Meleklerin cinsiyeti olabileceğine
İnanacaktım neredeyse, neredeyse
üzerimdeki hırkanın
Bir peygamber tarafından örtüldüğüne…
Tanrı değilim, peygamber değilim
Melekler ve insanlar arasında bir
yerde
Hiç değilim-Yanılıyor şair-
Kendime, sıradan bir kulu dedim
Allah’ın.
(E. Sarıçam)
Mağdur düşlerin ipeksi yüzeyinde,
Zaafların da zemin bildiği o insan
nefsi:
Hani, haykırdığım;
Hani, öykündüğüm;
Ne deliyim ne de veli
İçimdeki izdihamla örtüştüğüm
Kara gecenin ipeksi seferberliği.
Noksanım, azizim;
Noktasızım ve virgülsüz:
İçimde kopan kıyametin alfabesi
Ölümüne sevdiğim elbette
Haiz olduğumun sermayesi.
Ölümse…
Ramak kala aşka,
Ne ala ne ala.
Fıtratın giz’inde devasa bir gölge
Mensur şiirlere de gönderme.
İkazı Tanrı’nın reşit bir özgürlük
dilediğim
Bakiyesi mevsimin
Hala dindiremediğim hüzünle sırnaşık
yeis’i.
Cümleler kadar istikrarlı olsam keşke
Bir de kışkırtan zaferin öncesinde
Yenildiğime de şahit değil miydi
bunca dize?
Sarmalı duyguların
Münafık saldırıların da
taçlandırdığı:
Bitimsiz hezeyanı kürediğim her
şiirde
İspatıdır ruhumun yeknesak çırpınışını
Sela’sıdır vardiyamın
Güneş görmemiş yüzümde
Kıpraşan irili ufaklı hece.
Lafügüzaf, azizim:
Sancılı heyelan
Çöreklenen her artçıda
Arda kalan bilumum kinaye.
Sabırsa, katık ettiğim güne:
Yediğim ne çok şarapnel
Kaç öğünse serildiğim buz tutan
zemine
Hafıza kaybı benimki:
Göremediğim bir hale
Oylumda saklıydı oysa onca meleke.
İzafi olsa da mutluluk
Kanadığım kadar kandığım
Hatırı sayılır yalnızlık
Varsa yoksa saklı kaldığım ömürlük
kıble.