BİR HİLAL DEĞİL, NATO UĞRUNA BATAN GÜNEŞLER--KORE SAVAŞI-- 6. BÖLÜM
Millet rahatladıktan sonra röportaj kaldığı yerden devam etti.
-Hüseyin Amca ! Bu tuvalet molası aklıma bir soru getirdi. Yirmi dört gün
boyunca gemi ile yolculuk yapmışsınız. Bu süre içinde yemek, banyo ve tuvalet
gibi ihtiyaçlarınızda bir sıkıntı yaşadınız mı?
-Yemekten yana bir sıkıntımız yok idi. Er şey bol idi. Ammavelakin ekmekten
yana sıkıntı var idi. Biz alışmışız er yemekte bol bol ekmek yemeğe, erifler
verir bize kaıt kadar ince iki dilim ekmek. Amerikalılar kendi beslenme
alışkanlıklarına göre un stokladıklarıdan un sıkıntısı oldu. Allatan bolca
patates var idi de ekmek yerine bol bol patates yedik.
-Peki tuvalet sorunu?
-Onu iiiç sorma kızanım. Adamların elaları(helaları ) bizim elalara benzemez. Banyoda
kova yok, leğen yok. Erifler bize resmen banyo etme ve sı.ma dersi verdiler. 2
‘’Sı.ma dersi’’ kahvedekilerin kahkahalarla gülmesine sebebp olmuştu yine.
-Yedigimiz pek çok şey konserve kutularında gelirdı önümüze. Et konservelerını
önce ‘’ İçinde domuz eti vardır’’ Diye yemedik. Sonra öğrendik üzerinde
‘’Bacon’’ yazan konservelerde domuz eti
var imiş, diğerlerinde yok imiş. Trenle Taegu’ya giderken de yiyecek içecek bol
idi. Pek çok yiyecegi yolda fakir Korelilere dağıttık.
-İlk kez doğrudan doğruya Çin ile sıcak çatışmaya ne zaman, nerede girdiniz?
-Kızanım ! Rametli Atatürk’ün ölüm yıldönümüydü. Saba saat dokuzu beş geçe saygı duruşunda bulunup
atamızı andık. Sonra bizi cepheye götürdüler. Cepheye vardıktan iki afta kadar
sonra ilk çatışmayı yaptık. Bu savaşa daa sonra Wavon Savaşı dendigini duydum.
Yani demek ki ilk olarak Wavon denen bir yerde savaştık.
-Benim tarih kitaplarından okuduğum kadarıyla bu bir Çin baskınıymış ve bu
baskın sonucunda keşif takımındaki erlerin ve subayların bir ikisi hariç hepsi
Çin askerleri tarafından öldürülmüş ya da esir edilmiş. Doğru mu?
-Evet kızanım dogrudur. Bizim arabalar arızalanmıştı. Arabaları tamir etmek
için uğraşırken iki acemi er ısınmak için ateş yakmışlar. Bunu gören Çinliler
yerimizi tespit edip ani baskın yapmışlar. O çatışmada çok fazla arkadaşımız
şeit oldu.
-Siz böylesine ölümüne bir mücadele verirken Amerika ne yapıyor? Niçin yardım
etmiyor?
-Kızanım o baskından sonra bir de Simnini denen bir yerde baskına uğramış bizim
asker. Bir çok kayıp da orada olmuş. Ama Amerikalılarla bağlantı sağlanamamış
bir türlü. Hiç bir çağrıya cevap vermemişler.
Savaşa fiilen dahil olduğumuz o ilk beş günde On
iki subay, yedi astsubay, yüz doksan dokuz er olmak üzere toplam iki yüz on sekiz asker şehit olmuştu.Yaralı
sayısı ise toplamda dört yüz elli beş idi.
-Hüsyin amca ! Türklerin Kore Savaşındaki savaştıkları yerler sadece bu ikisi
değildi öyle değil mi?
-Elbette kızanım. Ben tabii ki bütün cepelerde savaşmadım ama daa pek çok yerde
düşman ile savaş yapıldığını bilirim.
Mesela bunlardan bir Kunuri Savaşı vardır ki dillere destan olmuştur ama
epsini say desen sayamam.
Evet, Boğacı Hüseyin haklıydı. Kore Savaşı deyince konuyu az buçuk bilenlerin
aklına hemen Kunuri Savaşları gelse de Türkler aşağıdaki cephelerde de
Çinlilerle ve Kuzey Korelilerle çok çetin savaşlar yapmışlardı. Mesela:
Kaechon (Pongmyongni) Muharebesi (29 Kasım1950)
Kunuri Boğazı Muharebesi (29 Kasım1950)
Sunchon Boğazı Muharebesi (30 Kasım 1950 )
Kumyangjangni muharebesi-(25-27 Ocak 1951)
Taegyewoyni Muharebesi ( Seul’ün Savunulması ) -13-18 Mayıs 1951
(Elko, Karson, Büyük ve Küçük Vegas, Batı ve Doğu Berlin Muharebeleri-
(28/29 Mayıs 1953)
İşte bunlar en önemli olanlarıydı. Bu arada Kore topraklarında Büyük ve Küçük
Vegas, Batı ve Doğu Berlin adlarında yerleşim yerlerinin olması Kore’nin,
Sovyet Rusya ve ABD tarafından sömürge olarak görüldüğünün en açık
delilleriydi.
Akşam iyice yaklaşmaktaydı. Esat ve Fatih röpotajı bir an önce tamamlayıp
İzmit’e dönmeyi düşünüyorlardı. Artık son sorulara gelmişti sıra.
-Hüseyin Amca ! Kore Savaşı ile ilgili mutlaka pek çok anın vardır. Hiç
unutamadığın bir kaçını bizimle paylaşır mısın?
