Kırklanmış niyetler
Tuzağa düşülesi gökyüzü
Hurafelerin arka penceresinde
Temenni erbabı yetimin her sözü.
Düş mağduru mevsimden çaldığım rayiha
Soluk teninde ölü yetilerin
Zaaf yüklü kâbuslarda nöbete duran
Emir eri.
Kırk ikindi yağmurları söndürdü ferini
yangınların
Zanların da alıp yürüdüğü korkusuz
bedenim
Aşkla irkilen gecenin teninde elemli
bir neferin.
Tümden gelen hidayeti giyindi beşer
Topa tutulası hangi kelamdı da
Sönüp durdu dualarımdaki fener.
Kıldan ince boynum madem
Matemle örülü bir sitemde soluksuz
kaldığım mı elzem?
Yıkılası kubbeler içimin şehrini
uyuttuğum
Zamir yoksunu cümleler
Badiresi bitimsiz umudun.
Şimdimle evrildiğim
Aşikâr yüzümdeki rüzgar
Kirpiklerim döküldü
Aksinde ölümün derbeder olmak mıydı
Payıma düşen?
Kâfir imlerde tehdit edilesi kelamın
İzini sürdüğüm beşerin yalanlarının
Kök hücresi asılı kaldığım
Her titrek izlekte
Soyutlandığım düş misali
hezeyanlarım.
Kâfirun elbette kıyama durduğum
Her sancımla acımı savunduğum
Bir bulut daha kopuverdi saklı
sarnıçtan
Uyuduğuma delalet uçuşan zerreler
Yandığım ne yalan ne de bir rivayet.
Külünde savrulan hangi nidanın
Soluk yankısıyım?
Hangi bedduanın
Sınandığım kadar doğamın da
parçasıyım.
Ehemmiyetsiz bundan sonra
Düşüversem uçurumun da dibine
Ağlamaktan dem vursam bile kime ne?
Tutuşan baharlarda
Yeniden doğmak mevsimin teninde.
Tinimde varla yok arası
Gelip geçtiğim sokakların çıkmazı
Savurduğum hangi beyitse
Yıktığım bentlerin ufkuna haiz
yüreğim
Kaldığım yerimde ve sabit adımlarım
Ne düşkün mizaç ne de yorgun bir
terennüm
Aşkın ve hüznün ihya ettiği malum
Kaybolmadan şuurumla edebim.