Şair Üstüne
Aziz nesin, bu ülkenin yetiştirdiği
en değeri mizah yazarlarından biridir.
Yazar Murat Belge kendisine sorulan bir soruyu, Aziz Nesin’den alıntı yaparak;
“Macaristan fıkrasındaki dibi… ‘Bizde
her üç kişiden biri şairdir’ diyorlar, Aziz Nesin de ‘O da bir şey mi’ diyor,
‘Bizde her üç kişiden dördü şairdir’ dedi” diyerek cevaplar
Macarlar da Aziz Nesin de aslında şair
olduklarını zannedenlerin çokluğuna ironik bir dille im koymaktadırlar. Bence
de çok haklılar.
“Şair var bostanda kelek / Şair var hep yel
yepelek /
Şair var davul dümbelek / Şair var yolunda ölek.”
Bu dizelerimi okuyan
okurlarımın, “Tahir Eker sen de şiir yazıyorsun, sen hangi gurup içindesin?”
Sorularınızı duyar gibi oluyorum. Bu sorularınıza, “Ben şair değilim(!)” iki
yüzlülüğüne sapmadan cevap vereyim: Bir şairin, şair olup olmadığına, şairse,
nerede durduğuna insanların tanıklığına da başvurarak zaman denen yargıç karar
verir. Zaman denen yargıç, şair olamayanları unutulmaya terk ederken, şair
olanları da ayıklayarak ölümsüzleştirir.
Genellikle şairler, şiirlerini ne
zaman, nerede yazdıklarını belirtirler. Benim şiirlerimde zaman ve mekân
yoktur. Yayınladığım şiirlerimden her hangi birini, kim defterine ya da
belleğine alırsa, kim sevgilisinin kulağına fısıldarsa, kim besteler, kim
okursa bilinsin ki; o şiir, o mekânda, o zamanda, o kişi tarafından yazılmıştır
diyerek, konuya dönelim.
Dil ve düşünce yazıya geçirilmeden
çok önce, belki de insanların toplu yaşama geçtikleri dönemden başlayarak
gelişen bir anlatı biçimidir şiir. Bu anlatı yeteneği de her toplumda çok az
kişide vardır. Böyle şiirsel bir anlatım ile toplum içinde ilgi, saygı,
hayranlık uyandırmaktadırlar. Onları, atalarının ruhlarının sözcüleri olarak
kutsayarak, toplum içinde büyücü, otacı (doktor) hatta yönetici sıfatlarıyla
ödüllendirip görevlendirmişlerdir.
Geçmişin bu şairleri,
söyleyeceklerini; genellikle çalgı ve müzik eşliğinde ritmik hareketlerle (dans)
trans (kendinden geçme ‘ipnoz’) durumuna geldiğinde mistik (Gizemli) ve ruhlar
âlemi ile ilgili sözler söylediği kabul edilmiştir. Bu şairlerin anlatıları
nesilden nesil e aktarılarak, yazının bulunmasıyla da Mezopotamya (Sümerler, Babil’ler vs.)
toplumları tabletlere, Orta Asya’da Türkler, taşlara işlemişlerdir. Şairlerinin
adı bilinmese de Gılgamış destanı, Oğuz destanı gibi destanlar ve şiirler bu
yolla günümüze ulaşmışlardır.
Geçmişten günümüze, adı bilinen ilk
Türk şairi, Aprın Çor Tigin’dir.
“Sevgili” başlıklı lirik şiirinden
dizelerle anıyorum.
1. Dörtlük Uygurca,
“Kasıçığımın öyü kadgurar men/ Kadgurdukça / Kaşı körtlem/ Kavışıg sayur
men.”
Bu günün Türkçesiyle,
“Yavuklumu düşünüp dertleniyorum /
Dertlendikçe kaşı güzelim / Kavuşmayı özlüyorum.”
2. Dörtlük Uygurca,
“öz amrakımın öyür men / öyü evirür men ödü/…/ çün /öz
amrakımın / öpüg
seyür men”
Bu günün Türkçesiyle,
“Kendi sevgilimi düşünürüm ben / Düşünürüm, düşünürüm de / / Kendi sevgilimi / öpmek isterim ben.”
Şair olabilenler, çağlar
öncesinden günümüze toplum içinde saygın yerini korumaktadır. Bu da günümüzde
şiir sanatıyla uğraşanlara sorumluluk yüklemektedir. İlk sanat dalı olarak
kabul edilen şiir sanatı, bazılarına kolay gibi görünse de sorumluluğunun
farkında olan şair için, edebi sanatlar içerisinde belki de en zor olanıdır.
Bir duyguyu, bir düşünceyi, bir hareketi, belki de bütün bir hayatı bir ya da
birkaç dizeyle anlatmanın zorluğunu bedeni uyurken; zihni, tamamlamaya
çalıştığı şiirle, cebelleşen şair bilir.
Şair Ahmet Dinç dostum, dizelerinde
ne güzel anlatır bu zorluğu,
“Naçar kaldım / Kalem defter elimde /
Geceler boyu kıvrandım da / Seni anlatamadım.”
Bir başka şiirinde,
“Şairsen / yolun hep yokuş
……………………
Ve kendi nefesin / Yâr olmazda sana /
Bir imgecik yer ararsın / Geceler boyu / soluklanmak için kıyısında”
Evet, şair, şiirin girdabına düştüğünde geceler boyu o girdaptan
kurtulabilmek için, bir sözcük, bir imge, tutunacak dal arar. Elbette bu arayışta
şairin, bilgi ve birikimi yolunu açar.
Nazım Hikmet (15 Ocak 1902 - 3 Haziran
1963 Türkiye, şair ve yazar): “Şairin
iç âlemi gerçekte dış âleminin insiyakından (yansıma, iç güdü) başka bir şey
değildir. Bundan dolayı dış dünyası dar olanın iç dünyası da daracık olur” der.
Devam eder;
“ Şairin Âlim olması şart değil ama cahil olmaması şarttır.” (Sanat ve Edebiyat
üstüne/ Evrensel basım yayın) der.
Şennur Sezer (12 Haziran 1943- 7 Ekim
2015 Türkiye, şair yazar) ise: “Şairin, tüm öteki sanatlarla tanışıklık,
bilimle barışıklık zorunluluğu”/ na işaret ederek, devamla; “Şair, felsefe gibi
toplum bilimle de Matematikle de estetikle de tanışık olmak, bu bilimlerden
kendi bakış açısını oluşturmak zorundadır.” ( Şiir Gündemi/ İnsancıl Yayınları)
demektedir.
Bu ustaların sözlerini nasıl okumalı?
Bana göre, Şiir yazmaya yeni başlayan
Şair’in şiirleri öykünme bile olsa hoş görülmeli, dilerse, şiir tekniği
açısından destek verilerek, yazmaya teşvik edilmelidir. Bu hevesliler hamdır. Olgunlaşmaları
beklenmelidir. Şennur Sezer’in de söylediği gibi: “Tüm dantellerin temeli de
küçücük bir ilmiktir.” Hevesleri kırılmamalıdır.
Bu şiir heveslilerinden bazıları,
şiir olup olmadığına bakmadan aceleyle (yel yepelek) özensiz yazarlar. Yazdıklarını haykırarak,
höykürerek okurlar. Kendilerini yenilemez, uyarılara aldırmaz, eleştiriye de
katlanamazlar.
Yazının konusu şairler,
“İnsanlaşma yolunun yolcularıdır.” Bu yolun giriş kapısı da (zorluk
anlamında) sırat’tır. Homeros’tan günümüze dizeleriyle yaşayan şairler, İnsanlaşma yolunda hala yolumuzu
aydınlatıyorlar.
Şair, “Toplumun nabız atışlarını kendi nabzında
duyandır” diyerek, yazıyı bir şiirimden, üç dörtlükle sonlandırmak
istiyorum.
“Kimi halkı için, kavgaya durur / Saz ile
söz ile dil ile vurur
Egemen tepinir öfke kudurur / Gönüllerde yaşar, ecel utanır
-----------------------
Kırılır zincirler, yıkılır bentler / Şairin dilini, yürek denetler
İnsanı insana, şair kenetler / Gönüllerde yaşar, ecel utanır
--------------------------
Dadaloğlu söyler, ‘dağlar bizimdir’/
Gönülden gönül e, bağlar bizimdir
Homeros’tan beri, çağlar bizimdir / Gönüllerde yaşar, ecel utanır.”
------------------------------------------------- Tahir Eker 6.9.2020
(
Şair Üstüne başlıklı yazı
yolcu9901 tarafından
6.09.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.