Düşlerim mi kundaklandı günün sair
vakti hizaya soktuğum duyguların tek bir tebessüme ihtiyaç duyduğunda solan her
mavi bulutta mı saklıydı öncem ve tekerrür eden gizem çünkü sandığımda
saklıydım ezelden ve yüreğimden tüten sevginin lehçesini adlandıramadı insanlar
ve güme gittim ömrün sığlarında yalın ayak gezen kaplumbağa adımlarla neşreden
öykümde soluklandı sözcüklerim akabinde bastım tetiğe ve doğdu şiirlerim ölüm
öncesi yiten nefesimde.
Günün kuytuları unutulduğum sonra da
demli bir vakit uykumun sızdığı güne nazireler eden bir kuş gibi salındığım.
Sözcüklerim illa ki hele ki nefsime
ihanet edip kurşunlanan ruhuma yağan kar taneleri.
Kurdum saatimi öncemde saklı hüzne
biat açıldıkça açıldım hüzün denizinde çünkü sevgiye idi düşkünlüğüm sevilmek
hak getire büyüttükçe büyüttüm acımı, rotası kayıp bir düştüm önce ve denize
düşmüştüm sözüm ona oysaki lebiderya yüreğimde saklıydı enginlik enleri boya
dönüşen aşkın kıvılcımlarına ayna tutan bir hurafe gibi dizimin dibindeydi
gizem ve hala küçük bir çocuktum annemin gözünde.
Ufkun sancısında saklıydı mavi ve
doğum öncesi çalakalem ismimle imlediğim.
Acının da sancısı tuttu ve dehlizlere
serildim boylu boyunca ki verdiğim her açıkta yuhalandım, açık verdiğim sadece
gönül gözümde yeşeren duygulardı ve bencileyin bir efkâra kurşun döken kâhin
gibi sırlarımı mezarıma taşıyacağım yalandı artık.
Densizdim severken.
Derin bir izdi yüreğimde saklı olan:
ne bıçak yarası ne de kefenimden sızan kan varsa yoksa gözyaşı varsa yoksa
kuruladığım alın terim en çok da severken döktüğüm ve helalinden yüreğimde
saklı kim ise.
Bir nesirdim önce sanki yazılmamış
bir hikâyenin ılık nefesiydim.
Bir eseriydim Yaratıcının kıblemde
dolunay kınımda aşk gözümde efkâr hem yoktu da yalanım.
Esiri olmaksa evrenin ait olduğum
kadar şeffaftım ve sevdalı bir o kadar nazlı bir sülün çünkü göğün tanrıçasıydı
yufka yüreğimde süründüğüm kadar da sürgün edildiğim bir boşluk.
Ayyuka çıkan ayıpları vardı beşerin
ve gözlerinde siyahlık yüreklerinde saklı ne varsa boca etmişlerdi karanlığın
çeperine.
Karanlığım bana ait idi hem bunca
mazlum ve yaralı çocuk ve ölü kadın varken bana düşer miydi hiç şen bir
kahkaha?
Maruzatımı sundum Rabbime ve kabul
gördü en yüce katta ve iznini aldım daha çok hüzün adına konakladığım mabedimde
izini sürdüm sürdükçe sürme çektim gözlerine ölü gelinin ve kan damlayan
satırlara serildim İlahi Aşkın mazhar olduğu her karede saklı idi içimdeki
üçgenler ve b/öldüm defalarca sonra kundaklandı açılar elbet acının fermanı idi
günü bölen ve geceyi sömüren iblis.
Karanlık değildim ve yüzüm de kara
değildi sadece hüznümle yeşerdim sadece hüznün türevinde sürüklendiğim peşi
sıra…
Az evvel bir kurşun daha yemişti
masumiyet ve göçmen kuşların dönendiği göçmen teknesi batmıştı ve alt yazı
geçti: ‘’Henüz ölü bedenlerine ulaşamadık göçmenlerin.’’
Adı insan olan herkes ölüydü ve
kaybolan her çocuk aslında açığa çıkarıyordu dünyanın karanlık yüzünü.
Yüzüm yoktu acısını içine gömen şehit
eşine tek kelime etmeye ve babasız bir çocuğun hüznünü paylaştım yetimliğimle
ve ön sözümü sundum yeniden.
Mutluluk kim ben kim hele ki
insanların yürekleri cayır cayır yanarken bir de ormanlar bir de kundaklanan
yeşillik ki tek yeşil içimdeki filiz idi kimselerin görmediği bazense yeşile
çalan gözlerim ve hıçkırığımı bastırmaya dahi gücüm yoktu.
Huzursuz ruhumla nöbetimi tuttum ve
tuttum nefesimi.
Ben acıydım çünkü ben insandım ne
yorulmaya hakkım vardı ne de susmaya.
Ben kadındım.
Ben çocuktum.
Ben sınırda şehit düşen askerdim.
Göçmendim ya da Alevi ya da aklınıza
ne gelirse.
Dilimde türküler; b/ağrımda sinmeyen
acılar ve közümde yangın sonlanmak bilmiyordu.
Kuytuların sesiydim ve içimdeki
kuruntunun da sesi.
Öncüydüm.
Yolcuydum.
Tutuklu idim.
Tutkundum.
Tutuldu da nutkum kimi zaman ve
susmam asaletimdendi ne de olsa benim yerime cevap veren birileri vardı.
Süt liman değildim ve süt kokan
ağzına bebelerin sağlık diledim ve ömür ve huzur ve barış.
Kendimden çıkmadım yola çünkü
kendimdim ve eşleştiğim kim ise acıların çağladığı ve kim ise yetim kalmanın
güçlüğü üstelik karnında bebeği ile eşinin şehit cenazesinde saf tutan
kadındım.
Ben şiirdim.
Ben türküydüm.
Ben Türk’tüm.
Ben asildim.
Ve mazlum.
Ve mahzun.
Ben Türkiye idim.
Ben dünyaydım.
Gittiği yere kadar da gidecekti hikâyem
ve tüm hikâyeler hele ki yaşayan ve yaşatan kim ise içimdekini boca etmek insanlığımdandı.
Canım daha çok yanabilirdi: ne gam.
Can yakamazdım ve yakmadım da.
Susmak ne ki sürüklenen nidaların
peşinde kavrulan yüreğimle gölgemle kavgalı olsam bile ben insandım bir
başkasının acısını yüreğinde hisseden.