TÜRK'ÜN ÇAMINDAN ANASI GÜZEL KEL FATMA'YA,  KEL FATMA'DAN KIRMIZI DON'A NOEL'İN BİLİNMEYEN TARİHİ.



Lafı hiç uzatmadan hemen Türk’ün çamı ile başlayalım.

1- Efendim öncelikle şunu belirtmekte yarar var ki Noelde Çam süsleme denen adet aslında Türklere aitmiş.

‘’Yok artık ‘’ dediğinizi duyar gibiyim ama vallahi öyleymiş. Bunu ben uydurmuyorum. Koskoca ünlü Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ Hamfendi söylüyor.
Türkler İslamiyetten önceki hayatlarında çam ağaçlarını süslerlermiş. Neden böyle yaparlarmış peki? Bunu o açıklamıyor ama ben düşününce buldum. Yahu günümüzde onca işinin arasında bir de buzdolabı, televizyon, çamaşır makinesi gibi elektrikli ev eşyalarına bile metrelerce danteller ören bizim hamarat Türk kadınının o çoook eski devirlerde ağaçları süslemesinden daha normal ve doğal ne olabilirdi ki?

Peki çamdan başka ağaç süsler miymiş atalarımız? O konuda da açıklama yok ama sanırım süslerlermiş. Çünkü o zamanki kadınların öyle hem çocuk doğurmak hem de kariyer yapmak gibi bir sıkıntıları olmadığı için vakitleri bol… Hatta erkekler bile…Öyle tüm hayatları savaşlarda geçmiyormuş ki. Boş zamanlarında ne yapacaklar? Elbette çam süsleyecekler. Mesela şimdilerde birilerine sorduğunuz zaman ‘’ Başlıca hobileriniz nelerdir?’’ Diye, ne cevap verirler? ‘’ Kitap okumak, tiyatro ve sinemaya gitmek, spor yapmak’’ ( Zinhar yalandır tabii ki ) Aynı şekilde o günlerde sorduğunuzda ‘’ Ava gitmek, savaş talimleri yapmak, koyun-davar otlatmak.’’ Derlermiş ki bu da zinhar yalan…Hep çam süslerlermiş.
İyi de her bi şeyimiz çalan bu kefere takımı bizim çam ağacı süsleme alışkanlığımızı nasıl almış bizden?
Hamfendi ona açıklama getiriyor işte:

Türkler Orta Asya’dan Avrupa diyarlarına göç etmeye başlayınca barbar Avrupalılar bizdeki bu güzel geleneğe hayran kalmışlar ve onlar da çam süslemeye başlamışlar. Tabii ki Hristiyanlığın daha ilk yüzyılları olduğu için papaz efendiler, keşişler, rahipler ‘’ Ulan bırakın bu gavur adetlerini yoksa nar-ı cehennemde cayır cayır yanarsınız dümbükler.’’ Diye halkı uyarmışlar ama bir türlü bu çam kesip süsleme işinin önüne geçememişler.E zevkli bir uğraş. İnsan bi alıştımı bir daha bırakamıyor tabii ki.

Sonra efendim bunların bilindiği gibi meşhur konsilleri var. Bu konsillerde tartışıp duruyorlar. Hz İsa baba mı, hem baba hem oğul mu? Yoksa hem baba, hem oğul hem de kutsal ruh mu diye…İşte böyle Hz. İsa’nın ne olduğunu tartıştıkları İznik konsilinden iki önemli karar çıkmış (MS 325)
A) İsa Mesih Tanrıdır.
B) Bundan böyle çam ağacı süsleme işi sadece Noellerde yapılacak, sair günler çam, mam, dam, zam, gam süslenmeyecek.

İşte o gün bu gündür Hristiyan dünyası, aslında bir Türk geleneği olan çam süsleme işini yaparmış. Türkler ise daha sonra Müslüman oldukları için sırf Hristiyan alemine muhalefet olsun diye bu güzelim adetten vazgeçmişmiş. Lakin bazı yerlerde hala bazı dilek ağaçlarına çaput bağlanması işte bu çoook eski geleneğimizin devamıymış.
Ve yine denir ki ünlü Namı Kemal’in ( Namık Kemal değil efendim)

‘’ Geçme namert köprüsünden ürkütürsün vakvakları
Ebenin damına çam diktim, git topla kozalakları.’’

Beyiti işte bu güzel adetimizi ifade etmektedir.

İtirazı olan varsa bana değil ünlü Sümerolog  İlmiye Muazzez Çığ Hamfendiye yapsın.

2- Yeri ve hocanın adını yazmayacağım. 

Görev yaptığım yerlerden birinde bir cami hocamız vardı ve her sene yılbaşının hemen arifesinde mutlaka aynı vaazı vererek Hrıstiyan alemiyle dalga geçerdi kendisince.

Derdi ki:

‘’ Muhterem cemaat. Biliyor musunuz Hristiyan alemi her Noelde niçin çam kesip süsler? Hatta o çam ağaçlarını parlak lambalarla aydınlatır?’’

Aslında hepimiz cevabı çok iyi bilirdik. Çünkü hocadan en az dört beş kere dinlemiştik. Mesela ben bile altı sene görev yaptığım o yerde altı kez dinlemiştim ama tabii ki camilerde öyle hocaya soru sormak ya da sorulan bir soruya cevap vermek büyük edepsizlik olduğu için (!) ağzımızı açıp da ‘’ Hocam biliyoruz, plağı değiştir.’’ Ya da ‘’ Aaaa vallahi de bilmiyorum. Bak şimdi merak ettim. Ölümü öp ne olur anlat. ‘’ Deme gibi bir lüksümüz yok.

Hoca şöyle bir süzerdi bizleri. Bakardı ki hiç kimseden cevap yok, içinden ‘’ Ulan daha geçen sene anlattım. Ne man kafa bir cemaat bu. Kimse bir şey anlamamış. İşin yoksa bir daha anlat şimdi. Yahu haydi cahil cühela köylü bir halt anlamadı Sami Hoca olacak şu şapşal da mı anlamdı’’ Nazarlarıyla en son beni süzdükten sonra tane tane anlatmaya başlardı.

Muhterem cemaat ! 

Bilindiği üzere Hz İsa bir kez daha yer yüzüne inecektir. Hristiyan alemi de İslam alemi de buna inanır. Lakin Hristiyan alemine göre Hz İsa bir çam ağacına inecektir. İşte bu yüzden Hristiyanlar çam ağaçlarını süslerler ve Hz.İsa rahat bir iniş yapsın diye de çam dallarına lamba takarak aydınlatırlar. Allah’ın salakları. Hz İsa sanki uçak da pist aydınlatması yapıyorlar rahat insin diye’’

İşte bu ‘’ Hz İsa sanki uçak da pist aydınlatması yapıyorlar rahat insin diye ‘’ Sözü üzerinde camide edebe tamamen mugayir olarak tüm cemaat gülerdi ve hoca sadece bu esprisine mahsus olmak üzere ‘’ Hööössstttt..Ulan camide gülünür mü muhterem kardeşlerim? ‘’ Demezdi.

Durun ama daha bitmedi vaaz.

Hocamız devam ederdi.

‘’Muhterem cemaat-i müslimin vel müslimat ! Oysa Hz. İsa kesinlikle bir çam ağacına inmeyecektir. Peki nereye inecektir?’’

Ben parmak kaldırıp ‘’ Hocam hocammm, hocammmm.Ben söyleyeyim.’’ Dememek için kendimi zor tutuyorum. Çünkü cevap geçen seneden ezberimde. Nitekim bu sefer elimi kaldırıyorum cevap vermek için ama yanımdaki Hacı Hasan Amca şiddetle elime vurup ‘’ Şişşşşt. Sessiz ol hoca.’’ Diyor ve öyle dehşet bir bakış atıyor ki donuyorum adeta.

Hocamız ise ‘’ Yine bilemedi deynolar. ‘’ Bakışları altında iki saniye bizleri süzdükten sonra cevabı patlatıyor.

‘’Suriye’yi bildiniz mi? Hah..İşte onun Başkenti olan Dımaşk’ta bir caminin şerefesine inecek.’’

Ulan cematten bir Allah’ın kulu da ‘’ Hocam Dımaşk da neresi?’’ desin. Neyese ki hoca açıklıyor: ‘’Yani Şam’’ Muhteremler.

