ADI: MUSTAFA---GÖREVİ: MUSTAFA  KEMAL'İ  ÖLDÜRMEK  -----2. BÖLÜM -----

Bugünkü  bölüme  konuyla  alakalı  gibi  görünmeyen  ancak  yazının  tamamını  okuduğunuzda  alakalı  olduğunu  göreceğiniz  bir  başka  konuyla  başlayayım.

Ülkemizde  bazı  kesimlerin  Atatürk'ü  en  fazla eleştirdikleri  konu  halifeliğin  kaldırılmasıdır. Onlara  göre  Hristiyan  aleminde  nasıl  ki  bir  papa  varsa  ve  o  papanın  bir  işaretiyle tüm Hristiyan  alemi  Haçlı  Seferleri  yapabiliyorsa  İslam  dünyasında  da  bir  Halife  tüm  İslam  alemini  temsil  etmeli,  gerektiğinde  bir  cihat  fermanı  ile  Haçlı  alemine  karşı  tek  yumruk  olunmalıdır.

Ancak  bilinmeyen,  ya  da  bilindiği  halde  göz  ardı  edilen  hususlar  vardır:  

Bu  hususların  başında  İngiliz  siyaseti  gelir.  İngiltere,  halifelik  makamının  önemli  bir  güç  olduğunun  farkındadır.  Bu  sebeple  de  Halifeliği  Osmanlılardan  alıp  kendi  siyasetlerinin  köpeği  olacak  ellere  geçmesi  için  elinden  her  ne  geliyorsa  yapmaktadır.  Nitekim  İngiltere'nin bu  çabaları  Padişah  II.  Abdülhamit'in  de  dikkatini  çeker  ve  bu  endişesini  şu  sözlerle  dile  getirir: “Korkuyorum ki İngilizler bir gün Kureyş asıllı olduğunu iddia eden birini karşımıza çıkaracak ve halifeliği bizden isteyecektir.

II.  Abdülhamit  endişelerinde  haklıdır.  Nitekim  I. Dünya  Savaşı  yıllarında  İngiltere,  Osmanlı  Devletinin  karşısına -  Kureyş soyundan  olduğu  iddia  edilen  - Şerif  Hüseyin'i  çıkarmıştır  Halife  adayı  olarak.  Ancak  bizim  insanımız  bu  halife  adayı  Şerif  Hüseyin'i  bilir  ama  bir  başka  halife  adayını  bilmez.

Evet...İngilizler  bir  taraftan  Sünni  İslam  dünyasına  yeni  bir  halife  adayı sunarken  bir  taraftan  da  en  büyük  sömürgeleri  olan  Hindistan'dan  Şii  bir  halife  adayı  sürerler  piyasaya: Hintli Ağa Hanlardan,  III. Ağa Han Sultan Sır Muhammet Şah... ( Fakir  Hintli  müritlerinden  topladığı  paraları  fahişelerle  yiyen  bir  namussuz-şerefsiz. ) 

Kısaca  şunu  demeye  çalışıyorum:  Eğer  Halifelik  kaldırılmamış  olsaydı  bugün  Türkiye Cumhuriyeti  pek  çok  sorunun  yanında  bir  de  halifeliği  bizlerden  almak  isteyen  devletlerle bu  konu  ile  ilgili  siyasi  satrançlar  oynamak  zorunda  kalacaktı.  Kaldı  ki  Arap  ülkelerinin  tutumları, özellikle  de  Suudi  Arabistan'ın  nasıl  bir  ABD - İsrail  Köpeği  olduğu  nazar-ı  dikkate  alınırsa  Halifeliğin  mevcudiyeti  Türkiye  için fayda  yerine  dert  olurdu  kanaatindeyim.Ayrıca İslam  dünyasında  biri  Sünni,  diğeri  Şii  iki  halifenin  olması  durumunda  yaşanacak  kargaşayı  düşünmek  bile  istemiyorum. III.  Ağa  Han veya  benzeri  bir  sapığın  İslam  dinini  temsil  etmesini,  Hz.  Muhammed'in vekili  olmasını  ise  hiç  konuşmak  istemiyorum. 

Niye  girdim  bu  Halifelik  konusuna?  Şunun  için...

