Bundan sonra:
Ebû Mûsâ el-Eş’arî radîyallâhu anh’dan rivâyet edildiğine göre, o, şöyle demiştir:
“Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’e, cesaretini göstermek, milletini korumak ve gösteriş yapmak maksadıyla savaşanlardan hangisinin Allâh yolunda olduğu soruldu. Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
Her kim, İslâm Dini’nin (tevhîd kelimesinin) yükselmesi için savaşırsa, işte o, Allâh yolundadır.” [(SAHÎH HADÎS) Buhârî (7458); Müslim (1904)…]
Hadîsten Çıkan Hüküm Ve Fâideler:
1. Cesaret göstermek, milletini korumak ve gösteriş yapmak için savaşanlar Allâh yolunda değildir. Şöhret için, kadın için ve toprak genişletmek için savaşanlar da böyledir. Allâh’ın kastedilmediği niyetler sayılamayacak kadar çoktur. Bu ve benzeri niyetlerle savaşan kimseler yaptıklarına karşı Allâh’tan ecir alamazlar. Savaştan sağ çıktıklarında gâzi, öldüklerinde ise şehit olamazlar.
2. Her kim, ilâhî kelimetullâh için savaşırsa, işte o, Allâh yolundadır. Böyle kimseler yaptıklarına ve çektikleri sıkıntılara karşı Allâh’tan ecir alırlar. Savaştan sağ çıktıklarında gâzi, öldüklerinde ise şehit olurlar.
Öyleyse savaşan, Allâh için savaşmalıdır. Ne câhiliye âdeti üzere milletçilik ne de vatan için. Burası insânların ayaklarının kaydığı ve çeşitli söylemlerle aldatıldıkları iki önemli noktadır. İnsânlar, Allâh katında soy ve ırklarıyla ya da vatan ve coğrafyalarıyla değil, ancak takvâları oranında değer kazanırlar. Ebû Nadra radîyallâhu anh’dan rivâyet edildiğine göre, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Ey insânlar! Şunu iyi bilin ki Rabbiniz birdir, atanız birdir. Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap’a, kırmızının siyaha, siyahın kırmızıya üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvâ iledir.” [Ahmed (23489); Taberânî (el-Vasît: 4749)…]
Irk ve vatan için savaşmak kâfirlerin amellerindendir. Çünkü onlar, ırkları ve vatanları için savaşırlar. Müslümanlar ise İslâm için savaşırlar. Allâh’ın korunmasını emrettiği şeylere zarar gelmesin diye savaşırlar. Müslümanlar, vatan bildikleri topraklarda İslâm için; onun hâkimiyeti ve bekâsı, korunması ve kök salması adına savaşırlar. Yoksa sırf vatanları için ya da sadece ırkları için savaşmazlar.
Tüm bununla birlikte Müslüman bir kimsenin niyeti ve hedefi Allâh’ın kelimesinin yücelmesi iken, ganimete de kavuşmayı istemesi kendisine bir zarar vermez. Çünkü kişinin ilk ve temel niyeti, Allâh’ın kelimesinin yücelmesinden başka bir şey değildir.
Hamd âlemlerin rabbi olan Allâh’a mahsustur. Salât ve selâm yaratılmışların en hayırlısı Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’in, âlinin ve ashabının üzerine olsun.
1441 h. / 2019 m.
Abdullâh Saîd el-Müderris.