Caminin içinde hocaya hiç bir şey sormayan vatandaş, camiden çıktıktan sonra bana soruyor: ‘’ Hocam şimdi anlamadım. Hz İsa Hristiyanların çamına değil de bizim çamımıza mı konacakmış?’’ Vatandaş belli ki hocanın dediği Şam’ı çam anlamış.

Cevap veriyorum: ‘’ Yok Mestan Dayı. Hristiyanın çamına değil Suriyenin başkenti Şamda bir caminin damına konacakmış’’ Mestan dayı yine soruyor: ‘’ Ramazan ayında, dini bayramlarda ve Cuma günleri onun için mi camilerin şerefelerine kandiller yakıyoruz. İnerken yanlış yere inmesin diye’’

Yok…Bildiğiniz gibi değildir o cahil cühela dediğiniz köylü. Bazen sizi suya götürür susuz getirir. Yani bazılarının zannettiği gibi asla koyun değildir köylü milleti. Uyur gibi görünürler ama cin gibidirler evelAllah…

Bu soruya nasıl cevap verirsin? Çaresiz ‘’Hristiyanın çamları aydıtlatmasıyla dalga geçip Hz İsa sanki uçak mı diyen hocaya sor sen onu. Ben bu kadar derin dini konuları bilemem.’’ Diyip savıyorum başımdan tabii ki.

3- Noel ve Yılbaşı denince akla gelen bir başka konu da hindidir.

Noelde, Yılbaşında ve Şükran Günü denen özel günlerinde Hrıstiyan alemi hindi yer. İşin garibi senenin diğer üç yüz altmış dört gününde ağzına hindi sürmeyen bizim Müslüman aleminde de yılbaşında hindiye karşı temayül başlar ve anası güzel kel Fatmalar bol bol fırınlara sürülür nar gibi kızarsınlar diye.

Peki en azından nüfus kağıdına göre Müslüman olan bir vatandaşın Yılbaşında hindi yemesinin dinen bir sakıncası var mıdır? Bu konuda fetvayı ben vermeyeyim. Konunun uzmanı değilim çünkü. Ben sadece olaya ekonomi penceresinden bakabilirim. O pencereden baktığım zaman da ‘’ Yahu bırakın da bir sene boyunca yıl başı gelse de şu hindileri satıp cebimiz az para görse’’ Diye bekleyen, umudunu yılbaşında satacağı hindiye bağlayan Kandıra'lı kardeşlerim üç beş hindi satsın. Asırlardır hindi yemek dolayısıyla hiç birimiz Hrıstiyan olmadığımız gibi yemediğimiz için daha Müslüman da olmadık.

Yalnız…Hindi kesmek ve yemek dinen elbette ki sakıncalı olmamakla beraber Türklük açısından son derece sakıncalıymış. 
Evet yanlış okumuyorsunuz. Hindi yemek Türklük açısından son derece sakıncalıymış çünkü hindi yemek Türklüğü tahkir eden ( Yani Türklüğe hakaret olan ) bir durummuş.
‘’Haydaaaa’’ demeyin. Önce bir dinleyin hak vereceksiniz.
Efendim…Olayın kaynağı taaaa 1492lere uzanıyor.

Kristof Kolomb 1492 de Amerikayı keşfettikten sonra bakmış orada aradığı altın, inci, mercan yok. Başlamış kara kara düşünmeye. ‘’ Ulan ben şimdi bu Ferdinand olacak lavuğa ( İspanya Kralı) Hediye olarak ne götüreyim? Haydi Ferdinand neyse. Herifi burnunun dibinde boynuzluyor İzebella ( İspanya Kraliçesi) herifin haberi olmuyor. Onu iyi kötü tav ederim iki üç parça midye kabuğuna da İzebella’ya ne götürmeli? Valla karı oyar beni’’

Böyle kara kara düşünürken birden karşısına kırmızı suratlı bir herif çıkmış. Kolomb herife ‘’ Selamün aleyküm gurban buralardan mısın?’’ Diye sormuş. Adam ‘’Ugh’’ diye cevap vermiş. Kristof Kolomb anlamış adamın ‘’ Evet buralardanım. Bir sorun mu vardı bilader?’’ Dediğini.

