1
Selami onuncu kez girdiği KPSS sınavında nihayet 90 ın
üzerinde puanı tutturmuş ve Mal Müdürlüğünde Tahsilat Memuru olarak göreve
başlamıştı. Artık evlenebilirdi. Çünkü bir işi gücü vardı ve yaşı otuzu
geçmişti.
Anne ve babasının uzun arayışları sonunda hemşerileri olan Rasim Emminin güzel
Kızı Münevver’e talip oldular. Münevver, ailece işçi olarak çalıştıkları o
çiftlikte koyun ve inek sağmaktan illallah ettiği ve her Allah’ın günü o tezek
kokularını ciğerlerine doldurduğu yetmiyormuş gibi azgın boğaların tacizkar
bakışları, hatta ara sıra boynuzlarıyla kıçına attıkları çentiklerden fazlaca
bıkmış olmalı ki Selami’nin –Anne ve babası vasıtasıyla- yaptığı evlenme
teklifine düşünmeden ‘’eveeeetttt ‘’ dedi. Varsın Selami biraz saf ve bir kolu
çolak olsun ne çıkardı.
Evliliklerinin ilk beş-altı yılında seri imalata geçtiler. Bir, iki,üç derken
dördüncü çocukları da yer yüzünü şereflendirince Münevver dayanamadı artık.
-Selami. Artık yeter. Gel bir araba alalım. Böylece ne sen bana bin ne de ben
sana. İkimiz de arabaya binelim. Hem bu çocukları taşımak da baya zor oluyor
artık.
-Haklısın Münevver de benim kol sakat, sende de okuma yazma yok. Ne’tçeeez.
Nasıl alacaz ehliyet?
-Sen o işi bana bırak. Alacam ehliyeti.
Münevver Halk eğitim merkezinin açtığı okuma yazma kurslarına gitti. Ali’yi ata
baktıramadı ama bir kaç ay içinde önce I. Kademe, sonra da II. Kademe Okur
Yazar Belgesi aldı.
Okur-yazar belgesinin alındığı gün Münevver, Manifaturacı Hüsnü’den - parası
gelecek ay ödenmek üzere- kendisine ve çocuklarına esvaplar aldı. Süslendi,
püslendi. Güzel bir pasta yaptı. Evi grafon kağıtlarıyla süsledi. Bir de
kocaman pankart hazırladı. Bu güzel günü çok iyi bir şekilde değerlendirmek
istiyordu.
Selami akşam kapıyı çalınca dört çocuğunu da sıraya dizdi ve kapıyı açtı.
Selami’nin boynuna sarıldı.Yanağına kondurduğu kocaman bir öpücük Selami’nin
suratında kocaman bir ruj izi bırakmıştı. Selami de karısını aşk ile, şevk ile
öptü. Abdesthane ibriği gibi sıralanmış evlatlarının başlarını okşadı ve içeri
salona geçti. Biricik aşkı Münevver’in buram buram aşk ve ihtiras kokan
pankartını gördü ‘’SEVİNİM SNİ ÇK SVYORM’’ ‘’ Bir tanem benim yaaa, okuma
yazmayı öğrendiği gibi şifreli yazı yazmayı bile öğrenmiş. Acaba ne diyor ?‘’ Diye
düşünmeye başladı. ‘’ Neyse ne neticede benim için hazırlandığına göre mutlaka
güzel bir şeydir.’’ Diye üzerinde fazla durmadı.
O yazının üzerinde fazla durmadı ama Münevver’in üzerinde çok fazla durdu o
gece. Böylece beşinci çocuk da yola çıktı.
Okuma yazma belgesi tamam olunca Münevver bir şoför eğitim kursuna katıldı.
Kursun müdürü olsun, zaman zaman o kursta sınavlara giren trafik polisleri ve
kursun öğretmenleri olsun hepsi Selami’nin tanıdığı insanlardı. Az mı
kurtarmıştı Selami onları olmayacak vergi borçlarından O bakımdan Münevver’in
sınavları atlatması hiç de zor olmadı. Tek bir soruyu bile okumadan motordan
90, İlkyardımdan 80, Direksiyondan ise 100 tam puan almıştı. Özellikle
direksiyon sınavında yanına oturan Trafik polisi ‘’ Ablacığım Allah aşkına
durdur şu arabayı bak seksen vereceğim, Abla durdur bak doksan oldu. ‘’ Diye
bağırmış. Münevver’in ‘’Debriyaja o kadar basıyorum basıyorum durmuyor ben
naapıyım? ‘’ Demesi üzerine garibim polis. ‘’Abla en sağdakine bas en
sağdakineee.’’ Deyince ve de hayat memat meselesi deyip ‘’Tamam abla yüz verdim. ‘’ Dedikten sonra durabilmişti araba.
Artık ehliyet de alınmıştı. Eğer Münevver’in içinde beş numaralı velet
olmasaydı o akşam altıncı da yola çıkıyordu kutlama yapalım derken.
Sıra artık bir araba satın almaya gelmişti. Önce bir Hacı Murat aldı Selami. ‘’
Karıcığım, bununla iyice ustalaş, bunu vur, parçala haşadını çıkar şoförlüğü
iyice pekiştirene kadar. Sonra daha iyi bir şey alırız. ‘’ Demişti . Münevver
şoförlüğüne dil uzatılmasına fena halde içerledi ama fazla da ses etmedi.
‘’Atla arabaya da gör şoförlük nasıl oluyormuş’’ dedi sadece. Selami önce
evlatlarının tamamını Hacı Murat’ın bir kilometre ötesinde güvenli bir alana
taşıdı. Sonra çevredeki tüm canlı varlıkları kovaladı.Daha sonra yedi ayetel kürsi
, üç kulhuvallah, bir elham okuyarak arabanın ön koltuğuna oturdu.
Münevver anahtarı sokup kontağı çevirdi. Sol ayağıyla debriyaja abanırken sağ
ayağıyla gazı kökledi. Vitesi dörde alaraktan uçuşa hazır hale geldi. Hacı
Murat rodeocu atı gibi sallanmaya başladı.Münevver her iki ayağını da bütün
pedallara basıp vites kolunu şekilden şekle soktuktan sonra nihayet asfaltın
anasını ağlataraktan arabayı yürütmeyi başardı. Caddede karınca da dahil tek
canlı yoktu. Tüm canlı varlıklar hayret, ama daha çok dehşet içinde bu Michael
Scuhhammer’i seyre dalmıştı.
‘’ Çok susadım ‘’ Dedi Münevver. Haklıydı elbette. Büyük bir heyecan yaşamıştı
ve yaşatmıştı. Bir elini kocasının omuzuna koydu ‘’ Nasıldım ama? ‘’ Derken,
Öteki eliyle de arabanın torpido gözünde su arıyordu. Aradığı suyu buldu
sonunda ama arabanın torpido gözünde değil. Kocasının ‘’dikaaatttt kanaallll’’
demesine fırsat kalmadan sulama kanalı içerisinde bol bol su içiyordu artık.
Sonraki günlerde Hacı Murat önce bir kaç kez daha gazi oldu, daha sonra da
ebedi hayata irtihal eyledi. Artık kaportacılar, motorcu ve boyacılar, tüm
sanayi sitesi onlar arabayı götürdüğünde kepenk indirme eylemi yapmaya
başlamışlardı.
Selami’nin gözü korkmuştu ya Münevver’in gözü fazlasıyla karaydı. Hem Selami’yi
kafaya almak o kadar kolaydı ki. O günün akşamında altı nolu velet yola
çıkarken ertesi günün sabahında kapıya bir Broadway dayandı. Ama Selami bu
sefer kararlıydı. Öğretecekti eşine trafik kurallarını, işaretleri hiç olmazsa.
Bu Hacı Murat’a benzemezdi. Dünyanın borcuna girmişti Broadway’i almak için.
Karı-koca arabaya bindiler ve Münevver her zamanki gibi asfaltı kazıya kazıya
bir kalkış yaptıktan sonra yola koyuldular. Yolda Selami başladı sormaya:
-Hanım şimdi bak ileride kırmızı yandı. Ne demek o?
-Geç demek.
-Allah Allah..peki sarı yansaydı?
-Yavaşça geç.
-Ya yeşil yanarsa?
-Son sür’at geç.
‘’ Eyvaaahhh ‘’ diye düşündü Selami. Farkında olmadan bir cenaze arabasına
binmişti.
Daha sonra yoldaki işaretleri sormaya başladı.
-Hanım şu işaret ne?
-Dikkat deve çıkabilir.
-Ne devesi yahu ona kasis denir. Nereden çıkartıyorsun deveyi.
-Baksana deveye benziyor.
-Peki şu ne?
-Amaaannn neyse ne . Ben en çok üzerinde çatal-bıçak olan trafik işaretini
seviyorum.
‘’Anlaşıldı hapı yuttuk. ‘’ Dedi Selami. Hele bir de Münevver iyice gaz pedalına
abanınca Kur’andan bildiği bütün ayetleri okumaya başladı. Derken arabadan
birden dumanlar yükselmeye başladı. Münevver sağa çekip bir çam ağacına hafifçe
dokundurduktan sonra arabayı durdurdu.
Selami sordu:
-Ne oluyor hanım? Bu duman ne?
-Bilmiyorum defransiyeli açıp bakacağız artık.
-Kaputu demek istiyorsun sanırım.
Kaputu açtılar. Eeee ‘’ne de olsa motor sınavından doksan almış. Mutlaka
anlıyordur arızanın ne olduğundan.’’ Diye düşünüyordu Selami.
-Problem neymiş?
-Balatalar meme yapmış sanırım.
Selami de araba milletinin derdinden anlamadığı için ‘’ Lan nasıl da bildi
maşallah, maşallah . Trafik kurallarını, işaretleri bilmiyor ama motor
konusunda maşallahı var hani’’ diye düşünmeye başladı.
-Eeee..Ne yapacağız peki?
-Akünün kutup başlarını temizleyeceğiz.
-Hımmm iyi öyle yapalım madem.
Münevver bujiyi yerinden söküp biraz üfledikten sonra tekrar yerine taktı.
Kaputu kapatıp arabayı çalıştırmaya gayret etti ama nafile. Arabadan hiç ses
gelmiyordu.
-Ya Münevver senin biraderi arasana cep telefonundan. Ona anlat durumu. Daha
olmazsa gelsin bize yardıma.
-Ben de hallederim ya alet edevat yok. Neyse tamam arayayım biraderi.
Arabaya girip cep telefonunu buldu ve kardeşini aradı.
-Alooo…Birader biz Kızılçam yolundayız. Arabanın şanzımanı su kaynattı. Acele
aletlerini al yardıma gel.
Telefondan kaynının sesini duydu Selami.
-Tamam abla. Gülmekten gebermezsem ya da gülerken yolda bir kaza geçirmezsem on
dakikaya kadar oradayım.
-Ayol manyak bu benim kardeşim. Kakasında boncuk görmüş sanki. Ayol nesi var
şimdi benim anlattıklarımın. Neye gülüyor ki bu salak.
-Ya boş ver be hanım. Madem şanzıman suyu kaynattı. Hazır yanımızda sallama çay
da var. Şuradan iki çay yap da şu nefis çam ormanında güzelce içelim baş başa..