İngiltere'nin  sadık  köpeği  ,  III. Ağa Han Sultan Sır Muhammet Şah,  İngiltere  hesabına  Hindistan'da ''  Hindistan  Hilafet  Hareketi''  diye  bir  örgüt  kurar. Kurduğu  bu örgütle  Osmanlı  devleti  aleyhine  çalışmalar  sürdürür.  Pek  çok  suikast  ve  cinayetin  finansörü  bu namussuz  alçaktır.  Atatürk'ü  öldürecek  olan Mustafa  Sagir  de  öncelikle  bu  alçağın  köpeğidir. Türkiye'ye  Hindistan  Hilafet  Hareketi  temsilcisi  sıfatıyla  gelir.

III. Ağa Han Sultan Sır Muhammet Şah, Halifelik  konusunda  o  kadar  ısrarcı  ve  heveslidir  ki Kurtuluş  Savaşından   sonra  bile  bu  hevesinden  vazgeçmemiş,  1923  yılında   başbakan  İsmet  İnönü'ye  bir  mektup  yazarak  Halifeliğin  TBMM'nin  şahsi  manevisine  alınmasını,  daha  sonra kendisine,  kendisinden  sonra  da  ehil  ellere  geçmesini  teklif  etmiştir. 3  Mart 1924 de TBMM  '' Halife halledilmiştir. Hilâfet, Hükumet ve Cumhuriyet mâna ve mefhumunda esasen mündemiç olduğundan hilâfet makamı mülgadır. ''  Diyerek  bir  taraftan halifeliği  kaldırırken  öte  taraftan  Hilafetin  esasen Cumhuriyetin mana  ve  mefhumu  içinde  var  olduğunu  dile  getirerek   halifelik  konusu ile  ilgili  oldukça  önemli  bir  siyasi  hamle  yapmıştır.

Bu  arada  hemen  hatırlatalım  ki eğer  halifelik  kaldırılmasaydı  İngilizlerin  sayısız  planlarının  içinde bizzat  Kraliçenin  halife  ilan edilmesi  gibi  çılgın  bir  düşünce  dahi  bulunuyordu. [ Bunu  şaka  ya  da  gayrı  ciddi  bir  şey  sanmayın  lütfen.  Türk'ten  çok  İngiliz'e  benzeyen  bir  şeyh  (  Kim  olduğunu  anladınız sanırım ) ısrarla  şu  anki  veliaht  prens  Charles'ın  Müslüman  olduğunu  söylüyordu.  Neden? Yarın  bir  gün o  prens ''  Ben  İslam  dünyasının  halifesiyim ''  dediğinde  ''  Hastir  lan.  Sen  Müslüman  bile  değilsin''  itirazlarını  önlemek  için  olabilir  mi ? ]

Evet...Şimdi  Mustafa  Sagir'e  geçebiliriz  tekrar...

İngilizler  tarafından  on  yaşında  ailesinden  alınarak  özel  olarak  yetiştirilen  Mustafa  Sagir,  Edinburg  ve  Oxford'daki  Lincoln  Kolejinde  eğitimden  geçirildikten  sonra İngiltere  ve  onun  Kraliçesi  uğruna  hayatını feda  etmekten  bile  kaçınmayacağına  Kur'an  üzerine  yemin  etti.  Artık  göreve  başlayabilirdi.

1910  yılında  Mısır'a,  1911  yılında  Almanya'ya ,  1913  yılında  Hindistan'a  gönderildi.  Her  üç  ülkeye  gönderiliş  amacı  da  tabii  ki  bu  ülkelerde  İngiltere  aleyhine gelişmekte  olan  milliyetçilik  fikirlerinin  kimler  tarafından  desteklendiği,  kimlerin  organize  ettiği  ve  nasıl  bertaraf  edileceği  ile  ilgili  raporlar  hazırlamak, gerekirse  bu  fikirleri  yayanların  elebaşlarını  ortadan  kaldırmak  ve  tabii  ki  İngiltere  lehine  propaganda yapmaktı.

Ve  daha  önce  de  belirttiğim  gibi  20  Şubat  1919  da  Afgan  Emiri  Habibullah  Hana  yapılan  suikast...

1920  yılında  Mustafa  Sagir  artık  Türkiyededir.  Görevi Hindistan Hilafet Heyeti İstanbul Murahhası’dır.

