SORU
VE CEVAPLARLA TÜRK KADINININ SEÇME VE SEÇİLME HAKKINI ELDE ETMESİ
SORU: Osmanlı Devleti zamanında Türk kadınının siyasi anlamda seçme ve seçilme
hakkı var mıydı?
CEVAP: Osmanlı Devletinde Meşrutiyetin ilanı ile ilk kez 1876 da ülke insanının
kendilerini yönetecek olanları ( Padişah hariç tabii ki ) seçme hakkı söz
konusu olsa da gerek 1876 da I. Meşrutiyet gerekse 1908 de II. Meşrutiyet
dönemlerinde kadınların seçme ve seçilmesi diye bir şey söz konusu olmamıştır.
Osmanlının bu dönemlerinde kadınlar siyasi haklardan daha çok diğer hakları
için mücadele etmişler, bu mücadelenin sonucunda 1917 yılında evlenme sırasında
eşlerinin birden fazla kadınla evlenmelerini önleyecek taahhütname imzalatma
hakkı elde etmişlerdir. Yani 1917 den itibaren bir kadın eğer isterse eşi bir
başka kadınla evlenmemeyi taahhüt edecek ve ancak bundan sonra evlilik
gerçekleşecekti.
Bu kanun 1918 de I. Dünya savaşından yenik çıkmamızla kaldırıldı. İşin komik
tarafı da kanunun kaldırılması için canla başla uğraşanlar tek eşli olan
gayrimüslimlerdi.
SORU: Cumhuriyet 1923 yılında ilan edildiğine göre Kadınlara siyasi hakları (
seçme ve seçilme ) neden hemen 1923 de verilmedi?
CEVAP: Kadınlara seçme ve seçilme hakkı
verilmesi zannedildiği gibi öyle altın tepsi içinde sunulmamıştı. Yine
zannedildiği gibi kadınlar bu konuda hiç bir çaba sarfetmemişler, başta Atatürk
olmak üzere erkeklerin lütfuna mazhar olarak seçme ve seçilme hakkı elde etmiş de
değillerdi. Kadınlar maalesef bu konuda önlerindeki pek çok engeli aşmak
zorundaydılar.
SORU: Seçme ve seçilme hakkı ile ilgili olarak kadınların önlerindeki en büyük
engeller nelerdi?
CEVAP: Kadınların seçme ve seçilme hakkına sahip olmalarının önündeki en önemli
engeller kısaca şunlardı:
1- Erkeklerle eşit haklara sahip olmak isteyen kadınlar askerlik yapmıyorlardı.
Madem ki eşit haklar istiyorlardı o halde askerlik de yapmaları gerekiyordu.
2- Kadınlara siyasi haklar verilirse kadınlar asli görevleri olan çocuklara
bakmak, yemek, bulaşık, ve sair ev işlerini ihmal edeceklerdi. Hatta kadının
siyasi haklar elde etmesi onun kadın hüviyetinden çıkıp erkekleşmesine yol
açacaktı.
3- Kadınlarımız henüz oy kullanabilecek bilince ulaşmamışlardı. O sebeple kadınların
inkişaf etmesi ( gelişmesi ) gerekiyordu.
SORU: Yukarıda bahsedilen engellerle ilgili örnekler var mıdır?
CEVAP: Elbette vardır. Öncelikle kadınlar maalesef Türk bile sayılmamışlardır.
Nasıl mı? O zaman okumaya devam...
1923 yılında İntihab-ı Mebusan ( Millet vekilinin seçme ve seçilmesi )
Kanununda değişiklikler yapılması söz konusu olduğunda kanunun birinci
maddesinde “Türkiye Büyük Millet Meclisi âzası Türkiye Devleti halkından her
yirmi bin nüfusu zükûrda [erkek] bir nefer olmak üzere intihap olunur”
denmekteydi. Yani her yirmi bin nüfustan bir erkek milletvekili seçilir.
İşte bu madde üzerine ErzurumMilletvekili Hüseyin Avni Bey: Bu rakam daha önce
elli bindi. Şimdi yirmi bin olduğuna göre demek oluyor ki kadınlar erkeklerine
oy vermiş addediliyor ve kadınlar inkişaf edinceye kadar bunun böyle oması çok
uygun olmuş.’’ Derken Bolu Milletvekili Tunalı Hilmi: ‘’ Bu nasıl bir
mantıktır. Hem kadınlara oy hakkı vermiyorsunuz hem de kadınları yok
sayıyorsunuz’’ Diye tepkisini dile getirse de kanun meclisten yukarıdaki gibi
geçmiştir.
