Makale / Güncel Makaleler

Eklenme Tarihi : 17.04.2018
Okunma Sayısı : 1633
Yorum Sayısı : 2
Günün Yazısı

Bu Yazı 18.04.2018 tarihinde
GÜNÜN YAZISI
olarak seçilmiştir.


Kuş  seslerinin  ovalarda  yayıldığı  ve dahi  insanın  buna  hayran  olup  bayıldığı  bir  bahar  gününde  filmin  esas  kızı  olan  köylü güzeli  Dürrin,  dilinde  bir  köy  şarkısı  olan  ''I  found  my  love  in  Portofino''  yu  söyleyerekten  ormanda  organik  muşmula  ve  ahlat  toplamaya  çıkmıştı.  Ancak  bu  yaptığı  aslında  oldukça  tehlikeli  bir  şeydi. Çünkü  bütün  yurtta  olduğu  gibi  o  diyarda  da  bir  genç  kız  yalnız  başına  ormana  girdiğinde  mutlaka  kötü  adamlar  onu  bir  tenhada  kıstırır  ve  tecavüz  ederlerdi.  Nitekim  zavallı  Dürrin,  ormanın  derinliklerine  daldığı  anda  birden  bire  karşında  yedi  adet  tecavüzcüyü  görünce  ''  Aha  da  yaprağı  yedik''  diye  ünledi.

Dürrin'in  sözleri  kehanet  değildi  elbette.  Karşısındaki  yedi  adet erkek çok  geçmeden  etrafında  halka  olmuşlar  ve  ''  Kutu  kutu  pense,  elmamı  yense,  arkadaşım  Dürrin  arkasını  dönse''  Diyerek  azmış  olan  nefislerinin  az  sonra  neler  yapacağını  gayet  net  bir  şekilde  ifade  ediyorlardı.

Yedi  adet  genç  erkek   Dürrin'i  önce  aralarına  alıp  birbirlerine  savurmaya  başladılar.  Kız  iyice  sersemleyip  yere  düştüğü  an bu  yedi  erkeğin  elebaşı  olan  Ağa  çocuğu  Berkecan, Dürrin'in  elbiselerini  soydu  ve  yaralı  bir  kuzu  gibi ''  mee  meee  ''  diye  inleyen  Dürrin'in  üzerine  çıkıp  ''  Evet,  meme ''  diyerekten  salyalı  ağzını  kızın  memelerine  sürtmeye  başladı.  

Diğer  altı  mütecaviz  (  yani  tecavüzcü )  zevkle  bu  sahneyi  seyrediyorlar  ve  bir  an  önce  sıranın  kendilerine  gelmesini  bekliyorlardı.  Ancak  Berkecan  onca  uğraşmasına  rağmen  Dürrin'in  direnişi  yüzünden  henüz  duhul  eylememişti.  Lakin  Dürrin'in  de  artık  gücü kalmamıştı.  Yani  en  fazla  bir  kaç  saniye  sonra  Dürrin  bekarete  elveda  diyecekti.

Buraya  kadar bir  ağacın  arkasında   ''  Du  bakali  ne  olcek?''  Diye  bekleyen  filmin  esas  oğlanı  ve aynı  zamanda  Dürrin'in  sevgilisi  olan  çoban  Eröl  nihayet  bu  yedi  kişinin  niyetlerinin  hiç  de  halis  olmadığını  anladı  ve  narayı  patlattı: ''  Savulun  bre  alçaklar !''

Berkecan  hiç  istifini  bozmadı.  O  Dürrin'in  üzerinde menfur  emellerine  ulaşmaya  çalışırken  altı  arkadaşı  ellerinde  sopa  ve  bıçak  olduğu  halde  Eröl'ün  üzerine  atıldılar.  Ancak  Eröl,  judo,  karate, kung  fu, teakvondo,  aikido,  bushido  ve  sair  tüm  uzakdoğu  dövüş  sanatlarıyla  karşısındaki  bu  altı  gence  ''Allah  yarattı''  demeden  girişti.  Her  kime  yumruğu  ya  da  tekmeyi  yapıştırdıysa  darbeyi  yiyen  Dürrin'in  üzerine  düşüyor  ve  düşer  düşmez  o  şaşkınlıkla  kıza  tecavüz  etmeye  çalışıyordu. Eröl  vurdukça  darbe  yiyenler  Dürrin'e  daha  daha  iştahla  saldırıyordu.  Berkecan  ise  hâla   kızın  tam  üstündeydi  ama  onca  çabasına  rağmen olmuyordu  bir  türlü

Eröl  baktı  öyle  yumrukla  tekmeyle olmayacak;  yerden  sağlam  bir  odun  bularak  bu  altı  yardakçıyı  bayıltıncaya  kadar  sopaladı.  Ancak  Berkecan  hâla  Dürrin'in  üzerinden  kalkmıyor,  hâla  tam  anlamıyla  neticeye  ulaştıramadığı  tecavüzü  tamamlamaya  çalışıyordu.

Eröl, Berkecan'ın  omuzlarından  yakalayıp  onu  ayağa  kaldırdı  ve  Berkecan  ayağa  kalkar  kalkmaz  hayalarına  feci  bir  tekme  yapıştırdı.  Bu  öylesine  bir  tekmeydi  ki  Dürrin  bile  ''  Yazık  yaaa.  Bak  zavallı  adam  kan  işedi''  Diye  üzülmekten  kendini  alamadı.  Ama  Berkecan  artık  iptal olmuş  olan  erkeklik  organına  rağmen  hâla  Dürrin'e  tecavüz  etmenin  peşindeydi.  Eröl'e  karşılık  vereceğine  Dürrin'i  yeniden  yere  yatırmaya  çalışıyordu.

Eröl,  aynen  diğerlerine  yaptığı  gibi  Berkecan'a  da  sopayla  girişti.  Berkecan  kan revan  içinde  kalmasına  rağmen  yine  de  Dürrin'e  tecavüz  etmekten  vazgeçmiş  değildi.  Sırtına, kafasına  inen  her  darbeden  sonra  hep  yönünü  Dürrin'e  çeviriyor  ve  onu  yere  yıkmaya  çalışıyordu.

Eröl'ün  artık  tepesinin  tası  iyice  attı  ve  belinden  on dörtlüyü  çıkarıp  tüm  şarjörü  Berkecan'ın üzerine  boşalttı.  

Ancak  üçüncü  şarjörü  boşalttıktan  sonra  Berkecan  artık  Dürrin'e  tecavüz  edemeyeceğini  anladı  ve  diğer  arkadaşlarına  ''  Kaçalım.  Bugün  işler  kesat.  ''  Dedikten  sonra  hep  birlikte  ormanı  terk  ettiler.

Ne  kadar  alakalıdır  bilemem  ama  ne zaman  bir  yerlerde  '' İslamda( Veya  Kur'anda )   örtünme  vardır ''  veya  ''İslamda( Veya  Kur'anda)   örtünme  yoktur ''  Başlıklı  bir  yazı  görsem  aklıma  hep  bu  eski  Yeşilçam  filmlerinde  çok  sık  gördüğümüz  sahne  gelir. Özellikle  de  esas  oğlan Eröl  ''Savulun  bre  alçaklar ''  diye  bağırırken  Berkecan'ın  hâla  Dürrin'in  üzerinden  inmemesi...Arkadaşları  dayak  yerken  ve  hatta  dayak  sırası  kendisine  gelmişken  Berkecan  hâla Dürrin'e  tecavüzün  derdindedir.  

Şimdi  de  bizim  durum  aynen  böyle.  Etrafımız tam  anlamıyla  ateş  topuna  dönmüş  ama  bizim  derdimiz  ''İslamda  baş  örtüsü  var  mıdır  yok mudur?''  Sanki  birileri  ''Yoktur''  deyince  herkes  başını  açacak  ya  da  birileri  ''  vardır''  dediği  için  herkes  kafasını  örtecek.  ''Eşeğin  gaydesi''  derler  bizim  memlekette.  Aynen  o  hesap.  

Neyse,  bir  Bektaşi  fıkrası  ile  noktalayalım:  

Gelecek konuklarını nasıl ağırlayacağını kara kara düşünen Bektaşi’nin gözü, Yahudi olan komşusunun keçilerine takılmış. Keçilerden birini çaktırmadan alıp kesmiş. Durumu fark eden Yahudi; "Kadıya gitsem… Kadı da Bektaşi’de Müslüman, ben Yahudi’yim. Davayı kazanamam. Hadi kazandım, Bektaşi’nin nesi var ki, hakkımı alabileyim!... Biz artık Allah’ın huzurunda hesaplaşırız...” düşüncesi ile şikayetçi olmamış. (  Pek  Yahudice  bir  davranış  değil  ama  fıkra  böyle.) 

Gel zaman git zaman her ikisi de ölmüş. Yahudi, ahrette Bektaşi’den davacı olmuş.

Mahkeme kurulmuş ve Bektaşi’ye sormuşlar:

-Sen Yahudi komşundan habersiz keçisini kesmişsin!

-Kesmedim, demiş Bektaşi.

-Ben gözlerimle gördüm demiş, Yahudi.

Bektaşi “Bir mahkemede bir adam hem şahit, hem davacı olamaz.” Diye itiraz etmiş.

-Haklısın ama, günahların arasında keçiyi kestiğin de yazılı, demişler.

Bektaşi bu kez, “Mahkeme hakimi aynı zamanda şahitlik yapamaz.” Diye itiraz etmiş.

-Gene haklısın; o zaman getirin keçiyi ona soralım... demişler.

Bektaşi son bir çaba ile çözüm yolu önermiş:

-Ne!... Keçi burada mı?... Verin keçiyi o zaman  Yahudi'ye... Bitsin bu dava!

Şimdi  merak  ettiğim  husus  şu:  Bizim  bu  başörtüsü  davası  nasıl  biter  acaba ?   

( Savulun Bre Alçaklar ! başlıklı yazı Sami Biber tarafından 17.04.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu