‘’Ölüm yaşarken vardır, olmuştur cesedi yakarak ortadan kaldırmak gerekir.’’(Nilgün Marmara)

 

‘’Bu tükenişin karşısında canlı olma, insan olma bilgisi de yitirilmişti. Geriye kalan; bireyin kendisini yaşarken ceset olarak algılamasaydı.’’(Alıntı)

 

Geciktiğimi biliyorum ve ertelenmiş mutluluğuma set çeken her hezeyanı da bilfiil yükleniyorum.

 

Mukozasında ömrün saklı ne çok hatırat belli ki kimliğimde oluşumunu engelleyemediğim iyi niyetli bir esinti ve sevgi cüppemle asılı kaldığım ağacın dalı da ha kırıldı ha kırılacak.

 

Kırgınlığın artık önem kazanmadığı bir günün daha bitiminde

 

Kıyıma uğrayan sözcüklerin vebali ne ağır/mış.

 

Resmin çektiğim hayatı yazarak bizzat teşhir ediyorum aslında suçumla s/alınıp duruyorum.

 

İlla ki inandığım insanlar var üstelik yanılmam da an meselesi iken ve yeni yenilgiler bekliyor beni dizi dizi.

 

Avuçlarımda ıslak mendil lakin alın terimi sildiğim çünkü göz yaşlarımı artık ve sadece içime akıtıyorum.

 

Yorganım tepeme kadar çekili oysaki sıcak bir günün bitimindeyim belki de kefen bezime duyduğum özlem ile yaşama sevincim arasında bir geçiş yapıyorum ve sonlanmayan aynı senaryonun farklı versiyonlarına ev sahipliği yapıyor ruhum.

 

G/örüntü ihlali yapanlar bir de duyguların ve yaşamanın bir suç olduğu ayrıntısı.

 

Sanrıların dibe vurduğu ve nefret soluyan bir evrende nasıl oluyor da sevginin propagandasını yapıyorum?

 

Akla zarar olduğumun bilincinde ve kimseye benzeme gibi bir arzumun da olmadığı…

 

Sözcükleri itina ile seçmiyorum zira onlar zaten kendini biliyor ve düş çukuruma çıkarma yapıyorlar.

 

Aşkı ziyan eden medeniyet ise ayrıca teyakkuzda.

 

Sabahı kirlenen bir şehir gibiyim ve sadece yalnızlığın bana iyi geldiğini bilip bucak bucak kaçıyorum insanlardan ve örtülü ödenek gibi hesaplıyorum duygularımın neye mal olduğunu. Daha da beteri kanıma giren yazma dürtüsü ile istila edimli ruhumda tokuşturuyorum duyguları sayısız insan izleğine de buyur ettiğim yüreğimle ben kelimelerin hesabını yaparken biliyorum ki benim hesabım çoktan kesildi.

 

Yönümden sapmadan aklımın da bataryasında geniş bir tutarsızlık varken mutsuzluğuma vesile olan her kaygıyı da zaten içimde b/arındırıyorum.

 

‘’Anımsamadığım tüm sözcükler anımsayabildiğim tek bir sözcüktü: Yara!’’ (Nilgün Marmara)

 

Ölçümünü yapamadığım bir rapor öncesinde yine evrenin nabzını tuttuğum belki de tek öykündüğüm duygu iken huzur, azapla kararan ruhum aşka da minnet etmeden üstelik aşka ve sevgiye olan inancımı yitirmişken.

 

Sözcük b/atağında bir terennüm yüklenen o ünlem imleci gibi…

 

Sormadan duramadığım ve asla kimseler de yanıtını vermezken.

 

Bir de duyarsızlığın eriştiği o rakım hani nerede ise; ne halin varsa gör, diyenlerin asla azınlık olmadığı.

 

Yolda gördüğüm bir kediye sevecen gözlerle bakarken küçümsenen varlığım.

 

Ya da bir yabancıya selam verip tanımadığım bir çocuğun başını okşarken usul usul…

 

Yaş alsa da bedenim ruhumla ılgıt bir yağmurum ben.

 

İçimdeki ıslaklık belki de yeşeren ruhumun tek çatısı adımda saklı bir güzelliği de bilfiil yaşatmak isterken ve gerisin geri kaçtığım zulmün ne amaçla zuhur ettiğini de bilemediğim.

 

Sarı kanaryam ölmeden evvel.

 

Yavru kedim sokak köpekleri tarafından paramparça edildiği o gece.

 

Demek ki ben henüz sıramı savmadım.

 

Bir iniltiyi yüklenen gökyüzü ve Tanrının tüm sessizliğine rağmen bildiğim o ki; her yeni gün ve her yeni acı aslında evrenin de çatı katında yangın çıktığının habercisi.

 

Zincirleme kazada sebebiyet veren kazaya biliyorum ki benim iyi niyetim ve her aldığım darbede kendimi Tanrıya ve ölüme daha da yakın hissediyorum oysaki ölmek için bir nedenim yok görünürde.

 

Hayattan kopamadığım kadar yazmaktan da kendimi alamadığım ve hangi kefe daha ağır basıyor, asla ölçemediğim.

 

Ne büyük bir acıyım ne de derli toplu bir ölü olacağımı iddia ediyorum varsa yoksa hayatı gözlemleyip duygularımı da gizleyemezken hangi suçtan yargılandığımı da bilemediğim…

 

Sevmek suçsa…

 

Ve de kâğıda dökmek üç beş satır biteviye körüklenen yüreğimle, içimdeki yangını sonlandırmak adına ve yangın daha da büyürken.

 

Bir eziyet adına hayat denen.

 

Ve beni mutlu kılan tek edim… yazmakla mükellef benliğim en azından zihnimdeki doluluk ruhumla paralel seyrederken ben içimdeki mukozayı kırıp sayfayı gönül sesimle süslerken…

 

Sevgili Nilgün, az kaldı seninle vedalaşmamıza ama biliyorum ki; bir gün karşılıklı etraflıca konuşacağız her şeyi en çok da aynı muhitin çocuğu ve aynı okulun bir öğrencisi olduğumuz o koca bahçedeki saklı güzellikleri de anacağız bir arada ve nice şey ne de olsa adına hayal deniyor yarının nutku tutulmadan ve kalemin mürekkebi de tükenmeden…

 

Selam ve dua ile.

 

 

 


( Seninle Vedalaşmamıza Az Kaldı Nilgün... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 3.05.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu