Paslı düşler sokağı…

 

Sancılı bir birlikteliği paylaşan insanlar ve döküm döküm dökülen yorgun ruhlar elbet kimse bir diğerine paye verecek olan kibirli bir iç çekişin dış sese yönelttiği.

 

Tükenen insanlar sokağı ve mahalle kültürünü yaşatamayan beraberlik en çok da komşuluğun öldüğü ve azımsanan insan ilişkileri ve yutkunuyor Tanrı sadece vefa gösteren birilerine eşlik etsin diye nice güzelliğe ve yüreğe imza atarken elbet gelmiyor gerisi.

 

Çürük vişne renginde bir örtü balkonun demirlerine asılı duran yoksa kurumuş kan lekesi mi düşleri dahi çileden çıkaran?

 

Rengi olmayan bir gün.

 

Rengi olmayan bir ırk.

 

Ne de olsa acının ne ırkı var ne de dokunulmazlığı bu yüzden haybeden can yakıyor insanlar.

 

Bir sözcük arayışında içinde dingin ve güzel insanların olduğu ve vefanın her daim başköşeye oturtulduğu.

 

Düşlerin kepengi çoktan inmiş ve gerçekler bitimsiz naralar savuruyor.

 

Ağlayan bir kadın sesi ve eşlik eden bir çocuk hıçkırığı elbet kimseye yabancı gelmeyen sesler ne de olsa mazlumun ahı…

 

Devamı gelmiyor çünkü birileri susturuyor ağlayan kimse içine akıtıyor gözyaşlarını.

 

Mevsim gölgeli.

 

İnsanlar kaygılı.

 

Aslında semiren nefsine tapan nicesi.

 

Sahiplenmek denen olgu tartışılıyor televizyon ekranlarında derken alt yazı geçiyor ama hızlıca belli ki Azrail’in mesaisi bitmedi.

 

Alt yazı yenilenmiyor çünkü başka bir haber takip ediyor az evvelkini.

 

Gözlerini silmeye dahi yeltenmiyor kadın ve bakmıyor da televizyon ekranına sadece aynada gördüğü morarmış gözünün ne zaman açılacağını düşünüyor.

 

Az evvel yıkadı masa örtüsünü ve az evvel uyuttu süt kuzusunu ne de olsa bebek hissediyor anacığının acısını ve o da basıyor yaygarayı geç gelen sütü kadının, memesinden fışkırıyor bir yandan da aksayan ayağını ovuşturuyor istemsiz.

 

Şehir ölü tıpkı insanları gibi oysaki nasıl da sahiplenmişti tüm sakinlerini ne de olsa ufacık yüz ölçümüne sığmayan bunca insanı yüreğine konuşlandırmıştı.

 

Bir eksik bir fazla…

 

Sahi, kim bu cümleyi diline pelesenk etmiş?

 

Kadınsız bir yuvanın tadı mı olur hele ki kadın iken ana kadın iken bacı kadın iken fedakârlık?

 

Sözcükler yuvasından firar ediyor tıpkı gözleri yerinden fırlarken acının ve de meleklerin.

 

Bitimsiz bir mücadele insanoğlunun verdiği:

 

Hem içeride hem dışarıda.

 

Ve günler torbaya giriyor geceler ise meskeni acıların ve sessiz çığlıkların hele ki insanlar evinden çıkmaz oldukça çaresiz kalıyor çoğu.

 

Çaresiz bir sesten de öte çünkü herkes herkese yabancı ve düşman.

 

Bir inilti mi duyuldu apartmanda sır perdesi örtülüyor onca acının çığlığı ayyuka çıkmışken ve kol kırılıyor yen içinde kalıyor.

 

Sonra polis devriyesi sokağı kolaçan ederken tesadüf eseri duyuyor bu canhıraş sesleri belki onun da yapacağı bir şey yok ne de olsa karı-koca arasına girilmez muhasebesi yaparken toplum.

 

Ölümün rengi kan kırmızı.

 

Acı soluksuz.

 

İnsanlık tüketilen.

 

Kadın ise illa ki topun ağzında.

 

O masa örtüsü üstünde kaç kahvaltı yendi kaç kavgaya da eşlik etti ve kadın hep acılarını çitiliyor kadın sadece bir çizik de değil hem.

 

Ve karambole giden hayatlar en azından geç gelen bir ün ne de olsa üçüncü sayfa haberlerine düşüyor da artık buna bile itibar etmiyor insanlar.

 

Aşkın firar ettiği yuvalar ve insan ilişkileri.

 

En kutsal mefhum ve de toplumun temel yapı taşı iken aile ve kadının yeri asla tartışılmazken aralıksız tartışma programlarına konuk oluyor öldürülen ve de şiddet gören kadınlar derken bir tane daha gel gör ki balık hafızasında toplumun her şey en kısada unutuluyor ve unutulmaz sanılan acılar dar açılı pencerelerden sonsuzluğa kanat açıyor.

 

Ne yaş ne yakarış ne de bitimsiz yas lakin olması gereken, tüm canileri bu suçu üstlenmekten alıkoyacak bir yasa:

 

Hem taciz hem şiddet hem baskı hele ki cinayet ve sudan sebepleri bahane gösterip aldıkları iyi hal indirimi derken tekerrür eden tarih sonra da tarihin ve toplumun mercek altına yatırıldığı.

 

Sevginin sözde kaldığı ve o kutsal imzanın da kâğıtta kaldığı iyi de kadın da erkek de bir ömür birbirlerini sevip koruyup kollayacaklarına dair söz vermemişler miydi nikâh töreninde?

 

Kimine düğün kimine cenaze…

 

Soluk bir renk işte ardımızda kalan.

 

Sayısız kadın hırpani varlıkları artık şiddeti kaldıramayıp cenneti yaşamaları gereken yuvalarından sonsuzluğa uçan.

 

Uçuşan başka şeyleri de çoktan sonsuzluğa uğurlamadık mı?

 

Artık kim paylaşıyor bir diğerinin üstelik en yakınının ve komşusunun acısını hele ki insanlar gölgelerinden dahi korkarken asla da töhmet altında kalmamak adın sessizliğe sığınıyorlar elbet iblisi aralıksız mesaide ve günbegün eksiliyor bir şeyler aslında hayat harcanıyor üstelik tükenen vicdan ve merhamet.

 

Masa örtüsünü seriyor kadın masaya ve buzla pansuman yapıyor gözüne ve duvardaki takvime bakıyor. Hafta sonu da geldi madem sokağa çıkmak için bahanesi de olmayacak ve kimse görmeyecek moraran gözünü ve aksayan ayağını.

 

Derken saate bakıyor ve acele ile sofrayı kuruyor ve aklında da kuruyor:

 

‘’Sahi, yarına çıkar mıyım?’’

 

 

 


( Sahi Yarına Çıkar Mıyım... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 8.01.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu