Yenik bir düş’ün muadilidir her şiir
ve enkazını aldığım dünün defteri kebirde saklı kaydıdır her gülüş.
Sırıtan iltimaslı sihirlere yer yok
benim kitabımda nasıl ki ben de yoksam iblisin tiradında.
Kepaze eden aşk mevsimine istirhamım:
Hep mi düşer insan aşka ve düştüğü
her müşkülde hep mi çınlatır kulaklarını o meşgule veren sesinde yalnızlığın
hep mi girdaptır yollar ve devasa çukurlar elbet kıyametin de habercisi içine
düştüğümüz bu kâbusta yarına çıkmanın da muadilidir şiirler ve beynamaz
fıkralarda tezahür eden gülüşme sesleri ve seviştir yaratılan izdiham oysaki
uymamız gereken kurallar ve defalarca zuhur eden uyarılar:
Sosyal mesafenin sınırları saklı mı
peki satırlarda?
Hep mi yaslı insanlık hep mi cefakâr
bunca mazlum ve elimin tersiyle ittiğim bahtım ve yapılan tahta törenle çıkıp
bahtımı karalayan hep de yalancı yıllar ve yokuşlar.
Sözcük ırkında neye denk düşüyorsam
ve rugan ayakkabılarımın parlaklığından gözlerimi alamazken…
Hala çocuğum.
Hala yetim.
Yetilerimin yarattığı izdiham ve
nevrotik yabancıların istila ettiği mermer mezar başlıkları oysaki sokağa çıkma
kısıtlamasında yer bulmadı hayaletler ve ipini koparan attı kendini mezarlığa.
Tabular yıkıldı bir kere daha.
Oysaki mahremiyetin ve masumiyetin
tapusu çoktan üzerimdeydi ve meleklerin nezdinde yalnızlığımı mütemadiyen
kolaçan ettim ve aşırdığım düş kırıntılardan güfteler yazdım ve mimoza
kokularına hasret geçirdiğim sefil baharla reşit bir acıyı da nüfusuma
geçirdim.
Başa aldığım.
Boşa aldığım.
Boşaltım sistemi madem devre dışıydı
tabiatın kuşlar da nasiplendi bu bozuk düzenden ve kaldırımları mesken tuttular
gökse artık benim inhisarımdaydı ve uçmaya dair kanatlarımı biledim kalemle ve
törpüledim tüm hatalarımı derken çatık kaşlı sitemler düş bulvarındaki
gezintimi mimledi ve imlerin daldığı derin tevekkülde gördüm ki bana sahip
çıkan sadece İlahi Güç.
Düş retinalarında uzağı göremeyen dış
ses.
Gerçekler haritasında işaretlediğim
yer gök.
Ufkuma sahip çıkacaktım madem matemle
sözlendim bir ömür ve devasa bulutlara adımı yazdım az sonra boşalacak olsa da
haznesi dualarımla kazıdım ismimi bu sefer yere göğe.
Latif mevsim.
Delişmen rüzgâr.
El-Fatiha.
Aşkın her dem kıyama durduğu
sözcüklerin ise köprüler kurduğu…
Gemileri yaktığım bir ömür ve gemici
fenerimle düşüp de yola azığa aldığım gönlüm.
Kesif bir sessizliğin de hâkimi iken
sus pus benliğim dualarımdır açık ara farkla acılarımı kabullendiğim ve
içselleştirdiğim ve vakit daha varken varmalıyım menzile ve yeni düşler kurup
hayatımı biçimlendirmeliyim yeniden gerçi tekil varlığımla bir çoğul denkleme
denk düşeceğim ama…
Sükûnetin mimarıdır kalemim ve
kelamın kefil olduğu sırlarım belki de çatlayan tomurcuklar ve akan çatısında
ömrün en sefil yağmura teslim olmanın da güzelliğidir hani düşlerimi
bölüştüğüm.
Bir ikramsa.
Bir idam sehpasına tez elden
çıkmalıyım.