Kristof Kolomb derdinin ne olduğunu anlatmış adama. Daha sonra da sormuş’’ Gardaş hele adını bağışla’’ Adam bu sefer daha uzun konuşmuş: ‘’Hugh ‘’ Kristof Kolomb anlamış adamın adının ‘’Yürüyen At ‘’ Olduğunu.

Adam meğer kızılderililerin ünlü reisi ''Koşan At'' imiş ama bir savaşta testislerine ok isabet edip sakat kaldığı için adını ‘’Yürüyen At‘’ olarak değiştirmişmiş.
İşte bu kızılderili reisi  Kolombu alıp kendi kampına götürmüş ve ona acayip bir canlı göstermiş. Demiş ki ‘’ Vugh’’ Yani ‘’Al bu hayvanı götür kraliçene. Bunu görünce sevinçten bayılmazsa ben de bir şey bilmiyorum.’’

Evet, Buraya kadarki kısmı ben uydurdum.( Aslına az biraz ilave yaparak) Bundan sonraki kısmı ise birileri ciddi ciddi tarihi gerçek diye anlatmış.

Kristof Kolomb bu acayip canlıyı alıp İspanya’ya dönmüş. Kral ve kraliçe bu acayip canlıyı görünce sormuşlar: ‘’Bu yenir mi?’’ diye. Kolomb da ‘’ Oradaki kırmızı derili insanlar yiyor’’ Demiş.

Kral ve Kraliçe: ‘’ Ulan bunda en az üç tavuğun eti var. Güzelmiş valla’’ Demişler ama ‘’ Yahu acaba dinen bir sakıncası var mı bunu yemenin?’’ Diye bu canlıyı alıp Papa hazretlerinin huzuruna çıkmışlar.

Papa sormuş: ‘’Bu nedir?’’
Ferdinand İzabellaya, İzabella Kolomba bakmış. Kolomb da sormayı unutmuşmuş bu hayvanın adının ne olduğunu ‘’ Valla bilmiyoruz alemimizin Papası. İsterseniz siz olun isim babası’’ Demiş.

Papa bu hayvana bakmış ve ‘’ Aynen Türkler gibi kabarıyor bu. Buna turkey diyelim ve oturup yiyelim’’ demiş.

İşte o tarihten sonra da Tüm Hristiyan dünyasında özellikle Noellerde turkey kesilmesini ve yenmesini emretmiş. Yani efendim hindi.

Malumunuz olduğu gibi bizim hindi dediğimiz o kümes hayvanına Hristiyan alemi turkey der. Hindi yedikçe kendilerini bir Türk kesmiş ve yemiş gibi hissettikleri için de özellikle Noel, yılbaşı ve Şükran Günü gibi özel günlerinde hindi yerlermiş.

4-Biliyorum ‘’Ohaaa’’ diyeceksiniz ama inanın doğru(!)

Yeni bir yıla kırmızı donla girmek de Türk adetlerindenmiş. Yani Türk Milletinden Hrıstiyan Avrupa’ya geçen bir şeymiş kırmızı don.

İnanmıyorsunuz değil mi? Peki o zaman. Günah benden gitti. Siz dünyanın herhangi bir yerinde ‘’ Al basmadan donu var?’’ Diye bir türkü gördünüz ya da işittiniz mi? Göremezsiniz ve de işitemezsiniz çünkü sadece bizim milletimize aittir bu durum.

Efendim Bilindiği üzere Çinliler meşhuur Çin Seddini Türk akınlarını durdurmak üzere yaptırmışlardır. Ama bunda başarılı olamamışlardır. Düşünün bir kere adamlar 2250 Kilomerte uzunluğunda ve ortalama sekiz metre yüksekliğinde duvar yapıyorlar ama Türkleri durduramıyorlar. Neden? Çünkü Türk Milleti şimdi olduğu gibi o devirlerde de düz duvara tırmanma konusunda rakip tanımıyor.

