Semazenin sabrına aşina bir
yüzölçümü, içimin derinliğinde tutsak olduğum sadece yirmi dokuz harf.
Harfiyen de uyarken nizamına ve
kanuna dünyanın, şerit değiştiren acıların da kâbusu olduğum mutlak bir sevda.
Kınında çiçekler saklı saksının ve
ötemi berimi topladım da yazarken bu satırları.
Güleç yüzüme de inen bir balyoz
sevecen itaatin kapsama alanında başına buyruk hecelerin boyunduruğunda tutuşan
dallarında ömrün çaputlar b/ağladım ve şimdi ötenazi yapıyorum bu güne kadar
yazdığım ne varsa ve aşk’ın kitabını yazıyorum gün ve gece.
Sabrımla.
Arımla.
Arzı endam eden duyguların mutlak
yenilgisi iken şiirler b/içtiğim ve gölgeme esvaplar diktiğim.
Kıvılcım çakarken gözlerimde ben
umudu pazarlıyorum azar azar sonra susuyorum bıçağın kemiğe dayandığı bir
öğleden sonra serinliğinde savurduğum nidalara da emsal adeta yazdığım tüm
şiirler.
Sıradan başlıyor rüzgâr savurmaya ve
sezilerimi sağaltıyorum mavi telaşında göğün kızılca kıyamet koparken akan
rimellerine şiir yüzlü kadınların, asla bir isim koyamadığım.
Susku’nun niyazı tüm gölgelerin
sahiplendiği ve pejmürde imgeler nal topluyor ne zamanki dönsem sırtımı.
İçi kabaran bir kek gibiyim bu aralar
ve aklıma ilk gelen yine hayatımda ilk kez yaptığım bir kek’in damağımda kalan
tadı.
Kabartma tozu misali imgeler ve sayıp
döküyorum malzemeleri artık kaç kaşık una denk düşüyorsa saymayı unuttuğum
çürük yumurtalar ve zehirlenme ihtimalini hiçe sayıp devam ediyorum
karıştırmaya.
Bir kaşık da kabartma tozuymuş meğer
gereken lakin hangi kaşıkla?
Çocuk aklı işte belki de yaşıtım
çocuk gelinler dokuz doğuruyor ağa kocasının evinde avluyu süpürürken.
Kaşığın birinde saklı olmalı niyet ve
ben tüm iyi niyetimle tepeleme bir çorba kaşığı kabartma tozu ekliyorum
karışıma ve mutfakta dağ gibi bulaşık oysaki altı üstü kek yapmaya
niyetlenmişken ve bekliyorum fırının başında kekin kabarmasını.
Çöreklenen bir lanet mi ne ve ben
izin dahi vermiyorum ev halkının güzel sürprizimi bozmasına.
Bozguna uğrayan fırın mı yoksa ne de
olsa kek kalıbından taşmış dayanıyor fırının duvarlarına.
Sayıyorum ondan geriye yoksa fırın
patladı patlayacak ve sıfıra gelmeden kapatıyorum fırını.
Rengi yok kekin tıpkı mevsim gibi.
Şiarı yok mevsimin tıpkı insan gibi.
İnsanlığımın henüz sorgulanmadığı
yıllar ve kabahat işlesem bile hoş görüldüğüm.
Tadı acı, sazı kırık bir tabakta
dilimliyorum keki.
Kokan mis gibi hamur ve devasa bir
huzur saklı kekin yüzeyinde.
Rahmet dilenmediğim yıllar çocuk
kalbimle masum kalmanın onuruna biat ben sadece evcilik oynuyorum.
Köşe kapmaca oynadığım bir misafir
belki de elimle sunduğum kekimden tadan ve başımı okşayan.
Yılların henüz acıtmadığı ve tüm
derdimin ödevlerimi yapıp da okula gitmemle vazifemi ifa ettiğim.
Şiir kokan bir kek/miş meğerki bu
güne kadar saklı tuttuğum bir oyun bacak kadar boyuma bakmadan kendimi mutfağa
hapsettiğim ve de ilk ve de son hapsim sözüm ona.
Dilimler diliyor ki her tadan mutlu
olsun ve ağızda kalan o acı tat.
Tadan pişman tatmayan bin pişman ne
zamanki odama gidiyorum herkes derin bir oh çekiyor. Sanırım mutluluğun basit
bir tarifi paylaşmak ve yüreğini koymak.
Kek hala sıcak.
Kalbim de.
Ve aradan geçen onca zaman.
Kek hala sıcak.
Kalbim de yalnız bir farkla:
kalbimden kalan geriye sayısız parça hala bir arada tutmaya çalıştığım.
Bir dilim daha ister miydiniz?