İSTİKLAL SAVAŞINDAN SONRA O KAHRAMANLARA NE OLDU?
Bu yazıyı aslında iki bölüm olarak yayınlayacaktım ama gönlüm elvermedi. O bakımdan oldukça uzun bir yazı olacak ama bölmek istemedim. Kısacık yazıların bile okunmadığı günümüzde bu yazı okunur mu ondan da emin değilim ama yine de yazmam gerekiyordu bu konuyu.
Bugün 30 Ağustos...Tam 96 Yıl önce bugün kazanılan Büyük bir zaferle Türk'e kefen biçmeye çalışanlar bir kez daha hüsrana uğrarken yepyeni bir Türk Devleti( Türkiye Cumhuriyeti ) doğuyordu.
Bugün işte böylesine bir zaferi kutlarken o zaferi bizlere armağan edenlerle ilgili paylaşımlar yapılıyor sosyal medyada. İşte o yazılardan birini paylaşacağım sizlerle. Sonra da başka şeyler konuşacağız. ( Yazının I. Bölümünde bir arkadaşımın face book sayfasından aldığım bir yazıyı paylaşacağım sizlerle. Daha sonra başka şeyler de konuşacağız
O yazıda şöyle deniyordu:
--------------------------------------------------------------------------
I. BÖLÜM
Bu akşam bir kadeh rakı doldurun kendinize. Ama öyle tek-duble falan değil! Hani şu eski müdavimlerin “domuz sıkısı” dedikleri türden. Sadece rakıyı beyazlatacak kadar su… Yanına beyaz leblebi; fazla değil 3-5 tane…
27 Ağustos 1922 sabahı Mustafa Kemal Paşa'ya telefonda kuşattıkları tepeyi yarım saat sonra alacaklarını bildirmesine rağmen bunu başaramayınca intihar ederek hayatına son veren Miralay Reşat (Çiğiltepe)’a;
Özellikle cephenin biraz gerisinde yüksekçe bir yere oturup tabancalarını dizlerine koyarak "Geri çekileni vururum" mesajı vermesi ve birkaç sefer geriye kaçan askerler üzerinde bunu bizzat uygulamasıyla “Deli Halit” lakabını alan Mirliva Halit (Karsıalan)’e;
Kütahya'nın Emet ilçesinden kendisi, Emet halkı ve süvarileri tarafından kaçırılan Yunan ordusunu kovalayarak İzmir’e giren ilk süvari birlikleri komutanı Ferik Fahrettin (Altay)’e;
Demiryollarının kesiştiği yer olan Eskişehir'e bir üs kuran ve savaş boyunca derme çatma trenlerle cepheye asker, cephane, malzeme nakleden; ray döşeten; gerektiğinde ray ve vagonlardan çelik söktürüp kılıç yaptıran miralay Behiç Bey’e;
İstanbul'dan bizzat kendisine gönderilen ve Mustafa Kemal Paşa'yı tutuklamasını emreden telgrafa rağmen “Ben ve kolordum emrinizdedir Paşam!” sözünü söyleyerek Mustafa Kemal Paşa'nın emrine giren Birinci Ferik Musa Kâzım (Karabekir)’a;
İzmit ile Adapazarı'nı geri alıp, Sakarya Meydan Muharebesi'ne katılarak üstün başarılar kazanan Birinci Ferik Kazım Fikri (Özalp)’ye;
Birlikleri ile İzmit ve Adapazarı üzerinden Bilecik ve Eskişehir istikametine ilerleyen İngiliz kuvvetlerine Geyve yakınlarında ateş açarak onları durdurup geri püskürten ve Türk Kurtuluş Savaşı'nı fiilen başlatan ilk komutan olan Mirliva Ali Fuat (Cebesoy)’a;
Bahriye Nazırlığı’ndan ayrılan ve Anadolu'daki Milli Mücadele hareketine katılan albay Hüseyin Rauf (Orbay)’a;
İstanbul'dan Anadolu'ya silah ve mühimmat kaçıran, İtalyan işgalindeki Antalya depolarında bulunan silah ve mühimmatın Kuva-yı Milliye'ye kazandıran Mirliva İbrahim Refet (Bele)’e;
İstanbul Hükümeti tarafından ulusal hareketin önderlerinden biri olarak rütbesi kaldırılan, nişanları geri alınan ve idamına karar verilen Müşir Mustafa Fevzi (Çakmak)’ye;
