TOPUKLU AYAKKABI, PARFÜM, ŞEMSİYE VE DÜNYANIN EN GÜZEL KOKAN SARAYI

Tarihi gerçekler olarak önümüze koyanlar ve inananlar var ama siz yine de her ihtimale karşı masal okurmuş gibi okuyun.  

***************************

Birbirleriyle pek de alakası olmayan üç nesneden bahsedeceğim bugün sizlere. Yazıyı okuduğunuzda ise bu üç nesnenin de bugünkü kullanım amaçlarının çok çok dışında amaçlarla kullanıldığını göreceksiniz tarihin çeşitli dönemlerinde.

O zaman topuklu ayakkabı ile başlayalım.

Efendim, topuklu ayakkabıyı ilk önce eski Mısır’da kasaplar kullanıyormuş. Sebep: mezbahalarda ya da sunaklarda kestikleri hayvanların kanları ayaklarına bulaşmasın.

Aradan yüzlerce sene geçmiş. Bu yüzlerce sene içinde Mısır dışında topuklu ayakkabı kullanan olmamış.

Böylece 16. Yüzyıla gelmişiz. Bu yüzyılda İtalya’nın Floransa kentinde bir dükün kızına talip olmuş bir başka düdük’ün oğlu. İllevelakin kızcağız mini minnacık ve kısa boylu, erkek ise fasulye sırığı gibi bir şey. Kız babası olan dük kara kara düşünmüş: ‘’ Ne etsek de kızın boyunu biraz uzatsak. Aksi takdirde düğüne gelenler resmen dalga geçecekler bu uyumsuz çift ile’’ Böyle kara kara düşünürken bir sürü şey icat etmiş olan Leonardo aklına gelmiş. Hemen adamlarını gönderip Leonardo ustayı huzuruna çağırmış

-Leonardo gurban. Göziy yağıy yiyem. Ocagına düştüm. Ne yap et ha bu gızın boyiy uzat.

Leonardo usta ‘’ Ula hemsi gafa. Sen ki bir İtalyansun, ne pok yemeye Urfa şivesiyle gunuşaysun ‘’ Diye hayretlerini ve sitemlerini arz ettikten sonra uzun sakallarını sıvazlayıp cevap vermiş.

-Haçan golaydur. At gizi encuzuzyon mahkemesunun onune, iki dakkada boyini da enini da uzatırlar.

Dük gürlemiş.

-Ula babo olir mi hiç? Benim gız dayanamaz. Başha bir yol düşün.

Uzatmayalım efendim Leonardo usta araştırmacı adam tabii ki. Eski Mısır’da giyilen topuklu ayakkabılar aklına gelmiş ve hemen bir çift topuklu ayakkabı icat ederek dük kızına hediye etmiş. Dük de karşılık olarak Leonardo ustaya kilise kubbelerine rahat çıksın diye bir vinç hediye etmiş. O tarihten sonra Leonardo ustaya herkes Leonardo da Vinçi demiş.( Yani vinçi olan Leonardo ) 

19. Yüzyıla geldiğimizde topuklu ayakkabıyı artık özellikle Paris’te görmeye başlıyoruz. Bilhassa yüksek sosyetede kadınlar, hatta erkekler de bu yüksek topuklu ayakkabılardan giyiyorlar. Giymesine giyiyorlar ama moda olduğu için filan değil. O yıllarda başta Paris olmak üzere Fransa’nın sokaklarını b.k götürdüğü için. Yani yolda yürürken paçalarına b.k bulaşmasın diye...

20. Yüzyılda ABD olaya el atmış ve kadınları eğer topuklu ayakkabı giyerlerse cinsel güçlerinin artacağına inandırmış ( Ayrıntılarına girmiyorum.Kendinizce tahmin edin artık zira ayrıntılar fazlaca erotik. ) Böylece topuklu ayakkabı patlamış. İllevelakin yine de ayakkabı deyince benim aklıma İtalya gelir. Günümüzde sosyete de ayakkabılarının İtalya’dan olmasıyla övünür.

Şemsiye gelince:

Şemsiye ilk önce sıcak iklimlerde yaşayan Araplar, Mısırlılar gibi kavimler tarafından kullanılmış çok eski bir icatmış. Ancak aynı zamanda da bir nüfuz göstergesiymiş. Çünkü zenginler, asiller, yöneticiler kendilerini güneşten korumak için kölelerine şemsiye taşıttırırlarmış. Yani tepesinin üzerinde bir şemsiye taşınan kişi gördüğünüzde onun bir ensesi kalın ya da yönetici olduğunu anlıyor hürmette kusur etmiyormuşsunuz.

Velhasılıkelam şemsiye insanların hayatına öncelikli olarak onları şemsten (güneşten) korumak amaçlı olarak girmiş.

İlk zamanlar şemsiyelerin bugün bez ya da naylon olan kısmı deriden, tutmaç kısmı tahtadan, çubukları ise fildişinden yapılırmış.

