Şemsi Paşa Araba Vapurunda Sesi Büzüşesiceler 12 Eylül Dönemine Ait İki Anı
ŞEMSİ PAŞA ARABA VAPURUNDA SESİ BÜZÜŞESİCELER / 12 EYLÜL DÖNEMİNE AİT İKİ ANI
1980 ihtilalinden hemen sonraydı. Demek ki 1981 yılı sömestr
tatilindeydik...İstanbul’daydım.
Günlerden bir gün ’Taşlı-Dörtyol-Pazariçi-Yübe
yübe-yübe’ diye çığırtkanlık yapan bir minibüs muavinin insanları konserve
kutusu içindeki zerzavat gibi istiflediği dört tekerlekli musalla taşına
binerek...Burada bir nokta koyalım. Taşlı = Taşlıtarla, Yani bu günkü
Gaziosmanpaşa , Yübe ise Eyüp’e anlamına geliyor. Neyse...İşte o musalla taşı
ile Yüb’e...Pardon Eyüp’e doğru giderken. Edirnekapı Mezarlığının oralarda
’Güüümmmm’ diye bir sesle birlikte minibüs yan yattı.’ Eyvah bomba attılar ’
sandık önce. Ama baktık değilmiş. Bizim minibüsün iki tekeri birden patlamış.
Bu ’Güümm’ lastik patlaması ’Güüüümmm’üymüş. Ölen ya da yaralanan olmadığı gibi
minibüsten ayrılan tek Allah’ın kulu da olmadı. Lastikler değiştirildi ve yola
devam. Aksiliğe de devam tabii ki.
Berec’te (Ooooof ya şimdi nasıl anlatırsın
Berec’i...Hani Berec diye piller vardı ya. İşte o pillerin imal edildiği
fabrikanın olduğu yer ve o durağa Berec denirdi. Bazı minibüsler oradan,
bazıları da Rami’den giderdi Eyüp’e. Minübüs muavinleri ’ Berecten, Berecten’
diye bağırır, bazı saflar da ’beleşten beleşten’ anlar ve paraları da yoksa bir
ton sopa yerlerdi şoför ve muavinlerden. İşte o Berec ) Evet...Berec’te minibüs
birden zınk diye durdu. Orhan Baba’nın ’ Bir teselli ver’i de sustu ki en
şaşılacak şey buydu. O günlerde sadece iki şey susturabilirdi Orhan Baba’nın ’
Bir teselli ver’ini. Birincisi kıyametin kopması, ikincisi polis veya asker
çevirmesi. Bizim duruş sebebimiz elbette ki ikinci şıktı.
Tüm yolcular minibüslerden indirildi. Kimlik
kontrolü ve üst baş araması yapılıyor. Elimi ceplerime atıyorum lakin ne
kimlik var ne de kimliğimi ispat edebileceğim başka bir belge. ’ Eyvah ki
eyvah’. Asker kontrollü polis çevirmesi...Koskoca minibüste tek kimliksiz
vatandaş benim.Diğer yolcular minibüse dolduruldu tekrar. Ben hariç tabii ki. O
yolcuların ’ Fincanı taştan oyarlar/ Samiye böyle kıyarlar’ bakışları arasında
sorgu sual başladı: Amiri memuru tüm polisler fitil gibi. Kibrit çaksan yanacak
durumdalar.
-Kimliğin nerede?
-Hık ve de mık.
-Lan sana soruyorum angut. Kimliğin nerede?
-Vallahi de hık. Billahi de mık.
-Oğlum konuşsana kimliğin nerede?
-Amirim Vallahi elbise değiştirdim. Öteki
ceketin cebinde kalmış.
-Öteki ceketin nerede?
-Dedim ya amirim evde kalmış.
-Ne iş yaparsın sen?
-Öğretmenim amirim.
-Oğlum sen esrar mı içtin. Morfin mi kullandın?
Kimliğin nerede senin?
-Amirim evde kaldı.
-Evin nerede senin?
-Eyüp’te.
-Nerede öğretmensin?
-Manavgat’ta.
-Ulan yalancı zepevenk. Hani Eyüpte oturuyordun?
Eyüp’te oturup da her gün taaa Manavgat’a mı gidiyorsun göreve?
-Amirim tatile geldim.
-Hangi katile geldin? Çabuk o katilin adını öt
bakalım.
-Amirim katil değil tatil.
-Haa anladım. Hangi okulda görev yapıyorsun?
-Manavgat İmam-Hatip Lisesi’nde.
-Ulan oğlum bak Müslüman adammışsın da. Ne diye
kimliğini yanında taşımıyorsun?
Ağzımı açtım ama artık tısss diye dir ses
çıkıyordu benden. O da önden mi arkadan mı hiç anlayamadım. Tam anlamıyla sesim
büzüşmüştü.
İşte o anda bir mucize oldu. Bir bekçi baba
yaklaştı yanımıza.
-Amirim ben bunu tanıyorum. Bizim Piyer Loti’de
oturuyor. Doğru söylüyor. O bir öğretmendir. Kimseye zararı yoktur garibin.
-Haa öyle mi. İyi o halde. -Haydi si.tir git.
Bir daha da kimliksiz dolaşma.
Tövbeler tövbesi bir daha mümkün mü?
******
Bir kaç gün sonra da kardeşim Naci geçiyor böyle bir sorgu sualden. Ama onun suçu
kimliksiz dolaşmak değil. Çok daha ağır bir cürüm.
Naci o yıllarda bir mermer fabrikasında
çalışıyor. İş yeri İstanbul’un Anadolu yakasında.
