Uzun bir sessizlikten
sonra, erkeklik ölmedi ya cesaretiyle “- Nasılsınız? “ diye sordu Murat cılızca
bir sesle. “ – İyiyim? Siz !” cevabını alınca yavaş yavaş rahatlamaya
başlamıştı bile. Kendisini aylardır aradığını, çok sevdiğini ve niyetinin ciddi
olduğunu, evlenmek istediğini açık yüreklilikle anlattı bir çırpıda. Bütün
bunlara kendi de şaşırmıştı. Kurban olduğumun sevdası bazen suskun, bazen de
cıvıl cıvıl konuşkan yapıyordu insanı. İlkin “- Size inanmıyorum. Duyumlarıma
göre bir çok kızla ilişkiniz var. “ yanıtını verdi. Evet; mahallenin bütün
kızları peşindeydi Murat’ın. Uzun boylu, manken gibi zayıf, yakışıklı ve üstüne
üstlük devlet memuruydu. Zaman zaman kız annelerinde annesine gelip kızlarını
vermek için teklifte bulunduklarını biliyordu. Ama o geçim derdinden gayri bir
meşgaleyi kabul etmemiş, hiçbir kıza umut vermemesine rağmen, dedikodusu bolca
yapılan bir delikanlıydı. Bütün bunları da kullanarak İlkin’e hava atmak,
kıskandırmak düşüncesiyle “ – Evet doğru duymuşsunuz. Peşimde çok kız var ama
ben hiçbiriyle birlikte değilim. Benim suçum yok “ diye hem savunma yaparken
hem de hava atmaktan geri kalmamıştı aklı sıra. Çocuk aklı işte. Nereden
bilecekti kadın psikolojisini. Bu sözünün ceremesini hala çekmekte işte. Onun
için varsa yoksa o yüreğini alev alev yakan, sevdalı olduğu
İlkin’di. Ama kendini ağırdan satmaktan da geri kalmıyordu. Sohbet bu mihval de
devam ederken , dışarıdan bir kadının sesini duydular. “ – Hani İlkin nerede?
Merak ettim hala gelmedi de!”. İlkin “ Eyvah annem!” diye attı çığlığını.
Dışarıdaki bir takım konuşmalardan sonra baldız kapıyı açtı ve annesinin
beklediğini söyledi İlkin’e. İşi idare etmişler, açık vermemişlerdi. Hiç bir
şey demeden dışarı çıkan İlkin geriye gelerek “ – Ne yapıyoruz şimdi “ diye
sorunca, “ -Nüfus cüzdanını ve 12 adet
vesikalık fotoğrafını yolla. Başlayalım nikah muamelesine “ cevabını verdi
Murat ona. Kız başkaca cevap vermeden çıktı gitti gülümseyerek. O anlar
hayatında unutamadığı, hayatının dönüm noktasıydı. İnanılır gibi değildi işte;
o hayatının anlamı olacak kadınla bir ömre imza atacağı düşüncesiyle, ne kadar
ısrar etseler de yemeğe kalmadan, attı kendi dışarıdaki serin havaya. Derin
derin nefeslendi, sakinleşti ve gitti uzandı yatağına, hayallerle daldı uykuya.
Hayat ne güzeldi.
TEŞEKKÜR
EDERİZ
Önce elleriniz uzandı ellerime
Sonra baktığımda derince
Kömür karası haleli gözleriniz
O küçük burnunuza konmuş
gözlüğünüz
Ne kadar da güzelmiş öyle yüzünüz
Buyurun oturun lütfen hoş
geldiniz
Çay içer misiniz? Şöyle
demlicesinden
Kırmadınız ya
Yalnızlığım ve ben içten teşekkür
ederiz.
Alıp götürdünüz alemlere,
tınısında sesinizin
Akıp gitti su gibi zaman; ne
hoştu sohbetiniz
Söyler misiniz; Allah aşkına siz
nerelerdeydiniz?
Kurak toprağında yüreğimin
Ne de yağmur oldunuz sağanak
sağanak
Tomurcuklar yarıldı, çiçek
açtırdınız
Yeniden beni doğurdunuz umutla
yaşama
Allah
sizden razı olsun, hoş geldiniz
Armağansınız;
ben ve yüreğim
Teşekkür
ederiz.
Gönül
dallarında yeşillenmek nedir bilir misiniz ?
Yıllardır
yolu gözlenmiş ve çıkıp gelmişse aniden
Bu ne
hikmettir var mı bir fikriniz
Allah'ın
lütufudur değil mi . Ne dersiniz ?
Kaderse
adı yaşanmalı istenilmese de
El ele,
gönül gönüle, göz göze
Bir
ömürde bırakın olsun hayallerimiz
Kenetlensin
ellerimiz tertemiz
Gönüllerde
akıl olmaz, yaşı başı sorulmaz
Anı vakti
belli olmaz
İşte
geldiniz! Yolu gözlenilen sizsiniz
İyi
ettiniz geldiğinize vallahi billahi
Artık kaderim, her şeyim ,
vazgeçilmezimsiniz
Kattıklarım katacaklarımın
teminatı
Hadi buyurun oturun sofrasına
gönlümün
Hoş geldiniz! Var olun ! Sağ
olun! Teşekkür ederiz.
Gitmeyin sakın, söz verdiniz
Artık ben ve yüreğim sizsiz
edemeyiz
Gönül kafesimin tamburun da
hapissiniz
Ne beni ne de kendinizi bu
sevdadan
Mahrum etmeyiniz
Bir kuş sürüsünün ötüşleri var
içimde
Koyun kulağınızı lütfen; dinlermisiniz?
Artık boynu bükük kalmasın
yoksulluğumuz
Teninin kokusu avuçlarımda ne de
temizsiniz
Ne rahiyalar yayılır buram buram;
iksir gibisiniz
Öğretmeliyim size bedensiz,
tensiz nasıl sevilirmiş
Nasıl doyumun doruğunda olurmuş
ruhlarımız
Hadi! Birleşmeli artık
ruhsallıkta tenimiz
Bizim olsun gökyüzü, bembeyaz
bulutlar
Uzan şöyle, koy başını göğsüme
Dinle sevda şarkılarımı gönül
tellerinde
Notalarıma, şiirlerime, dünyama
hoş geldiniz!
İçten teşekkür ederiz
Yazan, lütfeden Allah’ıma
şükürler deriz.
Günler geçiyor ama İlkin’den ne nüfus cüzdanı
ne de vesikalık fotoğraflar gelmediği gibi, haber de alamıyordu. Genelinde
zaten evhamlı bir olan Murat, gittikçe karamsarlığa mâhkum yaşamaya başlamıştı.
Bir yolunu bulup arkadaşı olan meslektaşının evini buldu ve ondan yardım
istedi. Birkaç gün sonra eşiyle haber yollamıştı. Adresini verdiği bir evde
buluşturacaktı onları. O evin köşesinde bir yerde beklemeye başladı. İkisi kol
kola göründüler ve kapıyı açıp içeriye girdiler. Belli ki evin sahibinden
anahtarı almıştı. Kapıya vurdu Murat ve içeriye aldılar onu. Bir sure sonra
onları baş başa bırakıp gitti. Daha önceden aldığı yüzüğü söz yüzüğü diye taktı
parmağına ve busesini kondurdu eline. Bu ikisini de aşırı derecede
heyecanlandırmıştı. İlk defa bir kızın elini bile öpmüştü. Kalbi yerinden
fırlayacak gibi sordu “- Günlerdir neden yollamadın istediklerimi? Çatladım.
Korktum üzüldüm. !” “- Ben alışkın değilim çok ani oldu benim için düşünmem
gerekiyordu. Zamana ihtiyacım vardı.” Konuştular uzun uzun ve karara vardılar,
evet artık ikisi de hazırdı hayatlarına bundan sonra beraber devam etmeye.
O günün şartlarında bırakın cep
telefonunu evlerde bile sabit telefon pek azdı. Haberleşmeyi arkadaşları
kanalıyla ancak yapabileceklerdi. Umumi bir yerde oturmak, buluşmak, dertleşmek
hepten hayaldi. Bir keresinde yüz yüze konuşmaları çok elzem olduğunda bir
bayan arkadaşının refakatinde Samsun’da bir pastanede oturup konuşabildilerdi.
Bu oturuşları ilk ve son olmuştu evlenene kadar.