Mağdur bir düşün temsilci miyim de
kabaran nehir yataklarında fay hattına rast geliyorum mazinin? Ve sevdanın bir
mizansene eşlik ettiği o hatırat yüklü kamyonda biliyorum ki; az evvel
ezilmekten son anda kurtulduğum hafriyat kamyonunun şoförüne nasıl da söyleniyorum.
Günden ırak bir niyaz dilimde
teberru.
Aşkın parantez açtığı bir kucak elbet
tevazu yüklü gölgeme taziyelerini sunan mezarlık bekçisi.
Öğün arası yaşıyorum mutluluğu ve
buna sebebiyet veren illa ki kalemim ve yol arkadaşlarım oysak daha dün çıkmıştı
yoldan tüm doğrular ve kanıksadığım ne varsa sırtını dönmüştü bana.
Sildim gözlerimi işte ve ağladığıma
sadece melekler ve Tanrı şahit.
Kıyıma uğrayan bir yürek neferi iken
içimdeki cennet bahçesi, ben eğilip bükülmeden sıramı savmayı bekliyorum.
Tuzu kuru ne de olsa cihanın ve başa
çıkamadığım ne varsa hayatımda illa ki ıskaladığım mutluluk ve ben, o mutlak
zincirin bir halkası olmayı filan da talep etmezken kimselerden.
Kimsesizliğimin bam telinde hoyrat
bir notayım belki de ve sol anahtarında patinaj yapan sessizliğin melodisi.
Okul korosunda soprano vasfımla
şarkılar söylediğim günlerin özlemi var içimde ve sevildiğime emin olduğum
insan izlekleri çünkü sevdiğim kadar sevildiğime inanmışken…
Sözcükler aforoz ediyor sessizliği.
Ve mavi mintanım.
Göz göre göre rest çektiğim ne ise.
Neyden ibaret olduğum mu neye denk
düştüğüm mü?
Ablam kadar sevdiğim dostuma
yakınıyorum ve içimi bir bir döküyorum onun yüreğindeki halıya ve konfetiler
uçuşuyor.
Yorgunluğa mahal veren illa ki bir
şeyler var.
Mesela mesaiden arta kalan zamanında
ç/alıştığım kadar da ç/ağladım… artık insanlar neyin hesabını yapıyorsa.
Belki de para batıyor bana hem de
fazlasıyla lakin parasız da geçmiyor ne döngü ne gün.
Bağcıklarını söküyorum içimdeki yavru
serçenin ve şakıyan sesine kulak veriyorum: o kadar minik ve korunmasız ki
üstelik annesi tarafından terk edilmiş.
Şükürler olsun ki; annem asla terk
etmedi beni belki de gidip ansızın dönmesi an meselesi iken ve acil ekibi
anneme, bizimle kal, diye bas bas bağırırken.
Aşka biat sırnaşık bir canlıyım işte
ve sevmelerin insanı hatta öyle ki; sevilmek gibi bir maruzatım ve talebim de
yok üstelik asla ve asla hayattan fazla bir talebim de olmamışken.
Sağanak bastırdı ve yorgun ayaklarım
iyice ağırlaştı.
Nemlenen gözlerimi daha da ıslatabilirim
en azından anlamayacaklar ağladığımı.
Kuşun inlediğini duyuyorum şimdi de
sanırım aç karnına ve terk edilmişliğine isyan ediyor mazlum kuş.
Göğün parantez açtığı bir buluta
dikiyorum gözümü ve rütbemi sorguluyorum. Sahi benim görevim ne ola ki? Üstelik
bir ömür; o iş senin bu iş benim daldan dala seğirtip de hala arkamı annem
toplarken.
Tayin edildiğim nice görev yeri.
Ve üzünç başlığı altında bir
seyrüsefer.
Her ne kadar paradan yana derdimi ifa
etmenin bir çözüm olacağını zannetsem de biliyorum ekmek parasının nasıl da zor
kazanıldığı ve sabahın köründe eve döndüğüm, fazla mesaiye kaldığım zamanlar; o
yüzden tutumlu olmayı da bir ilke edinmişken.
Benim tüm derdim kâğıtla bir de
kalemle üstelik okuma yazmayı dahi bilmediğim zamanlardan kalan bir alışkanlık.
İlla ki çizip karaladığım yaprakları
yırtıp havaya serpeceğim hem de uçuşan kâğıt parçalarına hayran gözlerle bakıp
da kar’a esir düşmüş bir yolcuymuşçasına kendimi yolda kalmış bir kazazede gibi
tahayyül ettiğim ve uçuşan zerrelerin aslında kar tanecikleri olduğuna da
kanaat getirmişken…
Hem öyle değil mi hani?
Bulutlardan üstümüze üstümüze yağan
kar taneleri asla da birbirine zarar vermeden ve dokunmadan süzülmüyor mu?
Belki de o yüzden; beyaza ve sevgiye
düşkünlüğüm.
Yağan kar gibi.
Ya da önümde duran bu boş sayfa.
Yetmedi kar taneleri gibi yüreğimin
de ilhamı iken insan sevgim ve bu yüzden saf tuttuğum Allah katında, ben Allah
rızası için yaşayıp insanları da Allah dostu belleyip içimi açtığım akabinde
başıma gelmeyenin de kalmadığı lakin…
Ödün vermiyorum işte hem
hayallerimden hem safiyet yüklü benliğimden ve ben ısrarla sevip inanırken
ısrarla da canım yanıyor ve nihayetinde bu kısır döngüyü kırıp basamak
biliyorum tüm acı ve sıkıntılarımı elbette hidayet yolunda kendimce ilerlediğim
ve dokunmak adına kâinatın kalbine.
Az evvel öldü içimdeki yavru serçe ve
hala açık gözleri belki de gözü açık gidecek olan tek o da değil.
Sözcükler frapan.
Noktalama işaretleri pek bir fevri.
Sevginin telaffuz edildiği her kareyi
mesken edinip içimdeki üçgeni yerleştiriyorum karenin içine:
Hani, o, sevgi, inanç ve umut üçgeni.
Çemberin merkezine ekip de yalnızlığı
kendi etrafımı tavaf ettiğim bir ömrü yâd edip bu sefer sevdiğim insanların
yüreğini tavaf ediyorum elbette düşlerim ve de dualarım eşlik ederken ve
üşüdüğümü fısıldıyorum ne zamanki açmaza düşeyim, inatla sevip inanıyorum belki
de asla kendime itiraf edemeyeceklerimi yazıyorum kelime kelime ve bozguna
uğradığım koca ömrü tertipliyorum yeniden ve insan siluetinde her yetim sancımı
da sahiplenip pay ederken duygularımı.