Mavi ve ürkünç bir yılgıyı evlat
edinebilirim:
Kurabiye tadında bir gün dilediğim
Sarnıcı yüksündüğüm zulmün
Dokunaklı vaveyla
Tapındığım rahmetin de kazasını
kılabilirim.
Ateş saçan gözlerinde gecenin
Cenin yıldızlar
Kehribar sevinçlerin de muştaladığı
Ön yargı dolu sağanak.
Feraha çıkacağım günlerin özleminde
Uykuya dalabilirim
Edimlerde rehavet
Taslağı ölüm olan bir senaryo
Ardıç kuşlarına dadanan yavru timsah
Şehirde ve tekin bir muhitte
yaşadığımı sanırdım oysa.
Sonların muzdarip tınısı:
Elemle eklem yerlerimin sızladığı
Unutulmuş alfabe:
Kaçıncı harfim nazarında yıldızın?
Tanrının matemimi paylaştığı gün ve
gece.
Esefle yıkarım yüzümü
Dağınık saçlarım
Kuruladığım avuçlarım nasıl nasıl da
Kan kırmızısı.
Ölen cenin,
Ruhumda telkinsiz bir yemin
Ölümümü kutsayan rahmetin şüheda
azameti
Günle kefen bezime işlediğim
vesikalım resmim.
Şimdi kıvançla severim de yeri göğü
Apartman topuklarında leyleklerin
Bıraktığı içi yavru kuş dolu heybesi:
Hangi evin bahçesine kuracaksa
yuvasını
Sözcüklerin tılsımlı vaveylası
Elbette sitem dolu o mizansende
Yok asla yerim.
Ne de topuklarından vurulan lanetin
aknesi
Menenjit geçiren şiirde
Kucakladığım selameti
Bir garip dervişin hırkası adeta
sığındığım
Asaletin ladesi.
Hurafeler iken donuk bir tebessümde
baş tacı
Hangi akla hizmet şairliğin giydim
cübbesini?
Bilfiil hizmet ettiğim o yedi emin:
Hani göğün savsakladığı sevdayı
Sağanak misali yığdığım göğüs
kafesim:
Şimdi umudu kestim dilim dilim
Ne zamandır şiirlerim mademki teselli
bildiğim
Bir avuç gözyaşıma mı tav olacak
Sevdanın dizeleri?
Yutkunduğum her kafiye
Elzem bir öfkeyle savuşan hece hece
cehaletim;
Kalıbımı basarım ki;
Sırdaşım kalemim
Gözümden sakındığım o naif ahenk
Sözcüklerin sevgiyle eşleştiği kelam
dahi
Sahip çıkarken bitimsiz hüznüme
Devasa kıblesi ömrün
Elbet saklı umut gelecekte.