Harbiye'de Askeri Taktik ve Strateji Öğretmenliği yapması nedeniyle başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere Kurtuluş Savaşındaki üstü düzey komutanların büyük çoğunluğu tarafından "Hocam" diye hitap edilen, Büyük Taarruz'dan önce taarruz stratejisinin belirlenmesi için yapılan toplantılarda, tedbirli ve titiz karakteri nedeniyle, taarruz planını çok riskli ve tehlikeli bulduğu için şiddetle itiraz eden, ancak yine de verilen emirleri, biri hariç, harfiyen yerine getiren Orgeneral Yakup Şevki (Subaşı)’ye;
Yaptığı konuşmaları ile zihinlerde yer etmiş usta bir hatip olan, Kurtuluş Savaşı'nda cephede Mustafa Kemal'in yanında görev yapan, sivil olmasına rağmen rütbe alarak bir savaş kahramanı sayılan Onbaşı Halide (Edip Adıvar)’ye;
Kağnıyla cepheye silah taşıyan Fatma Nine’ye;
İnebolu'da bulunan cephaneleri Ankara'ya götürülmesinde çocuğu ve kağnısıyla yer alırken, kış şartları nedeniyle cephane ıslanmasın diye battaniyesini cephaneye saran, bebeğine de sarılıp onun donmaması için uğraş verirken donarak ölen Şerife Bacı’ya;
Onbaşı olduğunda neredeyse sadece kadınlardan oluşan birliği ile düşmanın cephe gerisine bir saldırı düzenleyen ve aralarında bir Yunan subayı dahil toplam 25 esir askerle geri dönen Erzurumlu Kara Fatma (Seher Erden)’ya;
Kocayayla baskınında geri çekilen silah arkadaşlarına cesaret vermek için hızla öne atılınca başından vurularak şehit olan Gördesli Makbule’ye;
Çanakkale’de ölen kocasından kalan tek hatıra elmas küpelerini bozdurup kendine bir tüfek alıp dağa çıkan ve Yörük Ali Efe’ye katılan Emir Ayşe’ye;
Düzenli ordu kurulana kadar yirmi aylık bir sürede düşman kuvvetlerinin Aydın kanadından Anadolu içlerine ilerlemesi engelleyen Yörük Ali Efe’ye;
Bekir Ağa Bölüğü`ne baskın düzenleyerek tutuklu bulunan vatansever ve aydınları kurtarıp Anadolu`ya geçmelerini sağlayan Yahya Kaptan’a;
Bir Fransız gemisini kaçırmayı başarınca ona layık görülen istiklal madalyasını geri çevirerek "Ben madalya için değil milletim içim savaştım" diyen İpsiz Recep’e;
Kumardan hileyle kazandığı 45 bin frank ile kendi deyimiyle İzmir'deki vatan görevine başlayan İngiliz Kemal lakabıyla anılan Türk ajan Ahmet Esat (Tomruk)’a;
Ulusal Kurtuluş Savaşının gizli örgütü Karakol’un yöneticisi Naciye Faham’a;
İşkence görmesine rağmen Karakol’un adresini vermeyen Topkapılı ebe Şahende’ye;
Felah Grubu’na saraydan bilgi taşıyan V. Murat’ın kızı Fehime Sultan’a;
İşgal protestolarında on binlere konuşan Şükufe Nihal’e;
Sebahat’e ;
Zeliha’ya;
Darülfünunlu Saime’ye;
12 yaşında İnönü muharebelerinde savaşan Nezahat’e;
“Muhabere bana düğündür Paşam” diyen Mustafa Kemal’in askeri Sivaslı Fatma Seher’e;
Çerkez kadınları örgütleyen Hayriye Melek’e;
Alaşehir’deki zulmü dünyaya çektikleri telgraf ile duyuran Makbule’ye;
Nebile’ye;
Yunan işgaline elinde silahla karşı koyan Turgutlulu Çavuş Ayşe’ye;
Ödemişli Fatma’ya;
Köpekli Nuri Çetesi’ne katılan Aydınlı -namı diğer Binbaşı- Ayşe’ye;
Yörük Ali Efe’nin 1. bölüğünün 4. mangasında nişancı olarak savaşan Emire Aliye’ye;
Elinde balta ile Menderes Köprüsü’nde düşman bekleyen Arşın Teyze’ye;
Sarayköy’e gelen İngilizci Nasihat Kurulu’nun üzerine silahla yürüyen Adöv Ayşe’ye;
Başındaki yırtık örtüsünü erkeklerin yüzüne atıp, “alın bunları örtünün, verin silahları ben savaşırım” diyen Kezban’a;
Mavzeri hiç susmayan şehit eşi Senem Ayşe’ye;
Düğünde takılan altınları Ankara’ya bağışlayan Kastamonulu 17 yaşındaki Hatice’ye;
Üç kızını Mustafa Kemal’e emanet edip Sakarya Cephesine koşan ve yaralanan Ayşe Çavuş’a;
Düşmanla işbirliği yapan oğlunu vurup dağa çıkan Domaniçli Habibe’ye;
Erkek kılığında savaşan ve sonra kadın olduğu anlaşılan Halime Çavuş’a…..
Soyadını İnönü meydanında çarpışa çarpışa alan Mustafa İsmet’e;
“Geldikleri gibi giderler” deyip, geldiklerinden biraz daha hızlı gitmelerini sağlayan Mustafa Kemal’e…
Zafere, şerefe için;
AFİYET OLSUN.!!!
BU BÖLÜM TAMAMEN ALINTIDIR. KİM TARAFINDAN YAZILMIŞ BU YAZI BİLMİYORUM. BEN BİR ARKADAŞIMIN SAYFASINDAN KOPYALADIM AMA O ARKADAŞA AİT BİR YAZI OLMADIĞINI BİLİYORUM. YAZININ SAHİBİNİN ADINI BİLEN VARSA LÜTFEN BANA DA BİLDİRSİN.
-----------------------------------------------------------
II. BÖLÜM
Evet, yazının I. Bölümü böyle... Buradaki isteğe uygun olarak o kahramanların şerefine bir kadeh rakı içmek ya da arkalarından bir fatiha okumak tabii ki değişik tercih sebepleridir. İşin o kısmına karışmıyorum. Benim için önemli olan o kahramanların vatan düşman işgalinden kurtulduktan sonraki durumlarıdır.
Yukarıdaki listede adları yazılı kahramanların hepsi ile ilgili bilgi toplayamamakla beraber bazılarının durumlarını hatta acı sonlarını yazıyorum sizlere.
Deli Halit Paşa: ( Halit Karsıalan [ Karsıalan soyisim değil lakaptır. ] ) 9 Şubat 1925 de TBMM de tabanca ile vuruldu. Hastaneye kaldırılması gerektiği halde tedavisi(!) Mecliste bir odada yapıldı. 14 Şubat 1925 de mecliste vefat etti. Ölüm raporunda aldığı yara ve daha önce kaptığı zatüree nedeniyle öldüğü yazıldı. Katili -tüm parmaklar İstiklal mahkemesinin ünlü yargıçı Kel Ali'yi ( Ali Çetinkaya ) göstermekle birlikte- asla bulunamadı.
Mesela bu listede yer almasalar da bu ülkenin istiklali için Mustafa Kemal Atatürk'le birlikte Samsun'a çıkanlar arasında bulunan ve Kurtuluş savaşının her evresinde kahramanca cephede savaşlara katılan Yarbay Mehmet Arif Bey ( Ayıcı Arif ) 1926 da Atatürk'e suikast davasında suçlu bulundu ve idam edildi.
Yine bu listede olmayan Erzurumlu Dadaş Rüştü Paşa da ( Erzurum'u Ermenilerden temizleyen ordunun komutanlarından birisiydi. ) 1926 yılında Ayıcı Arif ile birlikte aynı suçtan idam edilmişti.
Kazım Karabekir...Atatürk'e suikast davasından 1926 da yargılandı. İdamı orduda isyan çıkarabileceği endişesiyle beraat ettirildi. Yargılanma sürecinde tahtakurularıyla dolu bir odada kuru tahtalar üzerinde yattı. Delil yetersizliğinden serbest bırakılsa da evi devamlı gözetim altındaydı.
Ali Fuat Cebesoy... Atatürk'e suikast davasından 1926 da yargılandı. İdamı orduda isyan çıkarabileceği endişesiyle beraat ettirildi.
Rafet Bele...Atatürk'e suikast davasından 1926 da yargılandı. İdamı orduda isyan çıkarabileceği endişesiyle beraat ettirildi.