Buyur edildiğim kadar da kapı dışarı
edildiğim hangi özlemin sancısı olduğumu bilmeden sıvazlıyorum sırtını
bilinmezin ve tüm nifak tohumlarını es geçiyorum yeteri kadar uyumsuz olmanın
nezdinde net bir tahlildir içime geçenleri neşrettiğim satırlar ve daha
binlerce cümle istifli yüreğimde güne damgasını vuran hangi acıysa varsın sefil
yüreğimle bir kez daha sahipleneyim kaderin sunumunu.
Bir düşü milat edinirim peşinen ve
düşerim de yollara düşkün değil düşman olanların hasedine dahi merhamet ekler
ve ekmeğimi pay ederim her ne hikmetse içime doğan güneşi de uyutur ve
sallandırırım gecenin rahmine…
Bir ikaz ışığı ise göğün siyahı.
Bir hidayetse kıyama duran yüreğin
intiharı…
Düş pazarında o kesif sessizlik ve
gerçekleri bilediğim ve aşkı rahmet bildiğim yetmedi İlahi Işığının gizini
yürekte saklı tuttuğum…
Sırlarım varsa veririm de dosta.
Aşk bir hümayun ise daha çok severim.
Eşiğinde yüreğin.
Eşiğinde evrenin.
Eşkâlimi çizerim hece hece ve aşkın
meali ile doldururum yüreğimi.
Göğe attığım her çentiğe bir yıldız
sunar Rabbim ve acıma karşılık dua biçerim İlahi Aşkı içerim ve patavatsızca da
severim önüme geleni.
Kulağa hoş gelen her söze de kanarım
ve anarım rahmeti yetmedi kalp gözümle açarım içini duyduğumun ve görürüm de
niyeti.
Sezilerimden çıktım yola yine.
Sevip de sevilmeye ne hacet dedim bir
kere…
Bir kereliğine değil ömürlük sevdim
madem ve matemi de ördüm mü sevginin heceleriyle…
Bir örüntü ise muğlak düşler.
Bir görüntü ise yüreğin asılı
kaldığı.
Kambersiz düğün nasıl ki akla zarar
sözcüklerden de asla gelmez zarar.
Kınında ömrün şadırvan düşler ve
Merkez Efendiyi anıp da merkez bildiğim aşka doyamadığım katıksız saf
duygularımla uzadığım kadar tepeye uzandığım da aşkın rahlesine kıyamet öncesi
yaşadığım nice m/eziyet ve güne dokunup da geceye ermek midir yoksa hedef…
Kürediğim her düşte saklıyım.
Her düşte atılan düşeş kadar
varlığına duacıyım sevginin ve meşrebi iken özlem kimi zaman çaresizlik
yalnızlık kim bilir neye delalet?
Bir sözcük doğarken ölen gün ışığı.
Gün ışığı doğarken kandığım gecenin
ayazı.
Buz tutan değil yürek tutan ellerde
eşref saati şiirlerin ve anlam olmaya da yolculuk anlamsızlığın kabrine ırak
bir düşte yolculuğum.
Bir mizansen isem gizimle…
Şatafatlı yalnızlığın huzmelerinde
esiri olsam da evrenin.
Eseri ise bitmeyen sevgime eşlik eden
devasa özlemim ve çaresizliğim.
Kubbede saklı sırlarda saklı
özlemimde saklı bir sefalet ve her nasılsa sefasını sürmek özlemin ve nice
şiire gebe gecenin de reşit olmaksa niyeti.
Çocuk kaldığım.
Büyümeye vakıf bir rüzgârda
savrulduğum
Avuttuğum yüreğimi sakladığım kabrim
ve dolunaya hürmeten geceyi de katıksız zimmetime geçirirken…
Israrla g/ördüğüm her düş ve şiir
meclisine sunduğum fermanım bir yolculukta saklı yârim bir de yarım kalan ömrüm
belki de kifayetsizlikler zincirinde kabulümdür yoldan çıkmamak adına bana
eşlik eden daimi hüznüm.
Yorgun sözcükler mezarlığında
yormadan ve yordadığım her gerçekte saklı tutulası değerlerin de yüzü suyu
hürmetine…
Sevgisiz geçen güne ömür mü biçilir
ve bir yaş daha almanın verdiği hüzünle yasımı da muadili bildim şiirlerin.