1500 lü yıllarda şemsiye Avrupa’ya taşınmış. Ancak Avrupa’da güneşten korunmak amacından daha çok yağmurdan korunmak amacıyla kullanılmakla beraber çok daha önemli bir başka beladan da koruyormuş insanları. Peki bu bela neymiş dersiniz? Hemen açıklayayım:

Efendim 1500 lü yıllarda da öncesindeki ve sonrasındaki pek çok yüzyılda da Avrupa’da insanlar def-i hacet için lazımlık kullanırlarmış. Lazımlıklar iyice dolunca da rast gele sokağa serperlermiş. Hatta evlerinin pencerelerinden, balkondan rastgele dökerlermiş lazımlıkları sokağa. Öyle olunca da sokakta nazlı nazlı salınan bir hamfendinin veya beyefendinin  bir anda bir b.k yağmuru ile tepeden tırnağa yıkanması söz konusuymuş her an.

Milattan önce 3000 li yıllarda Anadolu'da yaşamış olan Hititlerin kanalizasyon yaptıklarını bildiğimize göre Avrupa’da insanların 18. Ve hatta 19. Yüzyılda bile def-i hacetlerini lazımlıklara yapması biraz absürt gelse de Fransa’da 1634 yılında yapılan ve yüzlerce odası olan ( Kaynaklar 700 de diyor 1000 de ) Versay Sarayında 1789 Devrimine kadar herhangi bir helanın olmayışı yukarıdaki hikayeyi doğruluyor maalesef.

Evet, Koskoca Krallar ve Kraliçeler ne zaman çişleri ya da kakaları gelse hemen o an bulundukları yerde pantolonu ya da eteği sıyırıp oraya yapıyorlar, hizmetçiler de anında temizliyorlarmış.

1789 dan sonra Versay Sarayına 11 adet yüznumara yapılmış ama yüznumaraları sadece yine kral ve kraliçeler kullanmışlar.

Bu arada aklımdayken ilave edeyim: Çelik ürünler üreten Samuel Fox adında bir Amerikalı ( Tahminen Yahudi ) 1847 yılında bugün kullandığımız çelik telli şemsiyeleri yapmış. 1927 yılında ise Hans Haupt adlı bir Alman katlanıp çantada taşınabilen şemsiyeyi icat etmiş.

Peki parfüm ne alaka?

Eeee bunca pisliğin kokusunu neyle gidereceksin? Güzel kokularla elbette.

Peki güzel kokuların mucidi hangi devlet?

Bakın bu konuda ‘’ Mucidi şudur.’’ Diyebileceğimiz bir devlet yok. Ancak Hazreti İsadan çook çok önceleri bile güzel kokuların var olduğu bilinen bir gerçek ve bu konuda da en eski bilinen devlet antik Mısır... Kleopatra mesela. Kadın güzel kokmak için tarçından kınaya ne bulursa kullanırmış. Nefertiti de ondan aşağı kalmazmış.

Güzel koku bu arada dinlere de girmiş. Mesela Hz. Musa güzel kokuların kişisel amaçlarla kullanımını yasaklamışmış. Hz İsa ise tam tersine kafasından aşağı bir küp parfüm boşaltan kadına övgüler yağdırmış. Hz. Muhammed ( S.A.S) de Müslümanlardan mescitlere giderken güzel kokular sürünmelerini istemiş. Yani güzel koku olayı çok çok eskilere dayanıyor. Öyle ki bugün ‘’ Pis Araplar ‘’ Dediğimiz Arap ülkeleri, özellikle bugünkü Arabistan ve Irak topraklarına ‘’ Güzel kokular ülkesi ‘’ Denmiş. Ancak, koku denince akla ilk gelen misk M.Ö 2300 yılında Çinliler tarafından keşfedilmiş ki misk dediğimiz bu muhteşem koku aslında Misk Geyiği denen bir geyiğin salgısından elde ediliyormuş.

Ünlü İslam bilgini Er Razi’nin bir başka çalışma yaparken alkolü damıtması ile bu parfüm olayında işin şekli değişmiş.

Alkolün Avrupa’da tanınmasıyla birlikte, tuvalet suyu (eau de toilet) olarak bilinen alkollü parfümlerin üretimi başlamıştır. 1370’te kokulu yağlar ve alkolden üretilen Eau d’Hungrie (Macaristan Suyu) aynı zamanda klasik bir afrodizyak olarak da bilinir.

Sonraki yıllarda alkol ve güzel kokular birleştirilmiş ve ortaya parfüm çıkmış. Bunun mucidi de Fransızlar tabii ki.

Rivayetlere  göre Versay sarayında bile kral ve kraliçe senede bir kez sarayın bahçesindeki havuza girer böylece banyo etmiş olurlarmış ama vücutlarından yayılan kokuları, sarayın pis kokmasını önlemek için bol bol parfüm kullanırlarmış.

1789 da Versay Sarayına tuvaletler yapılmak suretiyle bu muhteşem sarayın içine sı.çma olayına son verilmiş olsa da sarayı adeta parfümle banyo ettirme olayına devam edilmiş. İşte o sebepten olmalıdır ki Versay Sarayı bugün bile hâlâ dünyanın en güzel kokan sarayı imiş.

Vallahi ben diyenlerin yalancısıyım. Bu yazdıklarım içinde elbette doğru olanlar da var ama sanırım atmasyonlar da bir o kadar fazla olsa gerek. O bakımdan da yazımın başında da belirttiğim gibi tarih olarak değil, masal olarak değerlendirin lütfen. 

FOTOĞRAF: Ben gidip görmesem de Versay Sarayı işte bu saraymış.
( .topuklu Ayakkabı, Parfüm, Şemsiye Ve Dünyanın En Güzel Kokan Sarayı başlıklı yazı Sami Biber tarafından 11.12.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu