Vurgun yemiş gibisin, nedir bu halin ey gül,
Kahverengi gözlerde, bakışlar melül melül.
Berrak sular misali, mehtap gibi ışıyan,
O muhteşem cemalin, sanki matem renkli tül.
Bu kadar mı kırıldın, haddi aşan sözlere,
Bir kelam etmek için, eylemezsin tenezzül.
Görmez misin dalında, naçar kalmış, gariban,
Pişmanlık ateşinde, zar eyler durur bülbül.
Bir hata etti diye, silip atmak hak mıdır?
Bunca ağır cezaya, razı gelir mi gönül?
Kusur, günah tamam da, hani ya af kapısı?
Uzatma küskünlüğü, yeter artık, biraz gül.
Sen gülmezsen güz gelir, ne bahar ne yaz kalır,
Bad-ı Saba ardından, bir kuru ayaz kalır.
Üşüyen yüreklerde titrer durur umutlar,
Sükûta duçar olan dillerde niyaz kalır.
Sararıp solar gönül, savrulur gazal gibi,
Yas tutan semalara, yükselen avaz kalır.
Eriyen mum misali boyun büker çiçekler,
Kırılan fidanlardan geriye enkaz kalır.
Harap olan gülşende bülbüllerle birlikte,
Susar bütün şarkılar, sadece hicaz kalır.