İşte o günlerde Naci’yi Avrupa yakasına
gönderiyor fabrikanın patronu. Çatlayan, delinen mermerlere dolgu malzemesi
alınacak. Ama asıl dolgu malzemesi çok pahalı olduğu için plastik hammaddesi
ile mermer dondurucu karıştırılıp dolgu işlemi bu şekilde hallediliyor. Yalnız
çok önemli bir hususa çok dikkat etmek gerekiyor: Bu iki madde bir araya
gelince yüksek bir ısı ortaya çıkıyor. Kapalı ortamda ise bu ısı patlamaya bile sebep olabiliyor. Ve ne yazık ki Naci’nin bu
bilgiden haberi yok.
Gerekli malzemelerden oldukça fazla miktarda
alıp bunları naylon poşetlere, poşetleri de bir malzeme çantasına
koyarak Şemsipaşa Araba Vapuruna biniyor. ’İçindeki malzeme nasılsa kimsenin
işine yaramaz ’ düşüncesiyle çantayı oturduğu bankın altına koyarak eline
aldığı çay ve simitle güzelim Marmara’nın lacivert sularını seyre dalıyor ki
beş dakika sonra poşetlerdeki malzeme her nasılsa birbiriyle temas ediyor ve kapalı bir valizin içinde olduğu için de büyük bir gümleme ile patlıyor. Araba vapurunda büyük bir panik yaşanıyor ilk anda. Herkes korku içinde. Gümlemeden Naci de korkuyor doğal
olarak.
Panik biraz yatışınca gümlemenin o çantadan
kaynaklandığı anlaşılıyor. Naci işlediği suçun ne denli ağır olacağını
düşüneceğine çanta içindeki malzemeyi kurtarma telaşına düşünce de yakayı ele
veriyor. Her ne kadar malzemeleri birbirinden ayırarak yeni patlamaları önlese
de iki inzibatın demirden kıskacından kurtaramıyor kendisini.
Şemsipaşa Araba Vapurunun yanaşacağı iskele neresi? Harem. Haremin yukarısında ne var? Bilmeyenler için tarihi bir yapı olan Selimiye Kışlası ama bilenler için o günlerin Sıkı Yönetim Komutanlığı.
Naci, İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığında. Beş dakika geçmeden de sorguda.
-Hangi örgüttensin?
-Komutanım ne örgütü. Ben basit bir işçiyim o
kadar.
-Bana masal okuma. Hangi örgüt adına yaptın bu
eylemi?
-Komutanım, ekmek Kur’an çarpsın ki örgüt mörgüt
filan bilmem ben. Ekmeğinin peşinde garip bir işçiyim. o kadar.
-Madem işçisin nerede çalışıyorsun?
-Renk-Taş Mermer fabrikasında. İsterseniz
sorabilirsiniz. Patron yolladı beni bu malzemeleri almaya. Patlayacağını
bilmiyordum.
- Patronun hangi örgütten?
- Örgüt filan yok komutanım. İki gözüm önüme
aksın...
-Merak etme o iki gözünü de önüne akıtacağın zaten.
Hiç yolu yok ötüreceğim seni. O örgütü, seni bu eyleme yollayanları bir bir
öteceksin bana..
Şemsi Paşa Pasajında değil, Şemsi Paşa Araba
Vapurunda da değil ama Sıkı Yönetim komutanlığında Naci’nin de sesi büzüşüyor.
Komutan dışarı çıkıyor. Bu arada Naci’nin yanına
gelen bir astsubay ’ Oğlum ben sana inanıyorum ama bir komutan filan yakının
yoksa b.ku yedin ki hem de kürekle ’ deyince Naci’nin kafa çalışmaya başlıyor.
Dili çözülüyor tekrar.
-Var komutanım var. Hem de Paşa yakınım var.
-Kim?
-Korgeneral Halis Burhan Paşa ( Tansu Çiller
döneminde iki kez Hava Kuvvetleri Komutanı oldu )
-Neyin olur?
-Teyzemin Kocası.
-Hımmm. Bak bu iyi.
Az sonra komutan geliyor.
-Tamam söylediklerin doğruymuş. Renk-Taş Mermer
Fabrikasında çalışıyormuşsun ve de patronların seni yollamış o malzemeleri
almak için. Lakin araba vapuruna kimyasal madde ile girmek suçtur. Ayrıca her
araba vapurunda da uyarı yazıları vardır ’ Kimyasal madde taşımayınız diye’
bunu bile bile ne diye o maddelerle bindin araba vapuruna ha? Birileri mi seni
zorladı yoksa ? Haydi anlat bana?
Astsubay atılıyor:
-Komutanım bu genç Halis Burhan Paşanın
yakınıymış. Ben kasıtlı bir hareket yapacağını sanmıyorum.
Biraz önce oldukça sert olan komutan başlıyor
gülmeye:
-Merak etme her şeyi biliyorum. Patronu da zaten
Halis Burhan Paşanın kayınbiraderi, bu hıyarın da dayısıymış. Biraz korkutmak
istedim bu salağı. Korksun ki unutmasın bir daha kimyasal maddelerin ne kadar
tehlikeli olabileceğini.
-Bu durumda komutanım?
-Si.tirsin gitsin.
Naci oradan çıktıktan sonra dünyaya yeniden
gelmiş gibi olmuş. Çok sevinmişti çooookkkk. Ama ertesi güne kadar sürdü bu
sevinci. Çünkü ertesi gün zamanın Tercüman Gazetesinin ilk sayfasında manşetten
bir haber vardı. Fotoğrafı ile birlikte hem de: ’Şemsi Paşa Araba Vapuruna
Bombalı saldırı ’
(
Şemsi Paşa Araba Vapurunda Sesi Büzüşesiceler 12 Eylül Dönemine Ait İki Anı başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
1.10.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.