15  Kasım  1920  de İstanbul  Hükumetinden   ay- yıldızlı,fotoğraflı  ve  mühürlü  bir  kimlik  belgesi  alır.  Belgede  ayrıca  ''“fevkalade şayan-ı itibar edilmesi...''  notu  vardır.  Yani  bir  yerde  '' Hamili  kart  yakînimdir.  Gereken  itibarın gösterilmesi..''  olayı.

Bu  kartı  aldıktan  sonra  Mustafa  Sagir  günümüzün  MİT i  olacak  olan  Karakol  Cemiyetine  sızar. Güya  gözü  pek  bir  Kuvay-i  Milliye yanlısıdır.  Artık İstanbul-  Şehzadebaşındaki   evine  Kuvay-i  Milliyeciler  girip  çıkmaya  başlamıştır. Hatta  öyle  ki  sözde  İngiliz  İşgal  Kuvvetleri  bu  Mustafa  Sagir'den  kuşkulanır  ve  evine  baskın  yapıp  onu  ve  evdeki  diğer  Kuvay-i  Milliyecileri  tutuklarlar.  Tüm  bunlar  tabii  ki  Kuvay-i  Milliyenin  güvenini  kazanmak  için  düzenlenmiş  tezgahlardır. Sonrasında  hem  o  hem  de  diğer  tutuklananlar  serbest  bırakılır. 

Mustafa  Sagir  Türk tarafının  daha  da  fazla  itimadını  kazanmak  için  bu  olaydan  sonra  Bulgaristan'a  gider.  Güya  Varna  yoluyla  Anadolu'ya  geçecek  ve  Kuvay-i  Milliye  katılacaktır.  Lakin  yolda  Yunanlılar  bunu  yakalar  ve  tutuklarlar.  Tabii  ki  bu  da  dümendir.  Serbest  bırakılan  Mustafa  Sagir İstanbul'a  gelişinin  üzerinden  henüz  on  üç   gün  geçmiştir  ki  28  Kasım  1919 da İnebolu'ya  gelir  ve  büyük  bir hürmet,  izzet-i  ikramla  karşılanır.  Neredeyse  Mustafa  Kemal'in  Samsun'a  ayak  basışı  gibi.

11  Aralık  1920 de  Mustafa  Sagir  artık  Ankara'dadır. İstihbarat  haberleri  Hint Hilafet Cemiyeti üyelerinden Mustafa Sagir’in Anadolu’ya, Hint Hilafet Komitesi’nin aracılığıyla ve adeta Hindistan Müslümanlarını Anadolu’da temsil etmek için gönderildiğini bildiriyordu...    

Mustafa  Kemal,  Mustafa  Sagir'i  karşılamak  üzere  Kılıç  Ali'yi  görevlendirdi.  Kılıç  Ali, Kemalettin  Sami  Paşa  ile  birlikte  Mustafa  Sagir'i Ankara'nın  Çankırı  kapısında  karşıladı  ve  Mustafa  Kemal'in  sevgilerini,  selamların  ilettikten  sonra  doğruca  TBMM  ye getirip  Mustafa  Kemal'in  huzuruna  çıkarttı.

Musfa  Kemal  ile  Mustafa  Sagir  yaklaşık  bir  saat   başbaşa  konuştular.  Konuşma  bittikten  sonra  Kılıç  Ali,  Mustafa  Sagir'i  kalacağı   Hürriyet  Oteline  götürdü.  Onu  otele  yerleştirdikten  sonra  Mustafa  Kemal'in  yanına  döndü  ve  Hint  Hilafet  Cemiyeti  Üyesi  olan  bu  adam  hakkında  ne  düşündüğünü  sordu.  Mustafa Kemal  kısa  ama  kesin  bir  cevap  verdi:

Dikkatli olmalı! Mükemmel bir casustur!” 

Mustafa Kemal, hayatında  ilk  kez  görüyordu  Mustafa  Sagir'i...  Kılıç  Ali'nin  ağzı  bir  karış  açık  kalmıştı...

DEVAMI  YARINA  İNŞALLAH.  

( Adı: Mustafa---görevi: Mustafa Kemal'i Öldürmek -----2. Bölüm ----- başlıklı yazı Sami Biber tarafından 26.12.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu