Faiz
Bilkent Üniversitesi öğretim üyelerinden Sayın Sami Selçuk'u dinledim,25.02.2010 tarihinde. Flash televizyonunun sabah programında konuşan Sayın Selçuk, hakimler savcılar yüksek kurulunun Erzurum özel yetkili savcılarıyla ilgili aldığı karar hakkında görüşlerini açıklıyordu. Açıklamadan aklımda kalanlar:
1- HSYK’nin kararına katılmayan üye, katılmama nedenini yazıp imzaladıktan sonra, sonucu bilim adamlarına bırakmalıydı. Dışarı çıkıp kararla ilgili açıklama yapması hatadır.
2- Kurulun başkan vekili, eleştirilere yanıt vermemeliydi. “Karar alınmış, bu iş burada bitmiştir.” dese daha şık olurdu.
3- Her vatandaşın siyasi bir görüşü vardır. Ancak siyasi görüşümüzü görevimize yansıtmamalıyız. Hakimler de vatandaştır. Seçimlerde onlar da oy kullanırlar. Ancak cüppelerini giydikleri andan itibaren tam bir tarafsızlık durumu sergilemek zorundadırlar.
Bu açıklamalar, beni öğretmenlik günlerime götürdü. Herkes gibi benim de siyasi bir
görüşüm vardı. Ancak, sınıfa girince siyasi görüşümü dışarıda bırakır; görevime, yalnız görevime yoğunlaşırdım. Çünkü benim görevim, öğrencilerime bir şeyler öğretmeye çalışmaktır, yönetmelikler çerçevesinde. Siyaset yapmak değil. Siyasete hevesliysem, istifa edip beğendiğim partide, doya doya siyaset yapmalı, yok, öğretmenlik yapacaksam adam gibi öğretmenlik yapmalıydım, elimin erdiği, gücümün yettiği kadar. Çünkü ben burada, çocuklarıma götüreceğim ekmek parasını kazanıyorum. Kazancımın helal olmasını isterim. Çocuklarına bile bile haram yedirmeyi kim ister ki?
Devlet bize siyaset yapmak için değil, öğretmenlik yapmak için para veriyor.
27 sene öğretmenlik yaptım. Şükürler olsun ki ne bir veli, ne bir öğrencim karşıma çıkıp ta bana haksız yere düşük not verdin demediler. Çünkü ben, bir güne bir yazılı yoklama koyardım. Onu akşam değerlendirir, ertesi ders yazılı kâğıtlarını sınıfa götürür, önce cevap anahtarını söyler, peşinden kaç numara beklediklerini sorardım. Cevaplarını henüz unutmayan öğrencilerin bekledikleri notlar ya tam gelir ya da bir not oynardı, aşağı veya yukarıya. Oynamaların kompozisyondan geldiğini açıklayıp dersimize devam ederdik.
Bir gün üç alan bir öğrenci “En az yedi bekliyordum.” diye itiraz etti. Hemen yanımdaki kâğıdına baktım. Yetmiş üçten üç vermişim. Yani öğrenci üç almamış, üçü ben vermişim)) Tabiî anında düzelttim, özür dileyerek. Zaten öğrencilerimle mutabakata varmadan notları not defterine geçmiyordum ki))
Kimi arkadaşlarımız yazılı kâğıtlarını günler sonra okur, ne yazdığını unutan öğrencilerle söz dalaşı başlardı. Öğretmen hakkımı yedi, gibisinden. Hatta sınav sonucunu sınıf başkanı marifetiyle bildiren arkadaşlarımız bile vardı, öğrenciyle münakaşa etmemek için.
Öğretmenlerinden yakınan öğrencilere şöyle derdim. Öğretmen, sizden kestiği notları biriktirip bankaya yatırarak faizini mi yiyor?
Keşke diyorum, haram maram demeden çocuklardan ikişer not kesip biriktirseymişim. Damlaya damlaya göl olurdu. Binlerce öğrencimin notlarından edindiğim birikimler, yedi sülaleme yeterdi. Birikimlerimi bankadan çeker, torunlarıma aktarırdım. Onlar da okula gitmeden üniversiteyi bitirirlerdi, kolayca)) artık ne katsayı sayıklarlardı, ne YÖK, ne de Danıştay))
Mevki ve makamımız ne olursa olsun üstlendiğimiz görevi hakkıyla yapmaya çalışalım. İşimizi beğenmiyorsak en kısa zamanda o işi bırakıp, beğendiğimiz işi tutalım. Gönül huzuruyla çalışamıyorsak ne işimize hayrımız dokunuuur, ne de kendimize…
(
Faiz başlıklı yazı
RasimCANBOLAT tarafından
26.02.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.