülmüş bir
kadının durduk yerde kocasını ve çocuğunu öldürdüğü? Ne de olsa kadınlar üreme
amaçlı yerleşik sistemler dünya denen düzenekte ve elbette çoğalmayı arzu eden
erkek istilasının da bir şahsiyeti yine zulme ve şiddete uğramayı hak
ederlermiş gibi.
İşte konu benden çıktı
aslında benim benden çıkan lakin ne fıtratım ne de gizemim var ne de olsa bir
teşkilat mensubuyum.
Kadınlar gününe günler
kala bakalım geçen yılın kadın ölümleri/cinayetleri raporundaki o rakamı
geçecek miyiz yoksa vahşetten sınıfta mı kalacağız?
Sınıfta kalmak dedim
de: ben hep korkardım sınıfta kalmaktan hele ki okula ilk başlayan bir çocuğun
çığlıklarına tanık oldum da.
Demez mi çocuk?
‘’Asla okula gitmem
ben.’’
Ve bunu soran
öğretmenine o iri gözleriyle nasıl da korkuyla bakıyor.
‘’Ya sınıfta kalırsam,
öğretmenim?’’
‘’Ne var ki bunda?
Çalışırsın bir sonraki sene yeniden okursun kaldığın sınıfı.’’
‘’Olmaz, olmaz işte.
Herkes dışarıda hayatın tadını çıkarırken ben o kadar uzun süre sınıfa
hapsolmam.’’
Ne çok gülmüştüm
aslında ağlamam gereken yerde güldümdü ama kimse anlamadı zaten duymadı,
görmedi de.
Ne de olsa görünmezdim
ama hissediyordum işte.
Bir cümle buyurdu beni
ve o cümleyi yazan öğrenci:
‘’Gelsene kollarına cümlenin.’’
Oysaki ben ne bağlaçtım
ne de virgül. Gittim ama.
Sonra usulca kapadı
gözlerini cümle ne de olsa bana teslimdi artık kalem ve kelimeler.
Ve işte orada görünür
oldum ama yoktum da beri yandan.
Tanrı buyurdu.
Kaybol gözümden, dedi.
Kayboldum.
Küçüldüm ve büyümeden
yok oldum zaten asla da var olmamıştım.
Bir noktadan ibaret kim
ise işte o ben’im ne de olsa nokta geldim nokta gittim bu dünyadan hatta
mahşerde bile sizi bekliyor olacağım ne de olsa Tanrı ile söz birliği ettik.
Ol, dedi.
Yok olun, diye de
emretti mi ben hemen yanındayım.
Varlığı yokluğu da iyi
bilirim hani ne de olsa kendi sonumu kendi ellerimle hazırladım.