1924 yılında seçme ve seçilme ile ilgili yapılacak anayasa düzenlemesinde bu
konu yine büyük tartışmalara sebep olmuştur. Çünkü anayasanın onuncu maddesi
‘’18 yaşını bitiren her Tük seçme hakkına sahiptir.’’ Derken aynı anayasanın on
birinci maddesi ‘’Otuz yaşını bitiren her Türk seçilme hakkına sahiptir.’’
İbaresi yer alıyordu. İşte bu iki maddeyle ilgili olarak Bayezıd Milletvekili
Şefik Bey ‘’ Her Türk sözü kadınları da kapsamaktadır.’’ Derken Dersim
Milletvekili Feridun Bey ‘’ Maksadımız o zaten ‘’ Diyerek kadınların da
anayasanın verdiği bir hak olarak seçme ve seçilme hakkına sahip olduklarını
söylerken Recep Peker, Yahya Kemal Beyatlı
gibi milletvekilleri de ‘’ Her Türk’’ ifadesinin kadınları da
kapsadığını canla başla izah etmeye çalışırken Karesi Mebusu Ahmet Süreyya Bey
‘’ Türk tabiri içinde kadın yoktur.’’ Diyerek itiraz etmiş ve ne yazık ki Ahmet
Süreyya Bey kafasında olanlar çoğunlukta olduğu için en sonunda Gelibolu Mebusu
Celal Nuri Beyin teklifi ile ‘’ Her Türk’’ ifadesi kaldırılıp yerine ‘’ Her
erkek Türk ‘’ ifadesi konmuştur.
Görüldüğü gibi 1924 yılı itibariyle kadınlar Türk bile sayılmamışlardır.
SORU: Kadınlara Seçme ve seçilme hakkının verilmesi konusunda Mustafa Kemal
Atatürk’ün görüşü neydi?
İşin doğrusu Mustafa Kemal Atatürk de kadınların belirli bir gelişim ( inkişaf)
kaydettikten sonra seçme ve seçilme hakkına sahip olmaları gerektiğini
savunuyordu.( Yukarıda belirttiğim kadınların inkişafı engeli..) Nitekim 31 Ocak 1923’te İzmir’de yaptığı
konuşmada “...Bir toplum, cinsinden yalnız birinin zamanın gereklerini
kazanmasıyla yetinirse o toplum yarıdan fazla eksiklik içinde kalır. Bir millet
gelişmek ve medenileşmek isterse özellikle bu noktayı temel olarak kabul etmek
mecburiyetindedir. Bizim toplumumuzun başarısızlığının nedeni, kadınlarımıza
karşı gösterdiğimiz ilgisizlik ve kusurdan doğmaktadır... Bundan dolayı bizim
toplumumuz için ilim ve fen gerekli ise bunları aynı derecede hem erkek ve hem
de kadınlarımızın kazanmaları gerekir... Milletimiz kuvvetli bir millet olmaya
karar vermiştir. Bugünün gereklerinden biri de kadınlarımızın her konuda
yükselmelerini sağlamaktır. Bundan dolayı kadınlarımız da bilgin ve ilme açık
olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün öğrenim derecelerinden geçeceklerdir.
Sonra kadınlar sosyal hayatta erkeklerle beraber yürüyerek birbirinin
yardımcısı ve destekçisi olacaklardır.” Demişti.
Evet bu konuşmanın son cümlesinde geçen ‘’Sonra ‘’ ifadesinden de anladığımız
üzere Mustafa Kemal Atatürk kadınların erkekler gibi bütün öğrenim derecelerini
geçtikten sonra sosyal hayatta erkeklerle beraber yürüyebileceği ve destekçisi
olabileceğini savunuyordu. Öyle hemen pat diye verilebilecek bir hak değildi
seçme ve seçilme hakkı.
SORU: Kadınların askerlik yapmıyor olmaları seçme ve seçilme hakları konusunda
nasıl bir engel oluşturdu?
CEVAP: 21 Haziran 1927 de TBMM de Askeri Mükellefiyet Kanunu görüşülüyordu.