Kore Gazisi Hüseyin Mert’in gözleri buğulandı.
-İç unutamadığım atıralar...Angisinden başlayayım ki. Mesela Tageu’ya giderken
bindiğimiz trene ‘’ Ölürsek şeit, kalırsak gazi’’ Diye yazmış idik tebeşirle.
Onu iç unutamam. İlk şeitlerimizi toprağa verişimizi unutamam. Çinlilere esir
düşüp de bir yolunu bularak kaçan askerlerimizin perişan allerini iiç unutamam.
-Çok mu kötüydü durumları?
-Kötüydü dersem anlamazsın ki kızanım ne kadar kötü oldugunu.. Görmek, yaşamak
lazımdı anlayabilmek için. Çinliler yakaladıkları bir başka düşmanlarına bir
işkence yaparlarsa Türklere beş-on işkence yaparlar imiş.
-Niye ki? Türklere karşı bu nefretin sebebi ne ki?
-Meğer bu Çin domuzu bizim en eski düşmanızmış. Çoook eskilerde biz bunların
çok anasını bellemişiz. O sebeplen Türklere gıcıklarmış. Atta ülkelerinde Uygur
denen Türkler var imiş de onlara da çok eziyet ederlermiş. Kore’de yine
Türkleri karşılarında görünce ve en büyük darbeyi Türklerden yedikleri için
Türklere daha çok zulüm ederlermiş. Bir de duyduğuma göre işkence denen şeyi bu
Çinliler icat etmişlermiş. Şeytanın bile aklına gelmeyecek, onu bile titretecek
işkenceler bilirler ve yaparlarmış. ‘’ Sizi ne güzel sürmüştük Ortaasya’dan.
Niye bunca zaman sonra bir daa karşımıza çıktınız ki?’’ Diye bize çok kızarlar imiş.
-Anladım Hüseyin Amca. Başka? Başka unutamadığınız neler var?
Hüseyin Amca tebessüm etti yine.
-Bir de Seul ilen Ankara’yı iiiç unutmam.
-Korenin Başkenti olan Seul ile Türkiye’nin başkenti Ankara’yı mı? İlginç...
Boğacı Hüseyin bu sefer kahkaha attı.
-Yok kızanım. Seul minicik bir Güney Koreli kız imiş. Savaşta Kuzey Koreliler
bunun evini filan yakıp yıkmışlar. Komutanlardan Yüzbaşı Süleyman Polat onu
imayesine almış. Ben Kore’den ayrılmaya yakın adını Seul koydukları ve birligin
maskotu olan bu kızı iiç unutmam. Gerçi ben bu kızı görmedim ama pek çok
askerin, subayın buna benzer pek çok ikayesi vardır. Sonradan bu kız ile
Süleyman Yüzbaşının resimleri atıra pullarına konmuş. Amerika’da bir dergide de
ikayeleri yayınlanmış. O sebeplen ben Seul’ü iç tanımasam da unutmam.
Ankara’ye gelince: O bir mektebin adı idi. Suvon denilen yerde Güney Koreli
öksüz ve yetim çocuklar için biz Türkler
tarafından emen savaşın başlarında yaptırılmış idi. Düşünün bir kere. Bir
taraftan savaşıyorsunuz, bir taraftan savaşın yaralarını sarmaya
çalışıyorsunuz. Bunun en gurur verici tarafı ise böyle bir yardım ve himayenin
Türklerden başkasının aklının ucundan bile geçmemesiydi.
-Çok teşekkür ederim Hüseyin amca. Son bir soru. Kore savaşı nasıl bitti?
-Kızanım ! İşin doğrusu nasıl bitti ben de bilmem. Dokuz yüz elli üçte birden
bire şak diye bitmiş diye duyduk. Bittiğinde ben teris olmuştum zaten. Nasıl
bitti bilemesem de bir şekilde bitti işte.
Evet, 28 Temmuz 1953 de Panmunjom Ateşkes Antlaşması ile silahlar susmuştu birdenbire. Ortada ne bir
galip vardı ne de mağlup. Zafer kazanan da yoktu, yenilen de. Öylesine
saçmasapan bir savaştı bu. Savaş sürerken Türkiye 1951 Yılında Natoya kabul edildi, 18 Şubat
1952 de ise TBMM’nin Nato anlaşmasını onaylaması ile resmen Natonun bir üyesi
oldu. Kore Savaşına asker gönderme konusunda meclisin onayına gerek duymayan DP
Hükumeti Nato’ya girme konusunda
Meclis’i de ortak etmişti bu işe ve meclis ‘’ Evet girelim. Girmemiz lazım.’’
Demişti.
Ateşkes anlaşmasına göre, üç ay içinde Cenevre'de
başlaması gereken barış toplantıları bir türlü başlayamadı. Ancak dokuz ay
sonra, 26 Nisan 1954 tarihinde Türkiye'nin de içinde bulunduğu savaşa katılan on
altı ülkenin temsilcileri, Sovyetler Birliği, Komünist Çin, Güney ve Kuzey Kore
temsilcileri Cenevre'de bir araya gelebildiler. İki ay süren
görüşmelerden bir sonuç alınamadı.
Kuzey Kore ile Güney Kore arasında veya Kore Savaşına katılan taraflar
arasındaherhangi bir barış antlaşması 2018 yılına kadar yapılamasa da herhangi bir silahlı çatışma da
olmadı. Resmiyette savaş halindeydiler ama savaşan filan yoktu.
Son durum ise şudur: Nisan 2018'de Kuzey Kore ve Güney Kore liderleri Kore
Tarafsız Bölgesi'nde bir araya geldi ve her iki taraf da Kore Savaşı'nın resmen
sona erdiğini bildiren barış antlaşmasını imzaladı.