‘’Ve
derken büyüdün, büyümek insan işi
Yaşamak
gerek şimdi bugünü ve geçmişi
Önce
iman etmeli Allah ki var edendir
Yoksa
varlık dediğin ne saçma bir nedendir
Bütün
bunlar böylece sürüp gitti bir ömür
Menşei
suallerin ana rahminde çürür.’’(Alıntı)
Kotası dolmuş ölü
bir varlıktı doğmaktan vazgeçen cenin ne de olsa suretler saklıydı gen
haritasında ve sureler henüz okunmamışken iken kulağına ezan, anne sesindeki
niyazı bahşedene duyduğu şükür ölümün henüz teşrif etmediği bir akşamüstü ve
peyzajında saklı o kırık fildişi tuşları dünündeki duvar piyanosunun gizeminden
sökün eden sarkaç.
Ruhu demoralize
olmuş bir fildişi yoksa fil hafıza mıydı saklı zamanın sırlarına kanat açan
ruhu.
Demişti ya ünlü
filozof nasıl ki bildiği tek şey iken bilmedikleri.
Derken hulasası
bildik gülüşlerin bilindik nazirelerin kan kusan aşağılayan kahkahası.
İrdelenecek çok şey
vardı hem doğum öncesi ve cenini aldı bir düşünce Hakkın nazarında adımladığı
Hakkın kapısına sadık nice Müminden biri olma ihtimali ya, kötülük peyda olursa
iç sesinde ya, vicdanı kurursa bir yaprak gibi yoksa unutulmuş bir gül dalı mı,
hani, şairin kitabında saklı iken hurafeler ve güleç gizemler ve sürtük
imgelerin asılı olduğu kat izinde mi büyüyecekti yoksa fidan misali şiirler…
Ve şair.
Şiarı aşk iken.
Ve hüzün tekkesi:
Hani Rabbine şirk
koşan münafık gülüşler cenderesi.
Bir makamda asılı
ya, mekânı yoksa ceninin ya da z/amansız bir doğumda can verirse kutsanmış
annesi?
İlahi Adalet ve
sökecek Şafak.
Dişlerinin henüz
dökülmediği yaşlı dedesinin nidaları belki de çıkmasını unutan süt dişleri ne
de olsa sütten çıkmış ak kaşık misali bir diş öğretinin bir düş’ e meylettiği.
Hazan mahsulü gün
doğumu unuttu mu da gün ışığı Tanrısını bir de tanısı konsaydı ya duyguların…
Ve o kekremsi acı
açılası Hak Kapısının eşiğinde ar bildiği ve namusu üzerine verdiği savaşı
kazanma ihtimali nasıl ki yüksekti ceninin ve doğmamış nice cenin şiire meyyal
bir ilham ve şairin ufak cüssesi yerleri süpüren cübbesi nazarında cihanın
çekinceleri ölgün ve o dişli varlığı bir düş’ e meyletmenin neresi kötü idi
hem?
Hazan ve hüzün ve
horon tepen imgeler:
Dokuz ayın son
haftası doksan dokuz köyün kapısından kovulmuş doksan dokuz köye muhtar atanma
ihtimali nasıl ki geçkin nasıl ki ulaşılmaz bir niyet yine de yeter ki nasip
etsin yüce Tanrı.
Alaşağı edilmiş
onca ölü hücre.
Bir hücre hapsi
olarak addedilse bile ceninin sıkıştığı karın bölgesi ve karınca kararınca
yaşamaya hamt etmiş nice geniş gönüllü insan en çok da annesinin ağrıyan
belinde bir çiy tanesi misali çiğdemlerin kokusu çiğnense de izzeti nefsi çim
yeşili gözlerinde aşkın sahiden sökün edecek bir tanrı mıydı aşkın mizacı…
Ön sözü yok.
Son söze ramak
kala.
Doğumunu ertelerken
cenin ve palas pandıras gelecek olduğu doğacağı günün heyecanı ile bir ilke
imza attı cenin ve doğmamış çocuğa biçilen don misali ve kalemi elinde hayata
attı ilk adımını cenin şair ve cenin şiirlerin güzergâhında attığı çığlığı ve
yediği tokadı yok saymadığı kadar yiyeceği onca tokada ve dünyanın
adaletsizliğine de doğduğu gün savaş açtı en çok da çiy misali erişkin bir aşka
nail olması imkânsız ve çelimsiz bedeni ve elleri ile aşka ve umuda selam
severken elbet annesinden emeceği süt burnundan gelecek olsa bile sevdasını
kutsayandı yüce Tanrı.