Çinliler kara kara düşünüyorlar. Türklerin bu düz duvara tırmanmalarının sırrı ne? ‘’Ulan biz o kadar uğraşıp duvar yapıyoruz ama bu duvarları koruyacak eleman üretemiyoruz oysa Türkler maşallah( Tabi o zaman henüz maşallah diye bir kavram yok. Artık onun yerine ne diyorlarsa ?) her sene bir çocuk doğuruyorlar. Türk hatunlar daha bir çocuk doğurmadan ikincisine hamile kalıyorlar’’

Sonunda araya araya buluyorlar efendim. Türklerin işte böyle düz duvarlara tırmanmalarının sırrı kıçlarına giydikleri kırmızı donlar.

Bu sırrı hiç kimseye açmıyor Türkler ama Çinliler işi gücü bırakıp Türkleri izleyince bakıyorlar ki onlar arasında şu türkü çok yaygın.

Al basmadan donu var ama yavrum yalelellel
Suya gider yolu var şinanaynaynaynaynay
Al oğlan sevdiğini ama yavrum yalelellel
Bu dünyada ölüm var şinanaynaynaynaynay

Al giydim alsın diye ama yavrum yalelellel
Mor giydim sarsın diye şinanaynaynaynaynay
İsteyene varmadım ama yavrum yalelellel
Sevdiğim alsın diye şinanaynaynaynaynay

Hemen türküyü ezberliyorlar ve artık onlar da kırmızı don giymeye başlıyorlar.

Peki bu kırmızı don olayı Avrupa’ya nasıl gidiyor? O da ünlü seyyah Marco Polo’nun halt etmesi.

Ulan inek…Taa İtalya’dan kalkmış Çin’e kadar gelmişsin. Orada bir Türk Devleti kurmuş olan Kubilay Han seni adam yerine koymuş sarayında misafir etmiş. Sarayı yaz, Çin’i yaz, Çin Seddini yaz, ne bileyim yazacak o kadar şey var…Yok..Adam gitmiş Türkler ne yiyip içiyor, nasıl sı.ıyor konusuna kafa takmış. Çaktırmadan bu olayı dikizlerken de Türklerin kırmızı don giydiklerini, hatta Çinlilerin de komple kırmızı don giydiklerini görmüş.

İtalya’ya dönünce başlamış işporta işine ‘’ Hayde vatandaş koşşş…Kırmızı donlarım var. Giyen yüz beygir güce kavuşuyor ‘’ Diye kırmızı don satmaya başlamış pazarlarda.

Papa durumu öğrenince önce küplere binmiş ‘’ Ya bu ne yaaa…Elin gavurunda ne varsa bizimkiler gidip ona sarılıyor’’ Diye itiraz etmiş. ‘’ Ulan cemii cümlenizi aforoz ederim. Engizisyonlarda sürüm sürüm süründürürüm, cadı diye diri diri yaktırırm.’’ Demişse de sallayan olmamış papayı.

Sonunda ‘’ Tamam ulan giyin ama sadece yeni yıla girerken. ‘’ Demiş. İşte o gün bu gündür hristiyan alemi yeni yıla girerken kırmızı don giyerlermiş.

Türkler mi? Laf aramızda Türkler bu adetlerinden vaz geçmiş değiller ama özellikle Türk erkekleri ‘’ Ulan kırmızı don giyince millet bizi aybaşısı tutmuş hatun zannnediyor, karizma çiziliyor’’ Diye artık plajlarda kırmızı don giymez olmuşlar. Onun yerine hep beyaz don giymişler.

Velhasılı kelam kırmızı don geleneğimizden kala kala bir türkü kalmış sadece

‘’Al basmadan donu var ‘’

Valla ben noel ve yılbaşı ile ilgili bildiğim tüm gerçekleri anlattım. Artık neyle amel edersiniz o sizin bileceğiniz iş.

Bu arada  Noel Babanın da aslında Türk olduğunu, İlk Noel Baba olan Ayaz Ata'nın sürekli reankarnasyon geçirerek Dede Korkut,  Nasrettin Hoca,  Aziz Nikola ve en son Noel Baba olarak arz-ı endam ettiğini zaten bildiğiniz için o konuyu ayrıca yazmıyorum.  Biliyorsunuz değil mi? 

&autoplay=1/?autoplay=1&mute=0" allow="autoplay" frameborder="0" allowfullscreen>
( Türk'ün Çamından Anası Güzel Kel Fatma'ya, Kel Fatma'dan Kırmızı Don'a Noel'in başlıklı yazı Sami Biber tarafından 22.12.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu