Örtük sesin bam telinde saklı
Hayatın ifşasına dair
Bir önsezi adeta
Aksayan mutluluğun o deli dolu nazı.
Şimdimi örttüm dünümde kalan ne ise
Yarın dürtülerimi sonlandırdım
Aslıma vahamet yüklü
Bir deyişi sonlandırıp
Kaynakçamda saklı o tatlı rehavetin dokusunda
Sakladığım yüreğinin titrek sesi.
Üstelik fitne fücur ahkâmlar yerip de
Almışken ben boyumun ölçüsünü
Kesik baş misali düştüm yollara
Peyda olan güneşi bile yok saydım
İçimdeki tufanın kayıp frekansı
Aslında örttüğüm sözcükler
Ölümüne üstüne titrediğim bunca matem.
Sanırsın ki;
Neşe özürlü bir fani
Belki söylenmeyecek o son sözü
En başta haykıran.
Garbın fısıltısında
Bir araz yüklenip
Bir nidadan da hallice
Yeknesak bir tezahür
Çatık kaşlarımın kelamına yenik düşen
Fevri ve heybetli öfkesi.
Düş pazarında mama yüklü katmanlar
Aykırı varlığın bir ganimet
minvalinde
Söylemi yasak sakıncalı paye:
Vebali kimin boynundaysa
Sözcüklerin telaffuzu değil de
Yüreğin haritası
Kördüğüm nezdinde
Boydan boya serildiğim karanlık
mahzende
Son bulacağını tahayyül ettiğim
Bir deli rüzgâr
İçin için üşütüp…
Makberimde bekliyorum yine körelmeye
yüz tutmuş yetilerimden medet umduğum bir gecenin şölenine davet ettiğim
kelamın yanık teninde, şiirler budadığım…
Aklım ermiyor çoğu zaman hani neredeyse
yarım asırdır kör topal adımlıyorum en cengâver ruhun da izlek bildiği bir
satır arasına sığındığım…
Yüreğin külliyesinde ciltlerce acı:
an’ımı kundaklayan bir anı belki bir anı’mı yok saydığım anlık bir hicran.
Derli toplu olmayı dileyip de bir
ömür…
Ah’larımla baş başayım belki şiirleri
yol bilip şiirlerde yoldaş olanlara delalet.
Sümüklü bir kız çocuğu olmayı asla
beceremedim fi tarihinde belki de bu yüzdendir yaşlarla bu denli içli dışlı
oluşum ve aradığım mendilimi bana uzatsın diye beklerken bile yok sayıldığım.
Revnak bir acıyı kutsuyor Tanrı.
Ben öbekli şiirler yazmak istemiyorum
artık ve ben merkezcil yazılar da yine de içimin hutbesinde tepinen söylemler
var az sonra kaleme dökeceğim ve bilmeden ne yazacağımı, ihtimaller doluşuyor
aklımın raflarına.
Günden öte gecedeyim.
Geceden öte karanlığın dibindeyim.
İçimin hüviyetinde bu sefer mazinin
sesleri tepişiyor ve rüyalarıma konuk ettiğim rahmetli babam azıcık sitem
ediyor: sanırım daldım günlük hicaplarıma ve dualarımı ihmal ettim ölmüşlerimin
ruhlarına.
Bir beyit kısalığında olsun istiyorum
gün.
Ah, günbegün yaş ve yas aldığım,
demenin de bir gereği yok hele ki zamanı yaklaşık on yıl evvelden takip
ediyorsa insan.
Çorak toprakları var günün: hani o
batılında yoksunluğun, ben bir çivi çakmaktan dahi aciz. Belki de haklıdır
kardeşim gerçi hiciv de değil sunumundaki neşeyle beni güldürme istemi: yine de
yineliyor ben ise tüm saflığımla cevapları meşk eyliyorum.
Sordukları ne güncel ne düne dair:
sadece günün hakkını veremememin özrüyle kendimi süt liman bir masumiyete
hediye ettiğim.
Zaman yasını illa ki tutuyor bu
yüzden zamanla iyi değil aram.
Günden güne evrilen methiyeler ve
içine düştüğüm bir mesneviden çalıp da bahçelere ektiğim tohumlar akabinde
sulamayı unuttuğum toprak.
Bir cihat.
Bir rahmet.
Hakkını vermeyi istediğim ne çok şey;
ne çok insan.
Bir idea.
Bir ideal.
Bir yalan.
Bir gerçek ötesi rota.
Dış mihrakların gazabı.
Aslıma ihanet.
Dünüme rahmet okumaktan gına geldiği.
Derken bir rahleye dokunuyor
ruhumdaki çapa ve demir atıyorum düşünce silsilesinde savrulduğum kadar duygu
batağında devindiğim.
Mil çektiklerim kadar mimlendiğim.
Ah’ımı alanlar bile umursamazken mekânımı
ve cennetimi cehenneme çevirmeyi bilmek bir meziyetmişçesine duygu ve varlığımı
çalmaya teşebbüs ettikleri her zaman dilimi derken bin bir zorlukla inşa etmek
bir cihan padişahı bellediğim yüreğimin sultanı kalemimi tokuşturduğum iç
sesimde, bir beste kadar kulağıma dokunan; bir rahmet kadar içime dolan belki
de ana rahminde bir cenin pozisyonunda sonsuza kadar asılı kalma istemi.
Yoldan çıkmak bile bir meziyet/miş.
Hangi hükümran bunu talep ettiyse ve
ben her nasılsa rotamdan sapmak şöyle dursun düz yolda bile düşecek kadar
dalgın ve bulutlu iken su içse bile cin çarpmışa dönen.
Fıtratın sunumunda.
Kaynakçam her nasılsa ifrata kaçan
duygu iklimlerimin: gerçi baharın tefrişi yazdan sonra; kışın soğuğu Ağustos
ortası olmayı muteber bellemişken.
Bir kuramda uzanıyorum sırt üstü.
Bir beyit kıvranıyor kollarımda.
Ben aşkı ve şahadeti yere göğe
koyamıyorum.
Göğün sunumunda ne çok damla.
Damlalarını zuhur ettiği o çatlak
duvarlar.
İhtimam göstersem bile severken
incitmeyi başardıklarımı derlediğim hikâyelerde kaçkın zemin söylemleri yine
derlemek ve silmek adına yazdıklarımı en çok da yüreğinden beni silenlerle
karşı karşıya gelmek bile cehennem azabı iken…
İrkildiğim.
İncindiğim.
İnceldiğim yerden kopmayı maharet
bildiğim belki de bir sıfata değil de bir şiire bile konuşlanmayı meziyet
bilen.
Zamanla olan derdim tasam ve zamansız
mealinde evrenin ben bir gül destesi kadar sihrine vakıf olduğum bilinmezin en
mutlu ve kutlu suresi iken…