Cafer Tayyar ( Eğilmez )...Listede adı olmamakla beraber o da Kurtuluş Savaşının çok büyük kumandanlarından biriydi. Atatürk'e suikast davasından 1926 da yargılandı. İdamı orduda isyan çıkarabileceği endişesiyle beraat ettirildi.
Rauf Orbay...İzmir Suikastı davasından suçlu bulunarak on yıl kalebentlik cezası verildi ve tüm mallarına el konuldu, medeni haklardan mahrum edildi. Ancak kendisi o sırada yurt dışındaydı. 1933 yılında çıkarılan af ile affedildiği kendisine bildirilince : "Benim asla ve hiçbir suretle en ufak bir cürümle dahi suçlu olmadığım için, ilan edilen aftan katiller ve şakiler gibi faydalanmayı düşünmem mümkün değildir" Diye cevap verdi.
Halide Edip Adıvar...Kendisi değil ama kocası Adnan Adıvar da Atatürk'e suikast davasından yargılananlar arasındaydı.
Erzurumlu Kara Fatma 1955 Yılında İstanbul'da bir çöp evde yalnız başına yoksulluk içerisinde hayatını kaybetti. Öldüğü günler sonra farkedilmişti.
Yahya Kaptan: 1922 yılında öldürüldü. Katili kimdi asla bilinemedi ama İttihatçılar tarafından öldürüldüğü iddia edildi. Büyük ihtimalle öldürdüğü Mustafa Suphi'nin intikamını almak isteyen komünistler tarafından öldürüldü.
Esat Tomruk ( İngiliz Kemal ) Kurtuluş Savaşı yıllarında Milli mücadele lehine oldukça büyük hizmetleri olan Esat Tomruk, 1948 Yılında yine ajandır ama bu sefer Türk Hükumeti onu İsrail lehine Araplara karşı mücadele etmekle görevlendirmişti. Öyle ki İngiliz Kemal ( Esat Tomruk ) İsrail istihbarat elemanlarıyla beraber Kahire ve İskenderiye’de istihbarat toplar ve Filistin’de Araplara karşı sabotaj eylemlerine katılır. 14 Şubat 1966 da beyin kanamasından 74 yaşında öldü.
Kuvay-i Milliyecilere çok önemli istihbarat bilgileri ulaştıran padişah V. Murat'ın Kızı Fehime Sultan : 3 Mart 1924 de halifelik kaldırılıp Osmanlı hanedanı yurt dışına sürülünce o da yurt dışına sürüldü. Gittiği Fransa'nın Nice şehrinde 15 Eylül 1929’da verem hastalığından vefat etti. Öldüğünde 54 yaşındaydı. Milli Mücadeleye katkıları hiç bir zaman Tarih ders kitaplarında yer almadı.
Şukufe Nihal: 24 Eylül 1973 de Bakırköy'de bir huzur evinde hayata gözlerini yumdu.
Bu listede adı olmayan çok önemli bir kahraman daha vardı: Topal Osman.
Balkan Savaşlarında ayağından vurulduğu için bir bacağı topal kalmıştı. I. Dünya Savaşında Kafkas cephesinde savaştı. Kurtuluş Savaşında bir taraftan Ermenilere kök söktürdü, öte taraftan Koçgiri ayaklanmasını bastırdı. Sakarya ve Büyük Taarruzda ön saflardaydı. TBMM ve Mustafa Kemal'in korumalığını yaptı uzun süre... Atatürk'ün en önemli muhaliflerinden Ali Şükrü Bey'i öldürdüğü iddia edildi. Hakkında yakalama emri çıkınca TBMM yi bastı. 1 Nisan 1923 De TBMM nin yeni Muhafız alayı komutanı İsmail Hakkı Tekçe'nin idaresindeki kuvvetlerle çarpıştı ve yaralandı. 2 Nisan 1923 de kafası kurşunla tamamen darmadağın edildi. Boynundan asmak bu haliyle mümkün olmadığı için meclis kapısı önünde ayaklarından asıldı.
Evet, şimdi domuz sıkısı bir rakı doldurup o kahramanların şerefine mideye mi gönderelim, yoksa ruhlarına birer fatiha mı okuyalım orası tamamen tercihimize kalmış...
Allah her birisine gani gani rahmet eylesin. Ruhları şâd, makamları cennet olsun.
30 Ağustos Zafer bayramımızın 96. Yıldönümü tüm Milletimize Kutlu olsun.