Görüşmeler esnasında Giresun Mebusu Hakkı Tarık Us ‘’Kadınlar benim nokta-i
nazarımdan hem intihap edebilirler( seçebilirler), hem intihap olunabilirler(
seçilebilirler) ancak mebus olmak, mebusluk intihabına iştirak etmek vatani bir
mesele ise, memleketin müdafaasına iştirak etmek de öyle bir hak, öyle bir
vazifedir.” Diyerek kadınları askerliğe davet ederken 1923 de kadınlara seçme
ve seçilme hakkı verilmesini savunan Recep Peker bu sefer aynen şöyle diyordu:
‘’Mademki Türk vataniyle ve mukadderatı ile fiilen meşgul olmak arzusundasınız,
o halde bu meşguliyeti fiiliyenin diğer şerefli bir cephesi vardır ki sizi
oraya davet ederim( Diğer cepheden kasıt askerlik tabii ki.)’’
Velhasılıkelam Türk Kadınalar Birliğinin canla başla 1927 yılındaki seçimlere
katılma mücadelesi maalesef askerlik engeline takılmıştı.
SORU: Türk kadınının elde ettiği ilk siyasi hak hangisiydi?
CEVAP: Her ne kadar 5 Aralıkta Türk kadınına siyasi haklarınının verilmesini
kutlasak da aslında Türk kadınına verilen ilk siyasi hakkın tarihi 5 Aralık
1934 değildir. Türk kadınının elde ettiği ilk siyasi hakkın tarihi 3 Nisan 1930
dur. Elde ettikleri hak ise Belediye seçimlerine katılma, seçme ve seçilme
hakkıdır.
SORU: Bu hakkın elde edilmesinde etkili olan kadın örgütleri var mıdır?
CEVAP: Elbette vardır. Özellikle de Türk Kadınlar Birliği bu konuda oldukça
büyük uğraş vermiştir.Ayrıca kadınlar Türk Ocağı çatısı altında de
mücadelelerini sürdürmüşlerdir.
SORU: 1923 den 1930 a Türkiye’de ne değişmiştir ki 3 Nisan 1930 da kadınlar
belediye seçimlerine katılma, seçme ve seçilme hakkı elde etmişlerdir?
CEVAP: Yukarıda da belirttiğim gibi kadınların önündeki en önemli engel onların
inkişaf etmemiş olduklarına olan inançtı. 1930 yılı itibariyle artık inkişaf
ettiklerine inanılmaya başlandı. Bunda en çok etkisi olan faktör de 1924 de
çıkartılan tevhid-i Tedrisat Kanunu ile okullarda yapılan çağdaş, medeni ve
karma eğitim ile kadınların artık gerekli inkişafı sağladıklarına inanılmasıydı.
Ayrıca 1926 yılında çıkartılmış olan Türk Medeni Kanunu ile kadınlar pek çok
konuda erkeklerle eşit hale getirilmişlerdi. Ve son olarak Türkiye 1917 den
itibaren komünist olan Rusya ile 1922 den itibaren faşizmle yönetilen
İtalya’dan farklı olduğunu göstermeliydi tüm dünyaya.
SORU: Kadınların Belediye seçimlerine katılabilme hakkı elde etmesi Yurtta
nasıl karşılandı?
CEVAP: Genel olarak oldukça olumlu karşılanmakla birlikte bu kararı şiddetle
eleştirenler de vardı. Mesela Hüseyin Rahmi bu karardan sonra ‘’Kadın erkeğe
mahkum olmak için yaratılmış olduğunu unutuyor.’’ Derken çocuk sağlığı
konusunda uzman olan Doktor Kadir Raşit Paşa kadının çocuğuyla layıkıyla
ilgilenebilmesi onu yeterince emzirebilmesi bakımından kadının yerinin siyaset
sahnesi değil aile ocağı olması gerektiğini belirtmişti.
SORU: Seçilen ilk kadın belediye başkanı kimdir? 1930- 1950 Yılları arasında il
belediye başkanı olan kadın var mıdır?
CEVAP: Artvin’in Yusufeli İlçesi, Kılıçkaya nahiyesinde belediye başkanı
seçilen Sadiye Hanım Türkiye’de seçimle belediye başkanı olan ilk kadındır.
1950 yılına kadar hiç bir ilimizden bir kadın belediye başkanı seçilmemiştir.
1950 yılında Demokrat parti adayı Müfide İlhan Mersin ilinden belediye başkanı
seçilmiştir. Yani bir kadının il belediye başkanı olması ancak çok partili
siyasi hayata geçtikten sonra söz konusu olmuştur.
SORU: Sadiye Hanım dışında 1930-1950 yılları arasında nahiye veya ilçe belediye
başkanı olan kadın var mıdır?
CEVAP: Ben tüm araştırmalarıma rağmen rastlayamadım. Bilen arkadaşım varsa ve
yazarlarsa çok mutlu olacağım.
*************************