Haydan gelen huya gider demiş atalarımız. Yani uyuşturucudan, organ kaçakçılığından, kumardan… Alın teri dökmeden, karşındakini sömürerek veya kandırarak elde edilen kazanç insana hayır getirmez. Gerçeği, başka bir şekle sokarak değiştiremeyiz. Altın altındır.
Bu dünyada elde edilen ister maddi isterse manevi olsun karşılığında bedeli mutlaka var. Çalıyorsan karşılığında hapiste yatarsın. Öldürüyorsan karşılığında idam edilerek ölürsün. Kumar oynuyorsan kazandım derken fazlasını kaybedersin. Anlık bir çözüm insanı anlık tarifsiz mutlu ederken, o an bittiğinde de çok fazla anda acı verir.
İnsanın en büyük yanılgısı, kıyastır. İnsanı zengin yaşıyor görse, neden ben de zengin yaşamıyorum der. İnandığını, doğru bildiğini terk eder ve en kısa zamanda zengin olmanın yolunu tutar. Bilmez ki, gördüğü zenginliğin ardında kupkuru toprak, çöl, yağmursuz bir kuraklık vardır. Her şeye sahiptir ama onu istediği şekilde yiyemez, içemez, tadamaz… Hastadır yahut çok sevdiği hastadır. Üstelik çaresizdir hastalığı kanser gibi… O hasta sevdiği erirken o da erir. Dışarıdan bakan yaşadığı lükse aldanır. O zenginliğe kavuşana kadar ne tavizler vermiş, etrafına ne acılar yaşatmış, uykusuz kalmış, yememiş, içmemiş…O zenginlik var olduğunda, etrafında varolduğu sevginin yerini onu terk eden ölüm ve acılar ile yalnızlığa bırakmıştır.
İnanın bu bir filmin senaryosu değil. var ve yok, artı ve eksi uçlar gibi birinden gelen çekim diğerine varıyor. Zenginler fakirleşiyor, fakirler zenginleşiyor. Çünkü varlıkta ya da yoklukta artış yok. Bu dünyada ki tüm değerler aynı. Gülen sayısı da ağlayan sayısı da eşit. Arada kalanlar ise nötr. Kim ne istiyorsa istediği şeyi başkası terk edecek demektir. Almak ve vermek dengesi dünyada değişmiyor. Bu yüzden kimse israf etmemeli. Kimse varlığını çöpe atmamalı. Eğer varlık içinde olan kişi, yokluktakine vermeyi becerirse sadece mutluluk olacak… Ama bu olmuyor işte!
Hiç bir şey birdenbire insanın olamaz. oluyorsa da hızlıca onu terk eder. Sobaya elini uzatan kişi sıcaklığını hemen hissetmez. O kısa sürede teninin yanmamasını mucize gibi görür. Ancak bir kaç saniye sonra teninin yanmasıyla çığlığı basar. Kimsenin teni ateşe dayanıklı değildir. Yakmaz diye düşünen kişi, mucize arıyan akıl ahmaktır. Bu dünyada her şeyin açıklaması vardır. Yalnızca bu ilme varmaya, okumaya ve yaşamaya gereklilik olur. Bir yemekten bir kaşık almakla ya da on kaşık almak arasında fark yoktur, eğer amaç tatmaksa… Bunu anlamayan insanlar fazla fazla yemekte ve doymak yerine sağlığını bozacak seviyeye gelmektedirler. Hani maden suyu nerede der, yahut yürüyüş yaparak rahatlama yolu gibi efor kaydederler. Sofraya üç beş aç insan daha otursa, şükür duasıyla amin dense, vücutta, paylaşımda güzel olur.
İnsan küçük evde de sarayda da yaşayabilir. Arada ki fark sadece gösteriş ve güç gösterisidir. Her şeyin fazlası insana yüktür ve boşu boşuna hamallık yaptırır. İnsanlar eşittir ve aynı şeylere ihtiyaç duyar. Eğer insanlar adil bir paylaşıma razı olursa, kimsenin zararını görmez. Kavgalar ve savaşlar son bulur. Ne gerek var ki, sofrada acının yerine, gereksiz çekilen ıstırabın çilesine…
İnsanın Rabbi bir… Son peygamber bir… Kur’anda ise öğütler mutluluk üzerine. Buna karşı savaşmaya ne gerek var. Doğru değişmez, onu değişik göstererek, kötüleyerek, aslı altın olan bu kutsal öğütler değişir mi? Fakirin zengine bakması gibi… Fakiri birdenbire zengin yaparak, zengin olduğuna inandırabilir misiniz? En azından yaşadığı hayatın içinde… O hep fakirdir… Yokluk, kişiyi zengin ya da fakir yapmaz. Dünyadan kurtulmasını ve üzerinde taşıdığı yükü atmasına sebep olur. Bir gün terk edeceği yükü boşuna taşımanın ne anlamı var ki… İşte, Kur’an öğütleri bunu söyler, bir ömrü huzur ve mutluluk içinde nasıl yaşaması gerektiğine formüle eder.
Bedel ödemeden hiç bir şey kişinin kendisine ait olmaz. Bir şey benim olsun istiyorsa bence çok düşünün… Mevlam kaldıramayacağımız yük vermesin kimseye. Doğrudan, doğru yoldan, doğru kazançtan asla vazgeçmeyin.
Saffet Kuramaz