Mavi bulut.
Asi eksen.
Sevdalı bir mizansen katıksız gözyaşı.
Diril gölgeler
Tevazu mağduru sevdalar
Göğe konuşlu kompartıman.
Mağdur bir düşün penceresinden, eklem
yerleri kırılmış şiirler derleyen makamsız bir satır başı ve az evvel taarruza
geçti heceler ve kekelediğimi de sanmasın kimse ben ki; beylik kelamın
hüviyetine yenik düştüm yeniden.
Ağlayan mizacı mı öykülerin hani tozu
dumana katan bir şiirin alfabesi olma ihtimalim ile künyemdeki ismi dışlayıp
yansız bir tevazu yüklendiğim ve mihrabın ömründen çalıp mekâna atıfta
bulunduğum bir vecizede de senkronu tutturamadığım…
Az evvel çatısı aktı yalanların
hükümranlığında bir sihirbaz edası ile yüklendiğim mahcubiyet ve bin bir yeis
ile ikircikli sevdalara yeltenen hazan mahsulü sevgililer hala bahar telaşı ile
açma sevdasındalar.
Yalın bir kelamın mağduriyeti ne mi
peki?
Az evvel geldim.
Hazan mahsulü illa hüzün çalgıcıları
mı?
Oysaki tuşları piyanonun öyle
söylemiyor.
Kalibresi mi günün ve devasa bir
hüküm ve işte güldür güldür akmaya başladı sözcüklerim ve sevdalı bulutlar
dumura uğramışlığın telaşı ile atıfta bulunuyorlar.
Kaç öğün aç gezen göğün mahzun
yıldızları.
Sarkıtın uzamında bir sayaç ve işte
damlıyor aşkın nidaları.
Provasını asla yapmadığım yeni bir
acı ve menkıbeler sonlanıyor laftan anlamaz zalim gölgeler asla da haz
etmiyorlar şen bir sesin de gülümsemeye âşık olduğundan mı nedir zaman zaman
acıdan yanan gözlerinde kiremit rengi bulutların ben şafağa nazire ederken.
Girift bir heyecan.
Ve kaos.
Salkım saçak adeta saçakların kırık
uçlarından sızan suyu yudumlamak isteyen tekir kedi.
Bir ikindi vakti ve ezan sesi.
Anımsadığım sadece bunlardan ibaret
değil elbette gerisi illa ki gelecek.
Kısa tutmaksa hayatı.
Uzatmaksa lafı.
En çok da sevdanın ısıttığı bir
sonbahar akşamı.
Ellerimde isyankâr poşetler ve göğün
yaşları idame ediyor her birinde geç kalmışlığıma binaen bir satıra
sığdıramadıklarım hele ki yazmaya gönülden sevdalı.
Çok özledim en çok da kendimi.